Post Author Avatar
Yusuf Cem Durakcan
Boğaziçi Üniversitesi - Çevirmen/Yazar
Hayvanların düşünmelerini ya da benlik duyularını, kendi koşullarına göre sınadığınızda ne olur? İki kitap, bu konuda oldukça farklı resimleri gün ışığına çıkartıyor. Akıllı olan apeler, filler, kargalar ve papağanlar gibi insan olmayan hayvanların ne kadar iyi düşünebildiğini nasıl söyleyebiliriz?

Bahsi geçen konu üzerine yapılmış son iki keşif, insanları diğer hayvanlar aleminden ayıran çizgiyi belirlerken, aynı zamanda insanlar üzerinde uygulanan gözlemlerin ve bilişsel deneylerin aynısını yakalanmış ya da vahşi hayatlarındaki hayvanlara da uyarlıyor. Fakat, yayımlanan iki kitapta da tamamen farklı açılardan konuya yaklaşılıyor ve her bir test elde edilen sonuçları kuvvetlendiriyor.

Frans de Waal’in aldığı pozisyon, aslında kitabının adından da oldukça kolay anlaşılabiliyor: ‘’ Hayvanların ne kadar zeki olduklarını anlayabilecek kadar zeki miyiz?’’ (Are We Smart Enough to Know How Smart Animals Are?) Frans de Waal, bu kitabında araştırmaların tarihine ışık tutuyor. Yakın zamana kadar yapılan araştırmaların büyük çoğunluğunda, hayvanların zekası, insanların standartlarına göre ölçülmüştü. Bu durum size de oldukça garip gelmiş olabilir. Yani bir hayvanın zekasını, insanların zekasının değerlendirildiği standartlar üzerinden değerlendirmek bir hayli garip. Frans de Waal, kitabında bu konuya da değiniyor: Eğer 10’a kadar saymak bir sincabın hayatında bir şey ifade etmiyorsa, o hayvandan 10’a kadar saymasını istemek oldukça adaletsizdir. Fakat sincapların ve bazı kuşların, kabuklu yiyecekleri nereye sakladıklarını hatırlamakta mükemmel bir hafızaları var.

De Waal’in kitabı; bilim insanlarının deneklerinin yapmasını bekledikleri ve Waal’in yanlış olarak nitelendirdiği, bu ve benzeri birçok örnek ile dolu. Yıllar boyunca araştırmacılar, şempanzelerin yüzleri birbirinden ayırt edemediklerini düşündüler; fakat buradaki sorun, şempanzelerin bu yetenekleri sınanırken insan yüzlerinin fotoğraflarının kullanılmasıydı. Çünkü Waal’in araştırma grubundan bilim insanları şempanzelerin bu yeteneğini şempanze yüzlerinin fotoğraflarını kullanarak sınadıklarında, bu konuda bir hayli iyi olduklarının bulgularına ulaştılar.

Filler kendilerini aynı karşısında tanıyabiliyorlar mı?  Tabii ki evet, fakat fillerin kendilerini tamamen görebilecekleri kadar büyük ayna kullanmalısınız. Araştırmacılar, hayvanların zekalarını sınayabilecekleri daha makul testler dizayn etmeye başladıkça da, bazı şeylerin yalnızca insanlara mahsus olmadığını daha da çok anlamaya başladık.

2007 yılında ölen Afrika gri papağanı, Alex; kendisine değişik şekiller ve renkler gösterildiğinde, ‘’kaç adet yeşil kare var’’ sorusuna doğru cevap verebiliyordu. Vahşi şempanzeler de, bulmayı umut ettikleri kabuklu meyve ve kuruyemişleri kırmak için saatlerce yanlarında taşıyorlar. Ayrıca, eğer bir makak henüz yemek yemişse ve diğer makak maymunları bu duruma şahit olmuşsa, bu makak, yemek yemeyenlerin kötü hissedeceğini düşünüp kendi grubuyla yiyeceğini paylaşıyor.

Sonuç olarak, eğer canlıların bilişsel yeteneklerini kendi hayatlarından örneklerle sınarsanız, oldukça iyi sonuçlar elde edebileceğiniz aşikar.

hayvanlarin-ne-kadar-zeki-olduklarini-nasil-anlayabiliriz-2Richard Byrne ise ‘Evrimleşen İçgörü’ olarak Türkçeleştirebileceğimiz ‘Evolving Insight’ kitabında, konuya daha farklı bir açıdan yaklaşıyor. De Waal, bir hayvanın bilişsel yeteneğini ölçülmeden önce, ölçme yönteminin belirlenmesini savunurken; Byrne daha kuşkucu bir pozisyon alıyor. De Waal’in gerçek hayattan referansla anlattığı hikayelerinin aksine; Byrne, konuya daha soyut fikirlerle yaklaşıyor.

Byrne’nin açtığı yoldan gidenler, yaptıkları seyahatte oldukça değerli bilgiler edinebilirler. Byrne, zekanın mimarının önemli bir parçası olduğunu düşündüğü ‘içgörü’ yeteneği üzerinde duruyor. Bunu, bir hayvanın, kafasında fikri oluşturup işleme yeteneği olarak tanımlayabiliriz. Açık bir şekilde de, her karmaşık davranışın içgörüye işaret ettiğini düşünmek de doğru değildir. Bir şempanze grubu, bir ağaçtan bütün kaçış yollarını kapatıp bir maymunu öldürdüğünde; bu durumun koordine ve planlı bir davranış olduğu düşünülebilir. Fakat her bir şempanze ayrı ayrı yanında rekabet edeceği başka bir şempanzenin olmadığı noktayı bularak, şansını maksimuma çıkartmaya çalışıyor olabilir. Aynı şekilde, içgörü olarak görülen birçok olay da iyi bir hafıza ve çabuk öğrenme ile açıklanabilir.

Byrne’ye göre; gerçek içgörüye rastladığımız, birkaç hayvan mevcut: büyük insansı maymunlar, filler, kargalar ve belki de balinalar ve yunuslar. Bütün bu canlılar kendilerini ayna karşısında tanıyabiliyorlar, empati örnekleri gösteriyorlar ve ölümün farkında olduklarını işaret eden bazı davranışlar sergiliyorlar. Bu yetenekler, bu canlıların en azından minimal düzeyde benlik algılarının olduğu önermesinin yapılabilmesini sağlıyor. Byrne’nin bütün bu kuşkuculuğunun ardından da, Byrne ve de Waal, aslında birbirlerine yakın sonuçlara ulaşıyorlar. İçgörünün maymunlarda az görülüyorken, neden yalnızca büyük insansı maymun soyunda evrimleştiğini açıklamaya çalıştığı kısım da oldukça ilginç. Byrne’ye göre bu durum sosyal karmaşıklıktan kaynaklanmıyor olabilir, çünkü maymun toplulukları büyük çoğunlukla büyük insansı maymunlarınki kadar büyük.

İçgörünün büyük insansı maymunlara, karmaşık ve el ile yapılması gereken işlemlerle (aletli veya aletsiz) yiyecekleri rakiplerinin kullanamadığı gibi işleme yeteneğini kazandırdığını savunuyor. Fakat Byrne; yiyecekleri aynı şekilde işlemden geçirmemesine rağmen, neden fillerde ve kargalarda içgörünün izlerine rastlandığının cevabını vermekten kaçınıyor.
* Birkaç yıl öncesine kadar, şempanzelerle ilişki kurmak için yapılan girişimlerden en geniş kapsamlı olanı şu yöntemi izledi: Yeni doğmuş bir şempanze, içinde yeni doğmuş bir bebeğin bulunduğu bir eve alındı ve bunlar bir arada büyütüldü; ikiz bebek yatakları, ikiz arabalar, ikiz sandalyeler, ikiz oturaklar, önlükler, pudra kutuları. Üç yılın sonunda genç şempanze el çabukluğu, koşma, atlama, tırmanma ve diğer motorsal hünerlerde kuşkusuz bebeği çok geride bırakmıştı. Ama bebek yarım yamalak konuşmaya başladığı hâlde, şempanze ancak büyük bir zorlukla "anne", "baba" ve "kupa" diyebiliyordu. Bundan, şempanzelerin dil, akıl yürütme ve diğer zihin işlevleri konusunda çok az yetenekleri olduğu sonucuna varıldı: "Hayvanlar soyut düşünemezler."

Fakat Nevada Üniversitesi'nde bu deneyler üzerinde kafa yoran iki psikolog, Beatrice ve Robert Gardner, şempanzenin farinks (burun, ağız ve larinksle bağlantısı bulunan, etrafını kas ve mukoza dokusunun çevirdiği boşluk) ve larinksinin (boğazda içinde ses tellerinin bulunduğu boşluk) insanca konuşma için elverişsiz olduğunu fark ettiler. İnsanlarda ağzın kullanılışı, yemek yemek, soluk almak, iletişim sağlamak gibi ilginç çeşitlilikler gösterir. Cırcır böcekleri bacaklarını sürterek birbirlerini çağırırlarken, bu üç işlev tümüyle ayrı organ sistemlerince yerine getirilir. İnsanların konuştuğu dil rastlantıyla ortaya çıkmış görünmektedir. İnsanlarda organ sistemlerinin iletişim için farklı işlevleri yerine getirecek şekilde işlemekte oluşları, bizim dilsel yeteneklerimizin oldukça yeni geliştiğini göstermektedir. Gardner'ların ileri sürdüğü gibi, şempanzeler önemli dil yeteneklerine sahip oldukları hâlde, anatomilerinin sınırlı olmasından dolayı bunları açıklayamaz durumda olabilirlerdi. Onlar, şempanze anatomisinin zayıf yanlarından çok, onun güçlü taraflarını kullanan herhangi bir simgesel dil var mı, diye sordular.

Gardner'ların aklına parlak bir fikir geldi: Bir şempanzeye, bazen "Amerikan sağır ve dilsiz lisanı" da denen "Ameslan"ı (American sign language - Amerikan işaret dilinin kısaltması) öğretmek. Burada, dilsizliğin konuşma yeteneğinin olmayışı anlamına geldiğini, bir zeka bozukluğu olmadığını belirtelim. Bu sistem, şempanzenin çok gelişmiş olan el çabukluğuna da en iyi şekilde uymaktadır. Ayrıca o, sözlü dilin tüm önemli şekilsel karakterlerini içeriyor sayılabilir.

Artık elimizde geniş bir kitaplık vardır; burada, Gardner'lar ve diğerlerinin Ameslan ve diğer işaret dillerini kullanarak Washoe, Lucy, Lana ve öteki şempanzelerle yaptıkları görüşmelerin filmleri ve açıklamaları bulunmaktadır. Şempanzeler, 100-200 kelimelik dağarcıklarını kullanmakla kalmazlar; belli-başlı farklılıklar gösteren gramer örneklerini ve cümle kuruluşlarını da birbirinden ayırabilme durumundadırlar. Bundan da öte, yeni kelime ve sözcükleri kurma yönünden oldukça başarılıdırlar.

Vakvaklayarak bir havuza inen ördeği ilk kez gören Washoe "su kuşu" işareti yaptı; bu söz, İngilizce ve diğer dillerde kullanılanın aynıdır, fakat Washoe onu o anda buldu. Elmadan başka yuvarlak meyva görmemiş olan, fakat renklerin işaretlerini bilen Lana, bir teknisyenin portakal yediğini fark edince "turuncu elma" işaretini verdi. Bir karpuzun tadına balan Lucy, onu "şeker içecek" ya da "içecek meyve" olarak tarif etti ki, bu aslında İngilizce'deki "water melon" kelimesiyle aynıdır. Fakat turpla ilk kez ağzı yanan Lucy, daha sonraları onları hep "ağlatan zararlı yiyecek" olarak tanımladı. Washoe'nin kupasına gizlice küçük bir oyuncak bebek konduğunda "içeceğimde bebek" oldu.

Washoe özellikle giysilerini ve döşemeleri kirlettiğinde, ona "pis" işareti öğretildi; o ise daha sonra bunu küfür şekline dönüştürdü. Kendisini gücendiren bir resus maymununa tekrar tekrar "pis maymun, pis maymun, pis maymun" işareti yapıyordu. Washoe ara-sıra "Pis Jack, içecek ver," gibi bir şeyler söylüyordu. Lana, yaratıcı bir öfke anında eğiticisine "seni cahil bok" anlamında işaret yaptı. Şempanzeler küfürlü sözler keşfetmişlerdir. Washoe'nun ayrıca bir tür güldürü anlayışına sahip olduğu görülmektedir; bir defasında bakıcısının omzunda otururken, herhalde farkında olmaksızın onu ıslattığında, "komik, komik" işaretini yaptı.

Lucy, "Roger, Lucy'yi gıdıklıyor," ve "Lucy, Roger'ı gıdıklıyor," gibi sözlerin anlamını gerçekten de açıkça belirleyebilecek kadar yetenekliydi ve bu hareketlerin ikisinden de büyük zevk alıyordu. Aynı şekilde Lana, "Tim, Lana'yı temizliyor" ifadesini, "Lana, Tim'i temizliyor" şeklinde değiştirdi. Washoe'nun bir dergiyi "okuduğu" gözlendi; yani sayfaları yavaşça çeviriyor, resimlere dikkatle bakıyor ve bir kaplan resmi gördüğünde "kedi", bir vermut reklamını incelerken de "içki" işareti yapıyordu.

Bir kapıyla ilgili olarak "açık" işaretini öğrenen Washoe, bu kavramı bir evrak çantasına uyguladı. Yine Ameslan aracılığıyla, bir laboratuvar kedisiyle görüşmeyi denediyse de, öbürünün bu konuda cahil kalan tek yaratık olduğu ortaya çıktı. Bu mucizevi iletişim metoduna sahip olan Washoe, kedinin Ameslan uzmanı olmayışı karşısında şaşırmış olmalıdır. Yine bir gün Lucy'nin vaftiz annesi Jane laboratuvardan çıktığında, Lucy onun arkasından baktı ve işaret yaptı: "Ağlamak ben. Ben ağlamak."

* Ameslan'a ek olarak, şempanzeler ve insan olmayan öbür primatlara, diğer çeşitli işaret dilleri öğretilmektedir. Georgia-Atlanta'daki Yerkes Bölgesel Primat Araştırma Merkezi'nde bunlar, insanların Yerkesçe dedikleri özel bir bilgisayar dili öğrenmektedirler. Bilgisayar, onların gece vakti etrafta insan olmadığı zamanlarda yaptıkları bütün görüşmeleri bile kaydetmektedir; bilgisayarın çalışmasından anladığıma göre, şempanzeler cazı, rock müziğine ve şempanzelerle ilgili filmleri de, insanlarla ilgili olanlara yeğlemektedirler.

* 132.sayfada, şempanze Lana'nın düzgün bir Yerkesçeyle bilgisayardan bir parça muz istemesi gösteriliyor. Makineden su, meyve suyu, çikolata, müzik, sinema, bir pencereyi açmasını veya arkadaşlık etmesini istemek için gerekli tümce kuruluşları ayrıca gösterilmiştir. (Makine Lana'nın pek çok ihtiyacını karşılamaktadır, fakat hepsini değil. Bazen Lana gecenin ortasında tuşlara umutsuzca basar: "Makine, lütfen Lana'yı gıdıkla.") Her biri, bir dizi gramer şeklinin yaratıcı kullanımını gerektiren daha geniş kapsamlı istekler ve açıklamalar bunun ardından geliştirilmiştir.

* Lana cümlelerini bir bilgisayar ekranına yazar ve içinde gramer yanlışlıkları olanları siler. Bir defasında, Lana'nın zor bir cümlesinin ortasında, eğiticisi kendi masasından muziplik olsun diye sürekli araya girerek eklediği bir kelimeyle Lana'nın cümlesini saçma sapan bir hâle getirdi. Lana kendi ekranına baktı, sonra eğiticisinin masasında oturmakta olduğunu gördü ve yeni bir cümle yaptı: "Tim, lütfen odayı terk et."

* Geçenlerde, büyük bir primat araştırma laboratuvarının yöneticisinin yanında bulunuyordum. İçinde kafeslere kapatılmış şempanzelerin bulunduğu ve perspektif yönünden son tarafı bitiş noktası olarak gösterilmiş çizgili ve uzun bir koridora yaklaştık. Her kafeste iki-üç hayvan vardı ve eminim ki bu uygulama, benzer kurumlardakinin (ya da geleneksel hayvanat bahçelerindekinin) bir örneğiydi. En yakın kafese yaklaştığımızda, bunun içindeki iki tanesi dişlerini gösterdi ve inanılmaz bir isabetle, epeyce büyük birer tükrük savurarak, yöneticinin kar beyazı önlüğünü iyice ıslattı. Sonra, diğer kafeslerdeki hayvanlarında katıldığı kısa çığlıklar attılar; ötekiler kuşkusuz bizi görmemişlerdi ama koridor vurulan, tırmalanan ve takırdayan kafes demirlerinin sesiyle doldu. Yönetici, böyle bir durumda onların yalnızca tükürmekle yetinmeyeceklerini bana bildirdi; kendisinin isteği üzerine geri çekildik.

* Onu öldürmenin cinayet sayılması için bir şempanzenin ne kadar zeki olması gerekir?

- Carl Sagan (Cennetin Ejderleri)





Kaynak: Bob Holmes, Making squirrels count and other dumb animal intelligence tests, New Scientist, Retrieved from https://www.newscientist.com/article/mg23030771-700-making-squirrels-count-and-other-unfair-animal-intelligence-tests/




Bu içerik BilimFili.com yazarı tarafından oluşturulmuştur. BilimFili.com`un belirtmiş olduğu "Kullanım İzinleri"ne bağlı kalmak kaydıyla kullanabilirsiniz.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir