İnsanlar tarih boyunca deri rengindeki değişiklikleri, farklı ırklara mensup olma düşüncesini desteklemek için kullandı. Fakat son zamanlarda yapılan çok sayıda çalışma, "ırk" kavramının hiçbir biyolojik altyapısının olmadığını ayrı açılardan gösteren sonuçlara ulaştı. Penn Üniversitesi bilimcileri tarafından bir süre önce tamamlanan bir araştırma sonucunda da benzer bulgular elde edildi.

Ekip lideri Sarah Tishkoff, çoğu insanın ırk ile ilişkilendirdiği başlıca özellik olan deri renginin, berbat bir sınıflandırıcı olduğunu söylüyor.  Yaptıkları çalışmanın, biyolojik temelli ırk fikrini anlamsızlaştırdığını, şu anda "farklı ırklar" olarak görülen insan toplulukları arasında çizilebilecek hiçbir belirli biyolojik sınır olmadığını vurguluyor.
 Irk nedir? Irk ne kültürel, ne etnik ne de dilbilimsel bir kavramdır. Bu terimin tek geçerli tanımı, ancak biyolojik anlamda yapılabilir. Irk, belli bir bölgede yaşayan, bazı kalıtımsal özelliklerin belirlenmesinden sorumlu genlere aşağı-yukarı eşit sıklıkta sahip olan bireylerin oluşturduğu bir birimdir. Gen frekansıyla ilgili olarak gösterdikleri farklılıklar ne denli belirgin olursa olsun, bütün coğrafi ırk birimlerinin üyeleri, aralarında üreyip çoğalabilme yeteneğine sahiptir.

-  Metin Özbek, İnsan ve Irk, s. 45 (Remzi Kitabevi, 1979).

Tishkoff'un ekibi, Etiyopya, Tanzanya ve Botswana'daki genetik ve etnik çeşitlilik gösteren toplumların üyeleri arasından 1570 gönüllü ile çalıştı. Araştırmacılar, katılımcıların derilerindeki melanin pigmentinin düzeyini belirtmesi dolayısıyla, derilerinin ışık yansıtma oranlarını ölçtü ve onlardan DNA örnekleri aldı.

Gönüllülerin deri renkleri, güney Afrika'da yaşayan toplayıcı-avcı San topluluğunun çok açık tonu ile batı Afrika'nın Nilo-Saharan çayırlarına yerleşmiş olan gezegenin en koyu insan derisi tonu arasında geniş bir yelpazede çeşitlilik gösteriyordu. Afrika'daki deri pigmentasyonu ile ilişkili genetik değişkelerin incelenmesi, Afrikalı insanların neden çok sayıda farklı deri rengine sahip olduğunu açıklamaya yardımcı oluyor. Ayrıca, bireyler arası farklılıkları kontrol eden etkenlerin, ırk kavramının izin verdiğinden çok daha karmaşık olduğuna işaret ediyor.

Tishkoff Laboratuvarı çalışanlarından biri, gönüllünün derisinin ışık yansıtma oranını ölçüyor. Görsel Telif: Tishkoff Laboratory


Katılımcıların DNA'larını analiz eden ekip, genomlardaki yaklaşık 4 milyon bölgede yaptıkları derinlemesine incelemede, deri renginde farklılığa neden olabilecek nükleotit değişikliklerini aradı. Deri pigmentasyonu ile önemli ölçüde ilişkilendirilen varyantlara sahip 6 tane gen belirlediler:  SLC24A5, MFSD12, DDB1, TMEM138, OCA2, HERC2. Bunlar hep birlikte, katılımcılar arasındaki deri rengi varyasyonlarının %29'undan sorumluydu. Fakat bu genler sadece Afrikalıların görünüşünü etkilemekle kalmıyor. Pigmentasyon hakkında daha önce yapılmış olan bir çalışmada, aynı göstergelerin bazılarının, Avrupalılar ile Asyalıların nispeten daha açık tonda olan deri renklerine de neden oldukları belirlenmişti.

Şempanze ve gorillerde de farklı deri renklerine sahip bireyler bulunuyor.


Yapılan çözümlemeler ayrıca gen varyantlarının çoğunun yaklaşık 300.000 yıldır mevcut olduğuna işaret ediyor; hatta bazıları neredeyse 1 milyon yıllık. Bu da, bu gen varyantlarının modern insanlardan çok daha önceye dayandığı ve ilkel atalarımızda pigmentasyonun kontrolüne yardım ettikleri anlamına geliyor. Dolayısıyla ekibin şöyle bir hipotezi var: Deri rengini açan varyantların bazıları, ki buna HERC2 ve OCA2 yakınındakiler de dahil, 1 milyon yıl kadar önce Afrika'da ortaya çıkmış olabilir; yani insanlar Avrupa ve Asya'ya yayılmaya başlamadan önce! Eğer durum gerçekten böyleyse, antik atalarımızın hepsi koyu renk derili olmayabilir.

Görünümünü doğal bir mutasyona borçlu olan Alba adlı bu orangutan pigmentsiz bir deriye ve mavi gözlere sahip.


Yaşayan en yakın akrabalarımız olan bonobo ve şempanzelerde de sıklıkla açık renk cilde rastlandığını hatırlatan Tishkoff, insanların atalarının da vücutlarını örten tüyleri yitirip, ormanlardan çıkmaya başladıktan sonra daha koyu renk deriye gereksinim duymaya başlamış olabileceklerini belirtiyor.

Yapılan bu çalışma, Afrika'da rastlanan deri pigmentasyonlarına ilişkin şimdiye dek gerçekleştirilen en geniş kapsamlı araştırma olmakla birlikte, daha yapılması gereken çok şey var. Afrikalıların deri rengini etkileyen biyolojik göstergelerin %70 hâlâ bilinmiyor. Fakat bu kadarıyla bile bilimciler, elde ettikleri veriler ışığında, deri rengimizi belirleyen etmenlerin bizi ayrıştırmaktan ziyade birleştirdiğini ifade ediyor. Dolayısıyla deri rengine dayalı ırk sınıflandırmalarının bilimsel olarak dayanaksız olduğunun bir kez daha altını çiziyor.
Karşılaştırmalı anatomi ve fizik antropoloji alanlarında yüzeysel bilgilere sahip bazı araştırıcılar, zencilerde görülen üst çene bölgesinin öne çıkıklığını ilkel bir özellik olarak kabul eder. Oysa, gövdedeki kıl örtüsünün genellikle çok az gelişme göstermesi, dudakların kalınlığı, alnın daha bombemsi oluşu, kaş kemerlerinin az gelişmiş olması gibi görünür özellikleri ile zenciler, beyazlara oranla daha ileri bir biyolojik evrimsel aşamayı yansıtırlar. Şunu unutmamalı ki, hiçbir insan grubu, evrim sürecinde nihai aşamayı temsil etme ayrıcalığına sahip olduğunu savunamaz. Öte yandan, insan toplumlarını -hangi açıdan olursa olsun- incelerken ilkel-ileri, üstün-aşağı, güzel-çirkin gibi sözcükleri kullanmanın tümüyle saçma bir tutum olduğunu hatırlatmak yerinde olur. Zaten bunlar, bilinçaltında yatan önyargıların dışavurumudur. Fodé Diawara (1972), Avrupalı ünlü araştırıcıların sık sık kullanmış oldukları “ilkel düşünüş”, “ilkel topluluklar” sözcüklerinin gerçekte ne anlam ifade ettiğini soruyor ve onların bu davranışlarını şöyle yorumluyor: “Bu tür kavramlar, beyaz insanın, her defasında en yukarıya kendi ırkını yerleştirdiği bir tür hiyerarşik düzen oluşturma isteğini kanıtlamaktadır.” Eğer beyaz adam kendini koyu derili insanların üstünde bir düzeye yerleştiriyorsa, o takdirde her Avrupalı toplum, bu doruk noktasını kendisinin temsil ettiğini ileri sürecek, bu defa da kendi aralarında bir çekişme başlayacaktır. Zaten tarih bununla ilgili acı örneklerle dolu değil mi?

-  Metin Özbek, İnsan ve Irk, s. 21 (Remzi Kitabevi, 1979).
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir