Post Author Avatar
Gürkan Akçay
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör

Dedikodunun, neredeyse hiçkimsenin yapmayı tercih etmediği, ayıplanmış bir davranış olarak etiketlenmiş kötü bir şöhreti vardır. Hatta pek çok dedikodu "Dedikodu yapmayı sevmem ama..." şeklindeki bir giriş cümlesiyle başlar. İnsanların arkasından onlar hakkında konuşmak elbette ki hoş değildir ve zamanı daha nitelikli geçirmenin daha verimli yolları da vardır ancak bu, dedikodunun sosyal bir değeri olmadığı anlamına gelmiyor. Hatta dedikodunun türümüzün hayatta kalmasında temel bir işleve sahip olduğunu bile söyleyebiliriz. 

Dedikodu, iletişimimizin ayrılmaz bir parçasıdır. Dahası, insan iletişiminin neredeyse büyük bir bölümünü dedikodu oluşturmaktadır; kalan zamanda da spor, müzik, politika, hava durumu gibi konulardan konuşuyoruz. Ancak zamanımızın büyük bir kısmı başka insanların işlerini tartışmakla geçiyor ve bu konuların bazıları da tam olarak aydınlığa çıkarılamıyor. 

Peki tamamen mantıklı, makul derecede zeki ve gerçekten de sevgi dolu bazı insanlar neden dedikodu yapıyorlar? Bundan ne elde ediyorlar? Dedikodu yapmayı seven insanlar, başarısız aşk ilişkileri veya skandal hikayelerini dinlemekten bir zevk alıyor mu? Sinirbilim araştırmaları bize bu konu hakkında bazı kavrayış ve nedensellikler sağlıyor. 

Dedikodu Beynimizi Nasıl Etkiliyor?

Dedikodunun sürdürülen bir davranış olması, beynimizin belli bölgelerinin bundan haz duyduğuna dair bir ipucu sağlıyor. Ancak ilginç bir şekilde, beynimiz her dedikoduya aynı şekilde tepki oluşturmuyor. Farklı dedikodu türleri, farklı bir beyin örgüsü ortaya çıkarıyor. 2015 yılında Social Neuroscience'da yayımlanan bir araştırmada, erkek ve kadın katılımcıların olumlu haber içeren dedikoduları olumsuz dedikodulara kıyasla dinlerken daha fazla keyif aldıkları ortaya koyuldu. Ancak, sürpriz olmayacak bir şekilde insanların, arkadaşları, tanıdıkları ve ünlüler gibi diğer insanlardan çok kendileriyle ilgili olumsuz dedikodulardan daha fazla rahatsız oldukları görüldü.

Çalışmada ayrıca katılımcılara, kendileri, en iyi arkadaşları ve ünlü insanlar hakkındaki olumlu ve olumsuz dedikodular dinletilirken fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) ile de beyin taramaları gerçekleştirildi. Elde edilen tarama görüntüleri, kişinin kendi hakkındaki dedikoduları dinlerken beyninin üst medial prefrontal korteksinde yüksek bir aktivite gözlendiğini ortaya koydu. Bu bölge, aynı zamanda diğer insanlarla ilgili olumsuz dedikoduları dinlerken de aktifleşme gösterdi. Öte yandan kişi kendisi hakkında olumlu dedikodular dinlediğinde ise orbitoprefrontal kortekste aktivite artışı gösterecek şekilde tepki oluşturduğu görüldü. 

Peki tüm bu bölgeler bilişsel açıdan hangi anlama geliyor? Prefrontal korteks, beynimizin sosyal biliş ve yönetsel kontrolden sorumlu beyin bölgelerinden birisidir. Sosyal biliş, düşüncelerimizi, davranışlarımızı ve eylemlerimizi diğer insanların gerçek, hayali veya varsayılan varlığına dayalı olarak düzenleme yeteneğidir. Bir diğer ifadeyle, sosyal biliş, toplumun kabul edilmiş normlarına ve kurallarına uymak istememizi sağlayan bir özelliktir. Yönetsel kontrol, düşünce kalıplarımızı, davranışlarımızı ve eylemlerimizi iç hedeflere göre kanalize etme yeteneğidir. Bu bölgenin işlevselliğinin düzenlenmesinde ve ödül sisteminin harekete geçirilmesinde ise rol alan nörotransmitter ise dopamindir

Kendisiyle ilgili olumlu dedikodulara yanıt olarak beynin prefrontal korteks bölgesinin aktivasyonu, çoğu insanın sosyal ahlâk ve başarı standartlarına uygun olarak görülmek istediğini gösterir. Bireyler, iç ahlâki pusulalarına sadık kalmaktan çok, çevre tarafından olumlu bir ışık altında “görüldüklerinde” daha fazla ödül almış hissederler.

Bunun yanı sıra, fMRI taramaları, başkaları hakkındaki olumsuz dedikodulara karşı beynimizin üst medial prefrontal korteksinde aktivite artışı olarak tepki oluşması, diğer insanların gözden düşme hikâyelerinden mutlu olmasak da eğlendiğimize işaret ediyor. Bu gerçek birçok insan açısından genellikle reddedilir. Ne de olsa kendimizi başkalarının acı ve talihsizlikleriyle övünen canavarlar olarak düşünmekten hoşlanmayız.

Sosyal Öğrenme

Her ne kadar ahlâki katılara göre bir bozukluk gibi görünse de, bilim, dedikodunun kendini koruma amaçlarına hizmet ettiğini gösteriyor. Araştırmalar, dedikodunun mutlak sosyal faydaları olduğunu da ortaya koyuyor. 

Dedikodu esasında bir bilgi alışverişidir ve gözlemsel öğrenme için harika bir araçtır. Sosyal bilimler açısından ele aldığımızda, negatif dedikodunun, toplumun ahlâki ihlâl eylemlerini nasıl algıladığını fark etmeyi sağladığını ve dolaylı olarak da bir topluluk içinde nasıl yaşanılacağı ve onun kurallarına nasıl uyulacağı konusunda bir ders niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. Bu durumda, olumsuz dedikodu, dolaylı öğrenme için bir araç görevi görür. Böylelikle olumsuz bir eylemin maliyetlerine ve sonuçlarına katlanmak zorunda kalmadan nasıl doğru davranacağınızı o eylemi gerçekleştirmeden öğrenirsiniz.

Başka bir açıdan da dedikodu bireye kendini geliştirme aracı sunar. Kendimizle ilgili olumlu dedikodular bize iyi davranışlarımızı veya olumlu alışkanlıklarımızı sürdürme motivasyonunu verir. Ayrıca bize belirli bir toplum bağlamında kabul edilebilir davranış özellikleri hakkında ipuçları sağlar.

Bazı araştırmalar, prososyal dedikodunun faydalarının altını çiziyor. 2012 yılında Journal of Personality and Social Psychology'de yayımlanan bir araştırmada, başka bir kişinin itibarı hakkında olumsuz bilgi alışverişi, savunmasız kişileri alarma geçirir ve onları dedikodunun konusu olan kişinin gelecekteki anti-sosyal veya istismar eylemlerinden korunmasını sağlayacağına değiniliyor. Araştırmaya göre, prososyal dedikodu insanlar arasında iş birliğini ve bağlılığı teşvik eder ve bir güvenlik ağı oluşturur. 

Başka bir düzeyde, kişinin olumsuz özellikleri bilgisinin paylaşımı, insanların anti-sosyal davranış özelliklerini de kontrol eder. 2014 yılında Psychological Science'da yayımlanan bir araştırmada, olumsuz itibar bilgisi birçok insanla paylaşıldığında, grup genellikle yanlış yapanı dışlamayı seçer. Dışlanma, grubundan dışlanan kişiyi tekrar onay kazanmak için daha iyi davranışlara başvurmaya zorlar. Dışlanma, başkalarının anti-sosyal davranışları için de caydırıcı olabilir.

Araştırmalar, olumsuz dedikoduların aynı zamanda sosyal bağları da güçlendirdiğini ileri sürüyor. 2006 yılında Personal Relationships'de yayımlanan araştırmaya göre, başka bir kişiyle olumsuz dedikodu yapmak, genellikle aşağı doğru sosyal karşılaştırmalar içeren konuşmaları tetikler. Bu sohbetler önemli ego güçlendiricilerdir. Dahası, başka bir kişi hakkında olumsuz bilgi paylaşarak, farkında olmadan farklı sosyal kimlikler yaratırız. Kişi, dedikodu yaptığı kişiyi kendi ortamına getirir ve dedikodu yapılan kişi dışarıda bırakılırken bir grup içi bir de grup dışı ortam yaratır.

Tüm bu değerlendirmeler ışığında, dedikodunun tamamen boşa harcanan bir zaman ve enerji arayışı olmadığını söyleyebiliriz. Beynimiz, yakından tanıdığımız (en iyi arkadaşlarımız) veya yalnızca uzaktan gözlemleyebildiğimiz (ünlüler) hakkında ilginç bilgi alışverişi yapmaktan keyif alıyor. İyi yanından bakarak da, kendimizle ilgili dedikoduların, eylemlerimizin ve davranışlarımızın aynası gibi olduğunu ve kendimizi düzeltmemize olanak tanıdığını, böylece toplumun sorumlu bireyleri olabilmemizin yolunu açabileceğini söyleyebiliriz.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir