Post Author Avatar
Gürkan Akçay
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör

Nisan (2017) ayının ilk haftasında, yurt içi ve yurt dışı pek çok haber kaynağında Suriye Arap Cumhuriyeti'nin kimyasal silah kullandığını iddia eden haberlerle karşılaştık. Haberler, Suriye devlet yetkilileri tarafından yalanlanırken, dünya gündemi bu sesi duymayacak ve sorgulamayacak kadar "Esad kimyasal silah kullandı" cümlesine odaklanmıştı. Konunun politik yanlarının olduğunu ve bir kimyasal silah kullanıldıysa bile bunu kullanan tarafın kim olduğunun son derece şaibeli olabileceğini daha 2000'lerin başında, yanıbaşımızdaki Irak örneğinden biliyoruz. Ancak biz yazımızda kimyasal silahların kimlerin elinde bulunduğu ve bu silahları gönderenlerin kimler olduğu gibi politik konulara girmeyeceğiz elbette. Yazımızda, Suriye'de, rejim güçlerinin kullandığı iddia edilen silahların genel olarak içeriğine, canlı organizmaya verdiği zarara ve silah haline getirilen bu kimyasalları bulan bilim insanlarına değineceğiz.

İzletilen görüntülerde, nefes almakta güçlük çeken, ağızda köpürmeler ve kontrolsüz seğirmeler görülen insanları izledik. Bu sahneler için, en muhtemel silahın organik fosfatların kullanıldığı napalm silahıdır. Napalm silahı, sinir sistemindeki bir enzim olan asetilkolinesterazı hedefleyen ve inhibe eden kimyasallar olan organik fosfatlar içerir. Sinir sistemindeki bu durum, sinir ve kaslar arasındaki iletişimi azaltırken, vücudun tümünde kas aktivitesinin düşmesine neden olur. Fakat en ciddi etkisi ise, kişinin nefes alış-verişini engelleyerek öldürücü olan asfiksasyon denilen oksijensiz kalma durumudur.

Klor Gazı Ve Fritz Haber

Daha az toksik olan organik fosfatlar, ilaçlamada yaygın olarak kullanılır. Fakat, organik fosfatların spesifik bir grubu --Suriye'deki ölümlerin de en muhtemel sebebi olan-- sinir gazıdır. Organik fosfatların bu grubu, kimyasal silahlar dışında başka bir kullanımı olmayan son derece güçlü bileşiklerdir.

Peki, neden ilk etapta sinir gazı kullanıldığından yola çıktık? Bu durumu açıklayabilmek için bir yüzyıl önceye gitmemiz gerekiyor.

Fritz Haber / Nobelprize.org

Birinci Dünya Savaşına dair akla gelen ilk görüntü, çamurlarda dolaşan ve siperlerde bulunan birliklere dairdir. Siperler, tarafların her ikisi için de  korunma sağlarken, ilerlemeyi de sınırlı kılıyordu. Fakat bazı birlikler yine de önemli ilerlemeler sağlamıştır.

Alman birliklerinde bulunan Fritz Haber de orduda yer alan bir kimyacıydı. Haber, birliklerin ilerlemesine mani olan sınırlılıkları aşmak için yeni bir solüsyon kullanımı önerisinde bulundu: Klor gazı. Haber'e göre, klor gazı doğru şekilde kullanılabilirse, koruması olmayan düşman birlikleri siperlerinden kaçamadan öldürülebilirdi.

1915 yılında, Fritz Haber, bu önerisini Alman Üst Kamutası'na kabul ettirdi ve 5000 silindir gaz, Alman siperlerinin önünden salınabilecek şekilde kullanıma uygun hale getirildi. İlk iki deneme, rüzgâr yönündeki değişimden kaynaklı, İngiliz ve Fransız askerleri yerine Alman askerlerini etkilediğinden başarısızlıkla sonuçlandı. Fakat, üçüncü saldırı girişimi son derece başarılı oldu. Klora maruz kalan ve Fransa için savaşan Cezayirli birliklerin birçoğu ölürken, birçoğu da Almanlar tarafından sömürülecek olan savunma hatlarında boşluklar oluşturarak kaçtı. Ters rüzgâr nedeniyle ilk iki denemeden vazgeçildiğinden, Almanya, klora olan inancını kaybetti ve düşman cephesini yarabilecek yeterli desteği sağlamada başarısız oldu. Bu durum da Fransız ve İngiliz birliklerinin çok çabuk şekilde toparlanabilmesine imkân sağladı.

Almanya'nın klor gazı kullanımına, İngiliz ve Fransızlar aylar içerisinde benzer bir karşılık geliştirdi ve klor kullanımını daha da toksik bir gaz olan; fosgen gazı kullanımı izledi. Her iki kimyasala karşı da gaz maskesi kullanımıyla çözüm üretildi. Fakat 1917 yılında, Almanya, hem solunum yollarında hem de deride hasarlar oluşturan bir kimyasal gaz kullandı: Hardal gazı. Bunun ardından da, gaz maskelerine ek olarak bir de vücudu kimyasallardan koruyan giysiler geliştirildi. Bu süreçte, Almanya'daki kimyacıların neredeyse yarısı kimyasal silah programında yer alırken, karşı cephede de kimyasal silah geliştirme programlarına neredeyse eşit sayılabilecek sayıda katılım sağlanmıştı.

Tabun: İlk sinir gazı

1936 yılında ilk sinir gazı olan tabun üretildi ve 1938 yılında da, --1995 yılında Tokyo metrosunda 13 insanın ölümüne sebep olan saldırıda kullanılan-- sarin gazı sentezlendi.

Sarin, çok çabuk buharlaşan şeffaf, renksiz ve tatsız bir sıvı. Sinir gazları, siyanür gibi güçlü zehirlerden çok daha öldürücüdür. Sarin gazının, çok çok küçük bir miktarı bile, dakikalar içinde öldürücü olabiliyor. Ölümler genellikle ilk 15 dakikada, gazın buharlaşmış haliyle temasla gerçekleşiyor. Sıvı halinin deriye temasıyla da gaza maruz kalınabiliyor. Sarin gazına maruz kalanlarda, bir dizi belirti görülebiliyor. Bu belirtiler arasında, burun ve salya akıntısı, gözlerde acı veren sulanma ve görüşte bozukluk, mide bulantısı, kusma, ishal ve kasılma bulunuyor.

Buluşun sahibi, bir başka Alman kimyager Gerhard Schrader'di. Schrader, Almanya'nın böcek ilacı ithalatını azaltmak amacıyla, tarımda kullanılmak üzere organik fosfat yapılı böcek ilaçları üretiyordu. Fakat, bu iki kimyasalın çiftçilerin kullanımı için son derece toksik olduğunu fark eden Schrader, yetkilileri bu durum hakkında bilgilendirdi. Alman ordusu, bu malzemeleri mühimmat hazırlamada kullandı. Ancak İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya bu kimyasalları kullanamadı, çünkü Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve diğer ülkelerin hava gücünün kendisinden çok daha güçlü olduğunun farkındaydı, dolayısıyla kullanımı durumunda mutlak kaybedenin kendisi olacağını biliyordu.

Savaşın sonunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Amerika ve İngiltere, sinir gazı bileşenlerine dair daha fazla bilgi sahibi oldu ve hatta çok daha toksik olanları sentezledi ve kimyasal silah haline getirdi. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kimyasal ve biyolojik silahların kullanımını yasaklayan ve 1925 yılında imzalanan Cenevre Antlaşması'na rağmen kimyasal silah üretimi durmadı. Çünkü bu antlaşma, yalnızca ilk kullanımı yasaklıyordu ve ülkeler saldırıya uğramışsa misilleme hakkını saklı tutuyordu. Bu da kimyasal silah üretiminin serbestliğini ortaya çıkarıyordu.

Kimyasal Silah Üretiminden Nobel Ödülüne

Bilim insanları olmadan kimyasal silahlar üretemezsiniz. Haber, daha sonradan, havadaki nitrojeni alarak amonyağa dönüştürerek suni gübre ve patlayıcı yapımını mümkün kılan çalışmasıyla Nobel Ödülü'ne layık görüldü. Çokça tartışmayı gündeme getiren ödül töreni, Nobel Ödülü kazanmış pek çok kişi tarafından boykot edildi. Bazı bilim insanları, silahlar geliştirmek isteyen devletler için çalışabilir. Pek çok devlet, bugün, kimyasal silahı olmadığını iddia etse de bu alandaki çalışmaların sürdüğü biliniyor. Öte yandan, birçok bilimsel organizasyon, kimyagerleri ve diğer bilim insanlarını kimyasal silahların tehlikelerinden ve silahsız sivillere verdikleri tehlikeden haberdar etmek için eğitim materyalleri geliştiriyor.

Umudumuz ise, bütün bilim insanlarının bilim etiği çerçevesinde davranıp kimyasal silah üretimine katılmayı reddetmeleri ve devletlerin de kendi politik savaşlarına halkların yaşamını alet etmeyecek bir ahlâkı geliştirmeleri yönünde.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir