Post Author Avatar
Umut Can Yıldız
Boğaziçi Üniversitesi - Çevirmen/Yazar

Bu dizinin önceki yazılarında, yakın akrabalarımıza ait gözlemleri paylaştık, önemlidir ancak bizim (Homo sapiens) evrim geçmişimizi birebir yansıtmazlar. Tüm canlılar bir ağacın dalları gibi birbirlerinden ayrılırlar, geçmişe gittiğimizde ortak bir köken buluruz ancak, evrim dallar arası atlayarak ilerlemez, dallar zaman içinde uzayarak tarihsel bir süreçle ilerler. Bu yüzden her canlıyı evrimini kendi özgüllüğünde, insanınkini de benzer biçimde ayrıca incelemek gerekir.

Bu yazıda insanın biyokültürel evrimi ile ilgili önemli bulduğumuz iki noktayı belirtmek ve bu sürecin ayrıntılarını yeni yazılara bırakmak istiyoruz. İnsan soyu şempanze cinsi(Pan) ile son ortak atamız 6-7 milyon yıl önce(myö) yaşamıştır. ODTÜ’de taşınan “4 milyon yıldır ayaktayız.” dövizini çoğumuz hatırlıyoruzdur. Gerçekten de şu an söyleyebileceğimiz en eski tarih Austrolopithecus’lardan öteye gidememektedir ve insanın ayağa kalkışı yaklaşık 4 myö’ye dayanmaktadır. ( Daha eski Ardipithecus türlerine ait kaval kemiklerinde mozaik bir yapı gözlenmiş olsa da bu cins ile ilgili tartışmalar devam etmektedir.) Ancak Austrolopithecuslar yarı ağaçsal bir yaşam göstermişlerdir. İsteğe bağlı olarak dik yürüyebilirler. İlk ateş alet kalıntıları, büyük topluluklar halinde yaşama, beyindeki dil bölgelerinin gelişimi Homo cinsi ile ortaya çıkmıştır. Homo cinsi aynı zamanda zorunlu dik yürüyüşe sahiptir ve yer yaşamına tamamen geçmiştir.

İnsanın evrimini S. J. Gould’un İnsanı insan yapan duruşudur. cümlesi çok iyi özetler. İnsanın dik yürümesi, alet kullanım yeteneği, sosyalleşmesi ve zihinsel kapasitesinin(beyin hacminin artışı ve yapısının değişimi) artması birbirini izleyen ve birbirinden ayrılamayan bir evrimsel süreç sunar. Bu etkenler birbirlerini ardı ardına tetiklerler, eşitsiz hızlar gösterseler de birlikte evrimleşirler. Ancak Gould’un alıntısını değerli bulmamızın sebebi, insanın ayağa kalkma sürecinin büyük ihtimalle biyokültürel sürecin ilk tetikleyicisi olmasıdır. Ayağa kalkmak hızlı hareket, yiyecek ve yavru taşıma kolaylığı, beyin gelişimine fiziksel katkı ve en önemlisi ellerin serbest kalması gibi pek çok getirisi vardır. Ellerin serbest kalması alet kullanma kültürü ile birleştiği zaman, bunu beyin ve sosyalliğin geliştiği döngü izler. Buradaki çevrimi genel olarak biyokültürel evrim olarak isimlendirilir (Niş İnşaası Kuramını ise bu çevrimi en iyi açıklayan bilimsel çerçeve olarak görmekteyim).  Kültür genlerimizde taşınan bilgi gibi biyolojik olarak aktarılamaz ancak canlı türü için bir çevre gibi seçicidir. Bu sebeple insanın evrimi diğer tüm evrimsel süreçlerden farklı olarak erekselci bir yanı olduğu kabul edilmelidir.

Alet Kullanımı, Büyük Beyin ve Sosyallik

İnsan fosillerine dayalı beyin hacmi verileri.

Homo cinsine ait türlerin yaklaşık 2-2.5 myö ortaya çıkışıyla birlikte ağaçları tamamen terkeden atalarımız daha büyük guruplar halinde yaşamaya başlamışlardır. Bunun başlıca sebebi yırtıcılara karşı kendini savunma ihtiyacından ve zor koşullarda avcı-toplayıcı yaşamdaki işlerin ortaklaşmasından kaynaklanmış olabilir. Büyük grup grup içi anlaşmazlıklar ve yeni sorunlar getirebilir, ancak ölüm getiren avcı baskısına göre ikincil bir sorundur. İlk taş alet kalıntıları ise cinsin en eski temsilcileri Homo habilis ve Homo rudolfensis türlerinde gözlenmiştir . En eskisi 2.5 myö’sine dayanan kalıntılar Aşölyen teknolojisi olarak isimlendirilir ve insan soyundan teknolojinin başlangıcıdır. Basitçe bir taşı diğerine vurarak ucunu sivriltmek olarak kullanılan teknoloji basit ama etkilidir. Yine aynı dönemde(Homo cinsinin ortaya çıkışı) beyin hacmi artışındaki sıçramalardan ilki başlamıştır, bu yükseliş 2 ile 1.5 myö aralığında gerçekleşmiştir. Beyin hacmindeki artış bir yana, neokorteksin genişlemesi zeka gelişimine dair en önemli bulgu gözükmektedir. Bazı araştırmalar ise Broca ve Wernickle alanları olarak adlandırılan “anlama ve anlatma” işlevlerini yerine getiren bölgelerinin kafatasındaki izlerini tespit etmişlerdir. Bu da(bugünkü anlamıyla olmasa bile) dil gelişimine işaret etmektedir.

Bu bilgilerin birbirlerinden bağımsız düşünülemez, beyin gelişimindeki bu sıçramada alet yapımı, büyük gurup yaşamı ve ortak emek üretimi önemli etkenlerdir. Bu noktada alet yapımı için Engels’in yaptığı yorumlar değerlidir: “En başta el ve beyin olmak üzere çeşitli insani özelliklerin daha da gelişmesine ve incelikleşmesine yol açma eğiliminde olsa gerekir.“  ve yine Engels der ki; “ “Alet yapımı ve kullanımı, birlikte çalışmanın, toplumsal emeğin kullanımını ve anlamlılığını da arttırır.” Beyin hacmindeki sıçrayışta diğer önemli etken ise en eski fosilleri 1.8 myö’ye dayanan Homo erectus’ta gözlenen gerçek anlamda ilk dik yürüyüştür. Aynı zamanda yine Homo erectus ilk defa ateşi kullanmış, av etlerini büyük ihtimalle pişirerek yemeye başlamıştır. Bu da küçülen dişleri ve çene kaslarını ve beyine açılan hacmi açıklayabilir. Bu dönemde ayağa kalkış ile birlikte yüzyüze iletişim de gelişmiştir. Belki de atalarımız soğuk gecelerde mağaralarındaki ateşin başında bir yandan ısınıyor; bir yandan da şarkılar söyleyerek, dans ederek vakit geçiriyorlardı. Karşılıklı olarak gelişen zeka ve kültür birbirini desteklemiş olmalıdır.

1.5 myö’sinden sonra beyin hacmindeki artış uzun bir duraklama dönemine girdi. İkinci beyin sıçrayış ise yaklaşık 600 bin yıl önce Homo heidelbergensis ile gözlenmiştir ve 100 bin yıl önceye kadar devam etmiştir. Bu ikinci sıçrayış mevsimsel bir etki sonucu olmuş olabilir. Sonrasında ortaya çıkan türler bugünkü insana gelen yolu açtı. Çıplak, dik duruşlu, sosyal, iş birlikçi, zeki, üretken bir tür olan Homo sapiens türü evrildi. Sanatı, felsefeyi, bilimi ve medeniyetleri ortaya koydu.

Kolektif yaşam olmadan, insanın insan olması mümkün değildir. İnsanın evrimini salt beyin artışına dayandırmak isteyenlere sormalıyız, artan beyin hacmi bunu kullanacak kültür olmadan ne işe yarar? Gırtlakta yükselen ses telleri iletişim kurmayan bir topluluktaki işlevi nedir ki, seçilir? Ya da alet kullanım kültürü olmayan bir toplulukta, başparmak uzaması alet kullanımına sebep olabilir mi? Bu sorular çeşitlendirilebilir. Bu soruların yanıtı insan evriminin kültürel ve organik evrimin iç içe olduğu bir süreç olmasıdır. İnsan doğada tek başına insan değil, kültür ve toplumla insan olur. İnsan atalarımız küçük aileler halinde değil komünler halinde yaşamak zorundaydı; korunmak, beraber iş yapmak ve paylaşmak için. Bugünün toplumunun getirdiği tüm bireyselleşmeye karşın Gezi Parkı’nda ve “Taksim Komünü”müzde gördük ki uygun koşullar sağlandığında insanın paylaşımcı olmasının önünde her hangi bir engel bulunmuyor. Yazımızı İnsan Nasıl İnsan Oldu kitabından bir alıntıyla, atalarımızın kamplarında ortaya çıkan mamut kemiği kalıntılarıyla bitirelim:

“En ilginci de şudur ki, … Dev mamut kemikleri, yani büyük mamut başları, rendeye benzeyen uzun eğri dişleri,  gövdeden ayrılmış dev mamut ayakları da vardır.

Mamut gibi dev bir hayvanı öldürebilmek için insan,  ne kadar güçlü ve cesaretli olmalıydı. Fakat mamutu parçalayıp kulübelere kadar götürebilmekiçin bundandaha fazla bir kuvvet gerekti. Çünkü mamutun her ayağı neredeyse bir ton ağırlığında, başı da bir insanın sığabileceği büyüklükteydi.

…İnsan,   mamutları öldürebiliyordu.  Bunu avcı kulübelerinde bulunan mamut başları ve dişleri ispat ediyor.

İlk avcılar mamutların hakkından nasıl gelebiliyordu acaba?  Bunu ancak   “insan” sözünü okurken, onu “insanlar” anlamında düşünebilenler anlayabilir. Alet yapmayı, avcılığı, ateş yakmayı, ev kurmayı ve toprağı işlemeyi,  insan tek başına değil,   öbür insanlarla birlikte, onlarla el ele vererek öğrenmişti.

Kültürü ve bilimi tek bir insan değil,  milyonların emeğine dayanan insan toplumu yaratmıştır.

İnsan yalnız olsaydı, hayvan olarak kalırdı.”
Kaynak ve İleri Okuma
  • Atasoy, Tuğrul (2012) İnsan beyni ve dilin evrimi. Bilim ve Ütopya, 218
  • Çamlıtepe, Yılmaz (2012) Fedakarlığın Evrimi. Evrim Sürüyor: 3.Evrim, Bilim ve Eğitim Sempozyumu. Yazılama
  • Engels, Freidrich (1979) Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü. Marks-Engels Seçme Yapıtlar Cilt: III s:80-93. Sol Yayınları
  • Futuyma, D. J. (2000) Evrim. Palme Yayıncılık
  • Goodenough ve diğerleri. (2009) Perspectives on Animal Behavior, 3rd Edition. Wiley
  • Gould, Stephen J.(2000) Darwin ve Sonrası. TÜBİTAK
  • Heinzesend, J. & Walter, B., (2010), “Moribund Ants Leave Their Nests to Die in Social Isolation” Current Biology, Volume 20, Issue 3, 249-252
  • İlin M. & Segal E. (2001), İnsan Nasıl İnsan Oldu?. Say Yayınları
  • Kardong, Kenneth V. (2008) An introduction to biological evolution. Boston : McGraw-Hill Higher Education
  • National Institute for Mathematical and Biological Synthesis (NIMBioS). Altruism or manipulated helping? Altruism may have origins in manipulation. ScienceDaily. www.sciencedaily.com/releases/2013/08/130819090218.htm
  • Okasha, Samir. (2003) Biological Alturism. http://plato.stanford.edu/entries/altruism-biological/
  • Sherman, P.W. 1981. Kinship, demography, and Belding’s ground squirrel nepotism. Behavioral Ecology and Sociobiology 8:251–259.
  • Taşcı, Nirvant (2012) Lynn Margulis ve Evrimin Komünal Yapısı. Bilim ve Gelecek, 105
  • Teber, Serol (2009) Davranışlarımızın Kökeni. Say Yayınları
  • Weber, Neal A. (1966) Fungus-Growing Ants – Science, 153, 3736, s. 587-604
  • Wilkinson, G. (1984) Reciprocal Food Sharing in the Vampire Bat. Nature 308 (5955): 181–184.
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir