Post Author Avatar
Yusuf Cem Durakcan
Boğaziçi Üniversitesi - Çevirmen/Yazar

Genellikle barların alt katları, karar verme üzerine deneyler yapan psikologların tercih ettikleri yerler değildir. Fakat, University College London’dan Daniel Richardson bu mekanların ideal olduğunu düşünüyor. Richardson, insanların düşünme sistematiklerinin etraflarındaki insanlar tarafından nasıl etkilendiği  üzerine -örneğin, diğer insanların seçimlerinin sizin seçimlerinizi etkilemesi durumu gibi- çalışma yürüten bir bilim insanı.

Bu konu üzerine araştırma yapabilmek için Richardson’un, tipik bir karantina bölgesi olarak adlandırabileceğimiz laboratuvardan çok insanların birbirleri ile kaynaştıkları ve sosyalleştikleri gerçek hayattan örneklere ihtiyacı vardı.

Bir gece, 50 kadar kişi Richardson’un ‘’kitlesel katılım’’ çalışmalarının bir parçası olmak için bir barda toplandı. Çalışmanın yapıldığı sırada ortam her ne kadar neşeli olsa da, bu ciddi bir bilimsel çalışmaydı. Araştırmaya katılanların hepsi, dokunmatik cihazlarının ekranında hareket ettirebildikleri bir noktanın olduğu özel olarak tasarlanmış bir internet sitesine giriş yaptılar. Dokunmatik cihazlardaki hareket ettirilebilen her bir nokta da, odaya yerleştirilmiş dev ekrandaki başka bir noktayı hareket ettirecek şekilde uyumlu çalışıyordu. Herkes elindeki cihazdan noktayı hareket ettirdiğinde, dev ekranda sanki bir arı kolonisi varmış gibi karmaşık bir görüntü oluşuyordu. Aslında her bir kişinin ekrandaki noktasını hareket ettirmesiyle oluşan bu görüntü, kolektif düşüncenin bir ürünüydü.

Araştırmaya katılan kişiler, artık noktalarını kullanmayı öğrendikten sonra Richardson ilk soruyu sordu: ‘’Bu test boyunca hiç kopya çektiniz mi?’

‘’Hayır’’ cevabını verenler kendi noktalarını sol tarafa doğru çektiler ve ‘’evet‘’ cevabını verenler de kendi noktalarını sağ tarafa doğru çektiler. İlk olarak katılımcılar bu soruya ayrı ayrı cevap verirlerken ekranda noktalar görünmüyordu ve daha sonra aynı soruya bir de grup halinde cevap verdiler. Richardson’un bu deneyde öğrenmek istediği, grup halinde cevap verilirken kararların değişip değişmediğiydi.

Daha sonra, esas deney başladı ve katılımcılara verilen argümanlara katılıp katılmadıkları hakkındaki fikirleri soruldu. İlk olarak Richardson’un sunduğu; ‘’İngiltere, Avrupa Birliği’nden ayrılmalı,’’ argümanıydı. Neredeyse bütün noktalar sola doğru yani ‘’hayır’’ cevabını temsil eden tarafa doğru yöneldi. Diğer argüman; ‘’Londra metro grevleri, yasaklanmalıdır,’’ oldu. Bu argüman sunulduğundaki noktaların davranışı daha tedirgin gibiydi ve insanlar sayıca çok olan tarafa doğru yöneliyorlardı. ‘’Eğer birisi arkadaşları için yiyecek  almaya gidiyorsa, kendine daha büyük payı alma hakkı olmalı,’’ argümanında ise insanlar bir miktar tereddüt yaşadıktan sonra, noktalarını sol tarafa doğru yönelttiler. Peki katılımcılardan kaç tanesi, aynı sorularda noktalar gizli iken duraksamıştı?

Richardson’un yaptığı çalışma, aslında neredeyse 60 yıl öncesine dayanan deneysel psikolojinin bir geleneğini takip ediyor. 1950’li yıllarda, Harvard’da psikolog Solomon Asch; insanların açık bir şekilde yanlış olmasına rağmen, çoğunluğun görüşünü takip ettiğini gösteren çalışmalar yapmıştı. Yine aynı yıllarda, Unversity of California’dan Read Tuddenham’ın bulgularına göre, Tuddenham’ın öğrencileri benzer sorulara saçma cevaplar verebiliyorlardı. Örnek olarak, erkek bebeklerin 25 yıl yaşamayı umdukları görüşüne, diğer öğrencilerin verdikleri cevapları düşündüklerinde aynı eksende cevaplar veriyorlardı.

Araştırma henüz yayımlanmadı fakat, Ricardsona’a göre, insanlar bireysel olarak verdikleri kararlara nazaran grup eğilimine göre kararlar verdiklerinde daha yanlı ve daha az anlaklı oluyorlar. ‘’İnsanlar etkileşim halinde olduklarında, bu genellikle kabul etme ile sonuçlanıyor ve kötü kararlar veriyorlar. İnsanlar bilgi paylaşmak yerine önyargıları paylaşıyorlar. Bu durumun neden böyle olduğunun ve kolektif kararları daha iyi yöne nasıl çevrilebileceğinin üzerinde çalışıyoruz.’’

Grupça alınan kararlarda, çok sayıda insanın fikrinin kümelenmesi ile cevapların ya da tahminlerin bireysel alınan kararlara nazaran çok daha isabetli olması olarak tanımlanabilecek ‘’kalabalıkların bilgeliği’’ (wisdom of crowds) ekseninde ilerlemiyor. Bu durum yalnızca, her bir birey kendi yargısına ayrı ayrı vardıktan sonra alınan topluluk kararlarında geçerli olabiliyor. Aynı zamanda bu durum, topluluk ne kadar çeşitli ise o kadar etkili oluyor. Birbirleriyle, aynı kimliğe sahip olmak gibi bağları olan gruplarda ise, topluluğun dürtüsü bütün görüşlere baskın geliyor.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir