Post Author Avatar
Yusuf Cem Durakcan
Boğaziçi Üniversitesi - Çevirmen/Yazar
Yalnızca esmerlerin yaşadığı bir dünya hayal edin. İnsan atalarının primatlar olarak ilk ortaya çıktıkları zaman, aslında Dünya tam olarak böyleydi.

İnsansı canlıların ilk ortaya çıktıkları kıtanın Afrika olduğu düşünülüyor. Afrika kıtası ekvator üzerinde olduğu için, bütün yıl boyunca Güneş ışınları görece dik bir açıyla düşer. Işınların görece daha dik bir açıyla düşmesinin, insanların pigmentlerinin olabildiğince koyuya evrilmesi yönünde bir etkide buldunduğu düşünülüyor.

Melanin gibi koyu pigmentler, zararlı ultraviyole ışınlarının saç ve deri üzerinden vücuda nüfuz etmesini engeller. Daha koyu renkte deri ve saç, bireyin Güneş ışınlarına karşı daha korumalı olmasını sağlar.

Primatların Afrika'da ortaya çıkmalarından sonra ise, insan ataları Dünya'nın diğer bölgerine göç etmeye başladıkları zaman, koyu deri ve saç rengi üzerindeki seçilim baskısı daha açık renkte derilere ve saç rengine doğru yönlendi. Yani; insan ataları bügün Batı Avrupa ve Nordik ülkeleri olarak bildiğimiz bölgeye ulaştıkları zaman, bireylerin yeterli D vitaminini Güneş ışınlarından alabilmeleri için deri ve saçları çok daha açık renge evrimleşti.

Deri ve saçtaki daha koyu renkte pigmentler, istenmeyen ve zararlı ultraviyole ışınlara karşı koruma sağlıyor. Fakat koyu pigmentler, aynı zamanda Güneş ışığının hayatta kalmak için gerekli bileşenlerini de engelliyor. Doğrudan Güneş ışınlarına maruz kalınan ekvator ülkelerinde günlük D vitamini ihtiyacının karşılanması, daha koyu renkli pigmentlere sahip olunsa dahi, mümkün. Fakat ekvatorun daha kuzeyine (ya da güneyine) doğru uzak mesafelere göç eden insan ataları, yıl boyunca daha farklı açıda Güneş ışınları altında yaşamak zorunlardı. Kış aylarında gerekli öğelerin Güneş'den elde edilebilmesi için, göç eden insan atalarının gün içerisinde yalnızca birkaç saati vardı. Tabii ki, buna ek olarak, dışarı çıkmayı zorlaştıran soğuk havanın da etkisinden bahsetmek gerekiyor.


Yani, insan ataları daha soğuk iklimlere göç ettiği için deri ve saçtaki pigmentler zayıfladılar ve yeni renk kombinasyonları oluşturdular. Saç rengi poligenik olduğundan, saç renginin nihai fenotipini kontrol eden birçok gen mevcuttur. Bu sebeple, dünyanın birçok yerinde birçok farklı renkte saça sahip insanların da görülmesi mümkün.

Deri rengi ile saç rengi bir şekilde ilişkili olmasına rağmen, aralarında doğrudan bir bağlantı yoktur. Bu sebeple, çok çeşitli kombinasyonlar da mümkün değildir.


Bu yeni renkler Dünya üzerindeki insan atalarının popülasyonlarında görülmeye başlanınca, doğal seçilimin etkisi cinsel seçilime göre oldukça az olmuş gibi görünüyor. Bu konuda yapılan araştırmaların bulgularına göre; bazı sanç renkleri karşı cins tarafından daha çekici algılanıyor. Bu durumun da, Nordik bölgelerde maksimum D vitamini emilimini sağlayan az sayıda pigmentli sarı saçın yaygınlaşmasının sebebi olduğu düşünülüyor. Bu bölgede sarı saçlı bireyler görülmeye başlandığında karşı cins, koyu saçlı bireylerden çok sarı saçlıları tercih etti. Nesiller boyunca da sarı saç, daha da yaygın görülüp daha baskın bir hal aldı. Nordik bölgelerden diğer bölgelere göç eden insan ataları da diğer bölgelerden eş bulup çifleşince, saç rengi de harmanlandı.


Neandertaller'i ele alacak olursak, genellikle diğer Homo sapiens akrabalarına göre daha açık renkte saça sahip olduklarını söyleyebiliriz. Ayrıca, Avrupa'da iki farklı türün gen akımı ve çiftleşmesi olduğu düşünülüyor. Büyük bir ihtimalle bu durum, daha da fazla çeşit saç renginin ortaya çıkmasına yol açmış olabilir.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir