Post Author Avatar
Gürkan Akçay
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör
Her duygunun olduğu gibi aşkın da fizyolojik ve psikolojik bir izahının olması gerekiyor kuşkusuz. Öyleyse neden aşık oluyoruz? Bu soruya verilecek cevaplar çok çeşitli şekillerde olabilir ancak nedenleri sorguluyorsak elbette ki söz konusu durumun kökenlerini ele almalıyız. Yani aşkın evrimine bakmamız gerekiyor.

Neden aşk duygusuna sahip olduğumuz sorusu aslında evrimsel açıdan cevaplanmış bir soru. Aşık oluyoruz çünkü üremeliyiz. Çok kaba ve "düz" bir ifade gibi görünebilir ancak tarifinde bile güçlük çektiğimiz bu duygunun kökeni, üreme ve türümüzü devam ettirebilme güdüsüne dayanıyor. Evrimsel süreçte, değişen koşullara en iyi adapte olabilen canlı türünün hayatını devam ettirebildiğinden yola çıkarak, aşık olma durumumuzun aslında canlı türümüzün devamını sağlamak amacından başka bir amaç taşımadığını da söyleyelim. Yani aşkın maddeüstü bir anlamı kesinlikle yoktur ve tamamen biyokimyasal bir süreçtir. Türlerin üremeye devam etmesi ve türün devamlılığının sağlanması, evrim için başat önemdedir. Çiftleşmek ana amaç iken aşk duygusu bu amaca giden yalnızca bir araçtır. 2005'te yapılan bir araştırma, beyindeki cinsel uyarının insanların aşık oldukları anlarda tamamen aktif halde olmadığını ortaya koydu.

Bu durum, aşkın üremeyi güçlendirdiği fikrini yanlışlamıyor fakat yeni soruların da ortaya çıkmasına sebep oluyor. Mesela, üremeden sonra neden aşk duygumuz devam ediyor? Bu soruya mutlak cevap elbetteki evrimsel temelde oluyor: Ödül ve bağlılığın kombinasyonu partnerimize duyulan tutkuyu devamlı kılıyor.

Dopamin, oksitosin, vazopressin


Ödül motivasyonu ve onun yardımcı salgısı dopamin birlikteliğinden kaynaklı olarak, aşkın birincil telaşı, bir duygudan ziyade bir tutkuya dönüşmesidir. Zamanla, diğer nöro-ileticiler (İng. neurotransmitter) ürememizin yıllarca sürdüğü, uzun birlikteliklerin oluşmasında önemli roller üstleniyor.

Vazopressin ve oksitosin gibi hormonlar,  insanlara ve diğer memeli türlerinin neredeyse %3'üne devam eden tek eşli bir aşkı yaşamaları noktasında yardımcı olur. Bu iki kimyasal (vazopressin ve oksitosin), diğer insanlarla ilgili hafıza oluşturma kabiliyetimizle ilişkilidir ve onları tanıyabilmemizi sağlar. Aynı zamanda dopaminin yanı sıra cinsel birleşme anında da salgılanır.

Dopamin (haz ve mutluluk duygusuna sebep olur), oksitosin (bağlılık hissi ile ilgilidir) ve vazopressin (bağlılığı geliştirir ve sosyal anlamda ayırt edebilmeyi sağlar) birlikteliği partnerimize bağlılığımıza sebep olan öğrenilmiş bir davranışın ortaya çıkmasını sağlar.

Dopamin sinirsel bir iletim kimyasalıdır. Aşık olduğumuzda mutlu hissetmemizin sebebi dopamindir. Oksitosin ise aşk bitse dahi birlikteliklerin uzun süre devam edebilmesini sağlayan ve bağlılığa sebep olan etken kimyasaldır. İlişkilerdeki sorunlar ve boşanmaların biyokimyasal süreçteki sebebinin oksitosin seviyesinde meydana gelen anormallikler olduğu düşünülmektedir. Cinsel birleşme sırasında da oksitosin oldukça fazla salgılanır. Bu durum da bize aşk ile cinsel birleşmenin evrimsel açıdan ilişkili olduğu fikrini sunmaktadır. Vazopressin de tıpkı oksitosin gibi bağlılık hissinin gelişmesini ve buna ek olarak da sosyal hayatta insanları ayırt edebilmemizi ve tanıyabilmemizi sağlayan bir hormondur.

Bu kimyasallar aynı zamanda ailesel aşkta da -örneğin, ebeveyn-çocuk ya da kardeşler arasındaki sevgide- rol oynuyor. Oksitosinin ebeveyn bağı üzerinde önemli rolü vardır. Aynı zamanda da annede doğum sırasında oksitosin salgılanır ve anne sütünün üretilmesinde de yine oksitosinin rolü vardır.

Sonuç olarak, ürememize götürebilecek ilişkileri güçlendirmek ve sürdürdüğümüz ilişkiler sonucu doğacak çocukları düşünerek aşık oluruz. Yani türümüzü devam ettirebilmek için...

Yukarıda anlatılan süreçlerin hepsi bütün duygularda olduğu gibi tamamen beyinde gerçekleşmektedir. Dolayısıyla aşk da yalnızca beyinde gerçekleşmektedir. Elbetteki beyinde gerçekleşen algılamalar, salgılamalar ya da uyarılar vücudumuzun kalp, kaslar, bağırsaklar gibi diğer organlarında değişikliklere sebep olabilir ancak aşk, kalpte oluşan bir duygu değildir. Bir diğer ifadeyle kalbimizle değil, beynimizle aşık oluruz.




Yararlanılan Kaynaklar:

University of Minesota

Psychology Today

LiveScience

Economist




Bu içerik BilimFili.com yazarı tarafından oluşturulmuştur. BilimFili.com`un belirtmiş olduğu "Kullanım İzinleri"ne bağlı kalmak kaydıyla kullanabilirsiniz.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir