Post Author Avatar
Baran Bozdağ
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör

Dünya’da ve az da olsa Türkiye’de yürümekte olan COVID-19 klinik çalışmaları ve preklinik laboratuvar çalışmaları nelerdir, beklentilerimiz ne olmalıdır, tüm bu çalışmaların ortalama süreleri ve başarı oranları nedir ve en önemlisi bu soruların cevabını etkileyen faktörler neler olabilir gibi sorulara kısaca Virüsler ve Koronavirüs - COVID-19 ile Savaşımız adlı podcastimizin 2. bölümünde değinmiştik. Cevabı detaylandırdıkça elbette bu konuda konuşulması gerekenler de dipsiz bir kuyu halini alır.

Ne var ki, yakın geleceğe dair umut veren mevcut aşı çalışmalarına eklenen yeni bir aday var. Bu aday da tıpkı diğerleri gibi aylar sürecek klinik çalışma sürecine dahil olacak ancak, güven verici ve teknolojik yanlarını öğrenmek bizi nasıl bir düşmanla karşı karşıya olduğumuz ve aldığımız tedbirler noktasında tekrar bilgilendirecek, bilgilerimizi tazeleyecek ve önlemleri elden bırakmamamız gerektiğini bize hatırlatacaktır.

University of Pittsburgh School of Medicine’dan bilim insanları 2 Nisan 2020 itibari ile COVID-19’a neden olan SARS-CoV-2 için yeni bir aşı adayları olduğunu duyurdu. Parmak ucu kadar bir yonga üzerine yerleştirilen mikro iğneler ile hemen deri altına enjekte edilen aşı, fareler üzerinde denendiğinde virüsü nötralize etmeye yetecek kadar antikor üretmelerini sağlamayı başardı.

The Lancet’in EBioMedicine’ında yayımlanan makale, peer-reviewed COVID-19 aşı makalelerinin ilki. Araştırmacıların hızlı biçimde ilk aksiyonları tamamlamaları ve preklinik aşamayı hızlı şekilde atlatabilmeleri, çalışmayı yürüten ekibin diğer koronavirüs vakalarından (2003’teki SARS-CoV ve 2014’teki MERS-CoV) tecrübe sahibi olması ve virüsümüzün zarfının üzerindeki spike (S) proteininin bağışıklık geliştirmemiz için önemini biliyor olmasından kaynaklanıyor.

SARS-CoV-2 ile de tam da bu protein üzerinden savaşıyoruz. Araştırmalarına geçtiğimiz ay içerisinde başlanan mRNA1273 aşısı ile karşılaştırıldığında bu çalışmada raporlanan aşı (PittCoVacc) mRNA1273 aşısının üretmesini beklediğimiz proteinin laboratuvar ortamında yapılmış parçalarını direkt olarak vücuda vermeyi planlıyor. Bu bağlamda daha sonuç odaklı görünen aşının günümüzdeki grip aşılarına benzer bir mantığa dayandığı görülebiliyor.

Önceden de öngördüğümüz bu aşı tipinin geliştirilebilmesinin bir avantajı da, şekerden yapılan mikroiğnelerden 400 tanesinin içine sıkıştırılmış protein parçalarından oluşacak olması ve direk deriye yapıştırılarak acısız bir şekilde hızlı emilim sayesinde direkt derialtı kılcalları yoluyla ivedi biçimde bağışıklık sistemini harekete geçirebilecek. Ne var ki, bunların hiçbiri hangi aşının son tahlilde daha yararlı, efektif ve verimli olacağını göstermiyor. Bunu bize sadece klinik araştırmalar gösterebilir. Araştırmalar makalenin genelinde bu keşfedilen aşı ve aşı uygulama sisteminin son derece ölçeklendirilebilir olduğunu gösteriyor.

Peki bu ne anlama geliyor?

Elbette tamamen işin endüstriyel (üretim biçimi, üretim kapasitesi, maliyet, tüm bireylere uygulanabilir invazif olmayan bir yöntem olma ve kişilere ulaştırılabilir olması vb.) bir takım değişkenleri dahil edilerek bu sonuca varılıyor. Bunun en önemli nedenleri arasında katman-katman hücre kültürlerinden üretilerek aynı anda çok miktarda aşı malzemesi elde edilebilmesi, iğne şekerlerin ve S proteini parçalarının kolaylıkla santrifüj ile kalıp haline getirilebilmesi gibi faktörler bulunuyor.

Genelde bir aşının işe yararlığı ilk düşünülen kısmı olduğu için (özellikle de şu an içinde bulunduğumuz gibi acil pandemik durumlarında) ölçeklendirilebilmesi çok erken fazlarda hesaba katılmaz. Ancak PittCoVacc henüz preklinik aşamada ölçeklendirilebilir olduğunun da sinyallerini verdi.

Aşının uygulandıktan sonraki 2 hafta içinde yeterli miktarda antikor üretimini sağladığı da not edilirken, henüz denek hayvanlarının uzun süre (yeterince) gözlemlenmediğine dikkat çekildi. Ancak bilimsel trend göz önüne alındığında bu miktarda antikorun, bir yıl kadar bir süre ile virüsü nötralize edebileceği öngörülüyor.

Aşının insanlarda uygulanabilecek olmasının en önemli kilometretaşlarından birisi de sterilize edilebilir ve bu sırada bozunmuyor olmasıdır. Bu aşımız da gama ışınları ile sterilize edildiğinde zarar görmüyor. Oda sıcaklığında saklanıp, taşınabiliyor.

Tüm bu olumlu göstergeler ile araştırmacılar, klinik çalışmalarına başlayabilmek için FDA’e (U.S. Food and Drug Administration) özgün bir araştırma ürünü olduklarına dair başvuruda bulundu. Bu onayın akabinde faz 1 insan çalışmalarına başlanabilecek. Muhtemelen 1 yılın üzerinde zaman alacak bu çalışmanın akabinde, daha sonraki yan etkilerini* gözlemlemek durumunda olacağımız onaylı bir aşımız olabilir.

*Aşı çalışmalarında aşının onaylanmasının akabinde AEFI adı ile bilinen ‘adverse event following immunity’ yani aşı temelli bağışıklığın oluşmasını takiben gelişen yan etkiler gözlemlenmeye ve veri analizine girmeye devam eder. Onaylı herhangi bir ilaç gibi aşılar da sürekli denenmekte ve gerekli görüldüğünde geliştirilmekte veya tamamen kaldırılmaktadır.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir