Post Author Avatar
Gürkan Akçay
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör

Küresel ısınmanın korkunç sonuçlarına dair bilim insanları uyarılarda bulunsa da bulunsa da, Dünya üzerindeki pek çok ülkenin iklim değişimi gerçekliğine dair herhangi bir politikası dahi bulunmuyor. Ülkemiz, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın bu anlamda 2011-2023 yılları aralığı için tanımladığı bir iklim değişikliği eylem planı bulunuyor. Ancak yine devlet kontrolünde olmak üzere ormanlık alanların imara açılması, atık politikasındaki açmazlar, sera gazı salınımına dair etkin önlemlerin alınmaması gibi durumlar da bu eylem planına ilişkin çelişkiler olarak karşımızda duruyor.

Aslında bakarsanız şaşırtıcı bir biçimde, iklim değişimi gerçekliğinin bir bilgi olarak insanların zihninde bulunuyor olması dahi geleceğimiz açısından sevindirici. Gerek iklim değişimi alanında yapılan bilimsel çalışmalar, gerekse insanların iklim değişiminin etkilerine bizzat tanık olmaları, iklim değişimi konusunda farkındalık yaratmayı amaçlayan sivil toplum örgütü çalışmaları, Fen Bilimleri derslerinde iklim değişimi bilincinin henüz ortaokul sıralarından başlayarak çocuklara veriliyor olması gibi pek çok iyi gelişme, bu bilincin gelişmesinde büyük pay sahibi.

Türkiye'de İklim Değişimi Bilinci

İklim Haber ve KONDA isimli bir araştırma şirketinin 29 ilde 2745 kişiyle yüz yüze görüşmelerle yaptığı, 2019 yılı Türkiye'de İklim Değişikliği Algısı araştırması, ülkemizde her 10 kişiden 6'sının iklim değişimi konusunda endişe duyduğunu gösteriyor. Araştırmada "İklim değişikliği konusunda çok endişeliyim" diyenlerin yüzde 77’si, "Endişeliyim" diyenlerin ise yüzde 64’ü Türkiye’nin şu anda iklim değişikliğinden etkilendiğini belirtiyor.

Konunun korkutuculuğu bir yana dursun, toplumun iklim değişiminin farkında olması sevindirici. Ancak iklim değişiminde en büyük etkiyi, insan kaynaklı hasarın oluşturduğu gerçeğinden hareketle; insanların sahip oldukları bu endişeyi yaşam biçimlerine ne denli yansıttıkları bilinmiyor. Öte yandan, araştırmaya katılanların yüzde 23’ü ise iklim olaylarında bir değişim göremediğini belirtiyor. İklim değişimi, konusunda endişeli olmayanların ve etkilerini gözlemleyemediğini söyleyenlerin büyük bölümü ise “Endişeli değilim çünkü iklim değişiminin ne olduğunu bilmiyorum.” yanıtını veriyor. Toplumun yüzde 55’i iklim değişikliği konusunda merkezi hükümetin hiç çaba göstermediğini düşünüyorken, sadece yüzde 16’sı gösterilen çabaları yeterli buluyor. Belediyelerin çabaları sorulduğunda da benzer bir durum ortaya çıkıyor. Her 10 kişiden yaklaşık 6’sı yaşadığı yerin yerel yönetiminin bu önemli meselede çaba göstermediğini düşünüyor.

Bununla birlikte, araştırmada “İklim değişikliği konusunda endişeli misiniz?” sorusuna “kararsızım”, “endişeli değilim” ve “hiç endişeli değilim” şeklinde yanıt verenlerin yarısından fazlasının, “etkilerin ne zaman hissedileceği” soruna “bilmiyorum” şeklinde cevap verdiği görülüyor. Bu sonuç, nüfusun önemli bir kısmında, iklim krizine karşı kayıtsızlığının ardında yoğun bir bilgisizliğin bulunduğunu gösteriyor.

İklim değişimine dair bilgisizlik, komplo teorilerinin kolaylıkla yayılmasında da büyük bir alan açıyor. ABD ve Avustralya başta olmak üzere, Dünya'da, kamusal alanda iklim değişiminin bilimini inkar edenler uzun süre medyada serbest bir saltanata sahiplerdi. İnkârcılar, o veya bu bilimsel çalışmanın kusurlu olduğunu iddia ediyor ya da açıkça bir komplonun var olduğunu sıklıkla dile getiriyorlardı.

Komplo teorilerinin dehası, yanlış olduğunu ispatlayamamanızdadır ve bu da kolaylıkla alt edildiğiniz hissi oluşturur. Bu durum, iki sebeple doğrudur.

Komplo Teorilerinin Temelleri

Bunlardan birincisi, çoğu komplo teorisyeninin inançlarını bilim dışındaki değerlere ve bazen de korkuya dayandırmasıdır. Ne yaptıklarına inanmak için motive haldedirler ve bu motivasyonlar değişmediği sürece, rasyonel argümanlarla sarsılmaları muhtemel değildir.

Ne de olsa, çok fazla şey bilinen ve bunların çok azı bireysel olarak bizim tarafımızdan bilinen bir dünyada; gerçekte neler olup bittiğinin bilgisine sahip olduğumuzu düşünmek son derece cezbedici ve caziptir. Öte yandan bir komplo teorisine inanmanın kişiyi diğerlerine inanmaya da daha meyilli hale getirdiğini biliyoruz.

İkinci sebep ise; mantıkları yalıtılmış biçimdedir ve dışarıdan bir akıl yürütme müdahalesine karşı neredeyse kapı-duvardır. Şimdi gelin bu bilimle alakalı bu komplolar bir göz atalım.

Bilim vs Komplo

İki öncülümüz olduğunu varsayalım. Bunlardan birincisi, konuyla ilgili bilimsel araştırmaların ne söylediği; ikincisi ise komplo teorisyenlerinin doğru olduğunu düşündükleri olsun. Konuyla ilgili bilimsel araştırmaların söylediğine B Öncülü; komplo teorisyenlerinin doğru olduğunu düşündüklerine ise K Öncülü diyelim.

Siz bunu herhangi bir konuda da yapabilirsiniz ve ilerleyen kısımlarda başka örnekler de veririz, ancak madem ki iklim değişimiyle başladık oradan devam edelim.

Bilimsel konumlanan B Öncülü: Gezegenimiz ısınıyor, insanlar da bu etkiye katkıda bulunuyor.

Komplocu K Öncülü: Bilim insanları, küresel ısınmanın korkunç sonuçları hakkında aşırı ve asılsız iddialarda bulunarak, kendilerine ayrılan fonu arttırmaya çalışıyorlar. 

Buradaki bilimsel öncülün (B Öncülü) talihsizliği; onun örneklerini doğrulamak aynı zamanda K Öncülü'nün örneklerini de doğrulamak anlamına geliyor. Çünkü, gezegenin ısındığını ve insanların da bunda pay sahibi olduklarını destekleyen bir bilimsel yayının sonucu ne olursa olsun; bu sonuç aynı zamanda, bilim insanlarının korkuya başvurarak kendi kolektif kümelerini güçlendirdikleri düşüncesini desteklemiş oluyor. Her iki öncül de kendi savunucularına göre güçlenmiş oluyor.

Bilimsel öncülün yanlışlanması muhtemeldir. Eğer ki; gezegenin soğuduğunu ya da sıcaklıkların yükselmesinde insanların bir etkisinin olmadığını gösteren herhangi bir delil bulursak; B Öncülünü yanlışlamış oluruz. Fakat, aynı deliller, komplo teorisyenleri tarafından, yine kendilerini destekleyen delil olarak görülür. Yani her iki durumda da, K Öncülü'nün destekçileri kazanıyor.

Ne var ki; K Öncülü'nü yanlışlamaya dair herhangi bir girişim başarısızlıkla sonuçlanır ve B Öncülü'nü destekleyen her yeni delil bilim insanlarına dair bir başka komplonun çıkış kaynağı olarak kullanılır.

Evrim konusunda da bir örnek verelim. 

B Öncülü: Evrim, gerçekleşiyor ve doğal seçilim onun bir mekanizmasıdır.

(Yaradılışçı) K Öncülü, iklim değişimi komplosuna benzer bir komployla ortaya çıkar: Bilim insanları, kendi ideolojilerini ve ateizmi desteklemek için evrim mitini ileri sürüyorlar. 

Bir kez daha, bilimsel konumlanan B Öncülünü destekleyen her delil, aynı zamanda komplocu K Öncülü'nü de destekliyor görünür. Benzer şekilde, B Öncülü'ne karşı her zayıf delil, K Öncülü destekçileri tarafından tutulan güçlü bir gerçeğe dönüşür.

Peki Bir Komplo Teorisi Nasıl Devrilir?

Fakat bilimdeki komplo teorileriyle uğraşırken insanların düşüncelerini değiştirebilecek (veya en azından hatalı düşünceleri ortaya çıkarabilecek) bir strateji vardır; Mantıksal zırh içinde serbest çalışılabilecek bir akıllı ölçek.

Herhangi bir vakaya dair B Öncülü'nü destekleyen daha fazla örnek aramak yerine, komplo teorisyenlerinin mantıklarındaki rasyonelliğe itiraz etmek daha etkilidir. Rasyonel olduklarından değil ama kendilerinin bu inançları nasıl rasyonalize edebildiklerini ortaya çıkarmak gerekir. Onlardan inançlarını neyin yanlışlatabileceğini söylemelerini isteyin. Bu noktada Mantıksal Safsatalar yazı dizimiz oldukça işinize yarayacaktır.

Adım 1:  – Konu üzerindeki her iki öncülün de (B Öncülü ve K Öncülü) ifadesine katılarak başlayın. Mantıksal safsatalar yazı dizimiz bu konuda size yön gösterici olacaktır.

Adım 2: – Bir teorinin bilimsel olabilmesi için yanlışlanabilir olması gerektiğini dile getirin. Yani "Eğer yanlışsam, şöyle bir şey gözlemeyi bekleriz " şeklinde bir cümle olmalı. Eğer ki böyle bir cümle yoksa, teori (tartışmalı çok az iddia dışında) bilimsel değildir.

Adım 3: – B Öncülü'nü neyin yanlışlayabileceğini sorun. Yanlışlaması oldukça kolaydır, dahası pek çok teorisyen delillerin hali hazırda var olduğunu da düşünür.

Adım 4: – Şimdi K Öncülü'nü neyin yanlışlayabileceğini sorun. İşte burası "Iııı...."lamaya başlayacakları noktadır. Yanlışlayabilecek koşulların oldukça açık, gerçekleştirilebilir ve ifade edilebilir olması gerekir. Konuyu dağıtmaya, kavram kargaşası ile hedefi değiştirmeye yöneleceklerdir, izin vermeyin.

Bu süreç, komplo teorisyenlerinin rasyonel davranmadıklarını, yalnızca başkalarına karşı değil kendilerine karşı da bilimsel metodojilerle uyumlu bir rasyonallik içerisinde olmadıklarını gösteriyor.

Bu anlamda çeşitli basın yayın organlarıyla komplo teorisyenlerinin mesajlarının, toplumun geniş kesimlerine ulaşmasında aracılık üstlenen gazeteciler, yaptıkları yayınlarda ya da yayımladıkları röportajlarda, komplocu düşünürleri böylesi bir akıl yürütme süreciyle sorgulayarak hem işlerini daha ilginç hale getirebilir hem de izleyici ya da okurların rasyonel düşünüş biçimine erişebilmelerinde sorumluluk alabilirler. Böylece gerek politikacılar, gerekse komplo teorilerine sarılan diğerleri, düşüncelerinin ne kadar anti-bilimsel ve aldatılmış olduğunu toplum huzurunda kabul etmek zorunda kalabilirler.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir