Post Author Avatar
Gürkan Akçay
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör

İnsanlar, diğer insansı primatlardan (şempanze,bonobo, goril, orangutan) ne zaman ve nerede ayrıldı ve evrim ağacında iki ayaklı ayrı bir kol haline geldi? Bizler, ape miyiz? Eğer, bir apeysek, yaşayan diğer apelerden insanlara en yakın olanı hangisidir?

Bilim insanları 300 yılı aşkın bir süredir bu sorular üzerine tartışmalar yürütüyor.

16. yüzyılın Evrim Teorisi öncesi düşünürlerinden Hollandalı anatomist Nicolaes Tulp'tan ve 18. yüzyılın doğa bilimcilerinden Carl Linnaeus'tan, doğal seçilimin babası Charles Darwin'e ve onun başarılarına kadar, bilim insanları, insanların yaşayan primatlar içerisinde nereye ait olduğu üzerine uzunca bir süre düşünmüşlerdir. Yüksek apeler (İng. great apes) ve insanlara dair dikkatli ve detaylı bir inceleme ise Darwin'in en büyük savunucularından birisi olan Thomas Henry Huxley tarafından 18. yüzyılda ileri sürülmüştür. Huxley, gorillerin ve şempanzelerin fiziken diğer türlere kıyasla insanlarla daha fazla benzerlik gösterdiğini ortaya koymuştur. Bu görüş, aynı zamanda, insanların, dik duruş, bipedalizm (iki ayak üzerinde yürüme) ve büyük beyinler gibi oldukça ayrıştırıcı özellikler elde edebilmesiyle sonuçlanan; daha hızlı ve daha uzun bir evrimleşme sürecine sahip olması açısından diğer Afrika insansı primatlarından çok farklı oldukları görüşüyle ​​de uyum gösteriyordu.

Huxley'nin çalışmaları, insanların, Doğu Asya ape kuzenleri olan orangutanlardan ziyade Afrika soyuna daha yakın olan bir yüksek ape olduğunu açıkça ortaya koydu. Ancak, 19. ve 20. yüzyıllarda Afrika, Avrupa ve Asya'da bulunan ve 10 milyon ila 35 milyon yıl öncesi bir döneme tarihlenen yüzlerce nesli tükenmiş ape türünden hangisinin insan soyuna evrildiği ise belirsizdi.

1960'ların ortalarında bu durum çözüldü. Pakistan'ın Siwalik Dağları'nda bulunan 14 milyon yıllık bir ape olan Ramapithecus, aynı zamanda Doğu Afrika'da da bulunmuştu. Harvard University'den David Pilbeam; bu türün, insan hattının en eski üyesi olduğunu ileri sürdü. İnsanın, Afrika insansı primatları ile ortak bir ata grubundan yaklaşık 30 milyon yıl önce ayrıldığı dahi ileri sürülmüştü ve bu da evrimimizi gerçekten çok uzun bir süreç haline getirmiş oluyordu. Tesadüf ki; Ramapithecus'un ilk insan atası kabul edilebileceği düşüncesi ileri sürüldüğü dönemlerde, moleküler biyolojinin yeni oluşan bir alanı ortaya çıkmış ve insanlar ve diğer insansı primatlar da dahil olmak üzere farklı memeli türleri arasında kan proteinlerini karşılaştırma üzerine çalışmalara başlanmıştı. Bulgular, insan kolunun bugüne kadarki köklerini anlamak için yeni bir çerçeve oluşturmaya müsaitti. Emile Zuckerkandl ve iki kez Nobel Ödülü kazanan Linus Pauling, hemoglobin üzerine çalışmalar yürüten bilim insanları arasındaki yerini aldı ve insan ve goriller arasındaki farklılıklar üzerine yoğunlaşan çalışmalara başladı.

Yapılan araştırmalar sonucunda, bu iki bilim insanı, iki tür arasındaki farklılıkların büyük oranda "nötr" mutasyonlar ya da kan proteinlerinin kendileri için çok az veya hiç sonuç vermeyen genetik değişiklikler sonucu ortaya çıktığını ileri sürdü. Bu mutasyonlardaki nötrlük, şu anlama geliyordu; söz konusu bu mutasyonlar evrimsel uzaklığın bir ölçütü olarak kullanılabilirdi, çünkü türlerin ayrışma zamanlarından sonraki süreç ne kadar uzun olursa o kadar çok mutasyon birikmiştir demektir.

Öte yandan, nötr mutasyonların, günümüzde bütün hayat ağacı boyunca evrimin bir zaman çizelgesi olarak da kullanılan bir tür "moleküler saat" sağlamak için yeterli derecede düzenlilikle ortaya çıktığı da tespit edildi. Moleküler saat bugün biyoloji de oldukça kullanışlı bir araç olsa da, yönteme dair tartışmalar da devam ediyor. Elbette ki, yerbilimciler tarafından kayaçları ve fosilleri tarihlendirmek için rutin olarak kullanılan jeolojik saatler kadar tutarlı olmasa da -ki onların da bazı belirsizlikleri vardır- moleküler saatler  de oldukça akıllıca kullanılmaktadır. Modern moleküler saatler, tarihsel jeolojik olayları; evrimsel zamanı, özellikle de saatin "tik tak hızını" (veya mutasyon hızını) kalibre etmek için bir tür referans veya standart olarak kullanır. Öte yandan antik DNA dizilimi gelişimiyle, yok olmuş türlerdeki saatler üzerinde dahi çalışmalar yürütebiliyor ve "tik tak hızının" zamanla değişip değişmediğini anlayabiliyoruz.

Bu ilk moleküler saatler, insanlar ve gorillerin; Ramapithecus gibi fosillerin gösterdiği gibi 30 milyon yıl önce değil, yaklaşık 11 milyon yıl önce ayrıldığını ortaya koyuyor.  Ve bu tarihlendirme, daha güncel moleküler saatlerin ve son fosil keşiflerinin gösterdiğiyle de büyük oranda aynıdır. Bu arada, Ramapithecus'un kemikli yüzü, 1980'lerin başında Pakistan'ın fosil kayıtlarından çıkarılan bu apenin insani durumu hızla yeniden değerlendirildi. Söz konusu yüksek  ape evrimi --özellikle de şempanzeler--üzerine çalışmak olduğunda, fosil kayıtlarından başka şansımız yok fakat genetik kanıtlarla çok fazla cevap üretebiliyoruz. Anlaşılan o ki; şempanze evrimi hakkında bildiğimiz her şey, genomlarında birikmiş durumda: Şempanzelerin (Pan troglodytes) genom dizilimi 2005 yılında dizilenirken, bonoboların (Pan paniscus) genetik kodlarını 2012 yılında tam olarak okuyabilmiştik. Bütün şempanze evrimine dair şimdiye kadar yalnızca 3 adet diş fosili bulduk ve onlar da sadece 500.000 yıl önceye ait. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, Huxley'in 1800'lerin sonlarındaki açıklamaları insanların, şempanzeler ve gorillerle yakınlığını ortaya koymuştu. Fakat, 20. yüzyılın önemli bir kısmı için, Afrika ape ağacının kesin dallanma düzenlemeleri -insanların, insansı primatlardan birine en yakın olup olmadıkları ya da kendi başına bulunup bulunmadıkları - tartışma konusuydu. Ta ki; 2000 yılına kadar.

2000 yılında, gorillerin kendi evrimsel güzergâhlarına ayrılmasının ardından; şempanze ve insanların daha yakın bir ortak ata grubuna sahip olduğu ortaya konuldu.

2005 yılı itibariyle, şempanze genomunun ve insanın genom diziliminin tamamlanmasının ardından, genetikçiler; DNA'mızın yaklaşık yüzde 99'unu paylaştığımızı ve bunun da yakınlığımızı arttırdığını gösterdi.

2000 yılında, insan hattına ait olduğu ve 6 ila 7 milyon yıllık tarihli; Orrorin tugenensis ve Sahelanthropus tchadensis fosilleri birlikte geldi.

O zamanki moleküler saatlerin çoğunluğu, şempanze ve insanlar arasındaki ayrışmanın yaklaşık 5-6 milyon yıl önce gerçekleştiğini ileri sürüyordu. Fakat, artık fosil kayıtlarına sahibiz ve bu kayıtlar; tarihi, daha da geriye taşıyordu. Bu yüzden moleküler saatler üzerine tekrar düşünülmesi gerekiyordu. Bazı genetikçiler ve antropologlar; Orrorin, Sahelanthropus ve diğer bir grup olan Ardipithecus'un, insan dallanması açısından çok yaşlı olduklarını ileri sürdü ve bu türlerin, insanlarla olan benzerliklerinin ortak atadan başka gerekçelerle de açıklanabileceğini iddia etti.

Antropologların büyük çoğunluğu; bu türleri, insan öncesi olarak değerlendirse de; tartışmalar sürüyor ve görüşler yeni delillerle hızla değişebilir. Yine de, gerçek şu ki; 4 milyon ila 12 milyon yıl öncesine ait çok az fosile sahibiz ve gorillerin, şempanzelerin ve insanların birbirlerinden ne zaman ve nasıl ayrıldığının ve insan soyunun kendisinin ortaya çıkmasının net bir anlam ifade etmesinin henüz uzağındayız. Sevindirici olan ise; 4 milyon yıldan önceye ait insan fosil kayıtları giderek yoğunlaşıyor.

Chororapithecus abyssinicus: 2006 ve 2007 yıllarında Etiyopya'da kazı yapan antropologlar tarafından bulundu. Nature'da yayımlanan araştırmada, bu türün goril çizgisine ve 8 milyon yıl önceye ait olduğu ortaya koyuldu. Muhtemelen goril dalı olan Nakalipithecus'e ait bir başka fosil ise, 2007 yılında Kenya'da bulundu ve yaklaşık 10 milyon yıl önceye tarihlendirildi.

Bu fosiller, moleküler saatlerden gelen tahminlerle birlikte; goriller ile şempanze-insan ayrışmasının 8 ila 10 milyon yıl önce gerçekleştiğine dair bir sınır oluşturuyor.

Peki, insan soyunu kavramamız açısından Sahelanthropus, Orrorin ve Ardipithecus'un ne anlamı olabilir?

Şöyle ki; eğer ki bu gruplar gerçekten de erken insanlar ise, insan-şempanze atası; insan soyunu başlatan ayrım gibi (1 ya da 2 milyon yıl içerisinde) çok hızlı bir şekilde oluşmuş olmalıdır. Öte yandan, eğer ki, karşı çıkanların söylediği gibi; SahelanthropusOrrorin ve Ardipithecus'un insan sayılamayacağı anlaşılırsa, o zaman, bu olayların ortaya çıkması için büyük bir zaman dilimi --daha net olmak açısından 4-6 milyon yıl-- ve geçmişimiz hakkındaki bilgimizde de daha büyük bir boşluk söz konusu olacaktır.

Şunu kesinlikle belirtmek gerekir ki, insan evriminin kilit noktası, zamanımızdan aşağı-yukarı 13-14 milyon yıl önce temsilcilerine rastlanan Ramapithecus ya da ona benzer cinslerle, 3-4 milyon yıl öncesinde yaşadıkları saptanan Australopithecus cinsi arasında var olan 10 milyon yıllık zaman süresi içinde bulunmaktadır. Aradaki bu önemli boşluk, kimbilir belki de Afrika ya da Güney Asya’nın bir yerinde insanın biyolojik evrim serüveninde önemli aşamalara tanık olmuştur. İleride bulunacak yeni fosiller, kuşkusuz soruna daha iyi yaklaşmamıza yardımcı olacaktır.
(...)
Australopithecus’ların dışında, insanın en eski temsilcilerinden günümüze kadarki bütün gruplar, coğrafi dağılımları ne olursa olsun, Homo cinsi altında toplanır. Bu da “Homo erectus” (Java adamı ve çağdaşları) ve “Homo sapiens” diye türlere ayrılır. Homo sapiens türünü ise “Homo sapiens neandertalensis” ve “Homo sapiens sapiens” olmak üzere iki alt-tür hâlinde dikkate alıyoruz. (s.41)
– Metin Özbek (İnsan ve Irk @ Remzi Kitabevi, 1979.)

Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir