Post Author Avatar
Gürkan Akçay
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör

Metroda tam karşınızda oturan kişi esniyorsa, biraz sonra kendinizin de esneyeceğinizi biliyor olmalısınız. (Hatta muhtemelen bu cümleyi okurken de esniyorsunuz.) Ancak karşınızdaki kişiden farkında olmadan etkilendiğiniz başka durumlar da söz konusu olabilir; yüzünü ekşitmesi, gülümsemesi veya somurtmasını da bilinçsiz bir biçimde taklit ediyor olabilirsiniz. Duygular, bulaşıcıdır ve ilginç bir biçimde bu süreç büyük oranda bilinçaltı biçimde gerçekleşiyor olabilir.

Geçmişte yapılan araştırmalar, insanların başka birisinin yüz ifadesini gözlemlediğinde, kişinin yüz kaslarındaki elektrotlar aynı ifadenin ufak bir versiyonunu yapıyormuş gibi kas aktivitesini kaydettiğini ortaya koydu. Bu mikro taklit anları genellikle çıplak gözle görülemez.

Öte yandan, yalnızca yüz ifadesi değil, insanlar diğer insanların duruş ve vokal tiklerini de benzer biçimde kopyalayabiliyor. Hatta görünüşe göre bu kopyalamada oldukça da iyiler. Ağustos 2010'da Attention, Perception & Psychophysics'de yayımlanan bir araştırma, insanların dudak okuması yaparken, dudaklarını okudukları kişinin sesi gibi ses çıkarabildikleri bulgusuna ulaştı. Dahası bu sesi hiç duymamış olsalar bile.

Fakat "kopyacılık" kas hareketleriyle son bulmuyor. Araştırmalar, duyguların da kişiden kişiye yayıldığını gösteriyor. University of Hawaii'den psikolog Elaine Hatfield'e göre, duygular her zaman zihinde başlamıyor, aynı zamanda vücuttan da beyine doğru hareket ediyor. Bu yüzden, aynı ofisi paylaştığınız arkadaşınızın duruşu kamburlaşır ve dudakları büzüşürse, muhtemelen siz de hafifçe onun o duruşunu taklit edersiniz. Ardından, beyniniz, vücut dilinizden gelen ipuçlarını alır ve izlediğiniz kişinin içerisinde bulunduğu hislerin kendi versiyonunu hissetmeye başlarsınız.

Duyguların Yayılmacılığı

Bazı bilim insanları, duyguların bulaşıcılığının nörolojik kökenlerini ayna nöronlar konseptiyle açıklıyor. Current Biology'de Nisan 2010'da yayımlanan bir araştırma ile çok ses getiren bu beyin hücrelerinin, kişi, hem belirli hareketleri yaparken hem de başka birisini de aynı hareketleri yaparken gözlemlediğinde aktif hale geldiği ortaya konuldu. Yani hareketi yapan kişinin nöronları, karşıdaki kişinin aynı bölgedeki nöronlarını, dolaylı olarak etkinleştirebiliyor. Tıpkı bir aynanın görüntüyü yansıtması gibi kişi hareketsiz durduğu, sadece karşısındakinin hareketini izlediği halde, aynı hareketi sanki kendisi yapıyormuş gibi beyninin aynı bölge nöronlarında etkinlik artışı gözleniyor.

Bazı araştırmacılar, bu ayna nöronlarının, rollerinin daha nüanslı ve karmaşık olmasının muhtemelliğiyle birlikte, insanın kendisini başkası yerine koyabilme yetisinin kökeninde yer aldığını ileri sürüyor. (Ayna nöronlar, ilk olarak 1990 yılında makak maymunlarında, beslenme ile ilişkili hareketlerinin beyinde karşılık geldiği alanların belirlenmesine yönelik bir çalışma esnasında, beklenmedik bir şekilde saptanmıştır. Fakat insanlarda da ayna nöronların bulunduğuna dair deliller daha kabataslak beyin görüntüleme tekniklerine dayanmaktadır. Sonuç olarak, ayna nöronlarının insanlarda ne yaptığına veya sistemin varlığına dair çok sayıda akademik tartışma var.)

Ne var ki, ayna nöronlarının duygusal bulaşma olayına karışıp karışmamasına bakmaksızın, duyguların doğası, işyeri kültüründen, terörizmin yayılmasına kadar her şeyi inceleyen psikologların dikkatini çekti. Elde edilen bulgular ise, duyguların bulaşıcılığının günlük hayatta büyük fark yarattığını gösteriyor.

Öfke Kısa Vadeli Görüşmelerde Bir Kazanma Stratejisi Olabilir

Yale Univesity'den psikologlar, duyguların bulaşıcılığı konusunda yaklaşık on beş yıl önce bir araştırma yürüttü. Araştırmada, lisans öğrencilerinden, hayali çalışanlara maaş ikramiyesi vermek üzere birlikte gruplar halinde çalışmaları istendi. Araştırmada, katılımcılara bilgi verilmeksizin, her grupta araştırma ekibinin belirlediği bir aktör bulunuyordu. Diğer grup üyelerinin habersiz olduğu bu aktörün görevi, değişen enerji seviyelerinde iyi bir duygudurum hali ya da kötü bir duygudurum hali sergilemekti. Örneğin; yüksek enerjili iyi bir duygudurum halinde, aktör; sıcak, dikkatli ve hevesli davranırken; düşük enerjili iyi bir duygudurum halinde ise huzur ve sakinlik hissi salık veriyordu.  Öte yandan yüksek enerjili, kötü bir duygudurum halinde, aktör; bir pesimist gibi ve düşmanca davranıyorken; düşük enerjili kötü bir duygudurum halinde ise sarkık ve miskin bir duruş sergiliyordu. Araştırma ekibi, insanların negatif uyaranlara pozitif uyaranlardan daha çok dikkat gösterme eğiliminde olduğu gerçekliğine dayanarak kötü duygudurum hallerinin iyi duygudurum hallerine kıyasla çok daha kolay yayılabileceği beklentisindeydi.

Fakat beklenen olmadı. Aralık 2002'de Administrative Science Quarterly'de yayımlanan çalışmada, hoşa giden ve hoşa gitmeyen duygudurum hallerinin benzer seviyelerde yayıldığı bulgusuna ulaşıldı. Bu noktada enerji seviyesinin önemli olabileceği yönünde öneriler ileri sürüldü. Duygular yoğun olduğunda, negatif olan pozitif olandan çok daha kolay yayılıyordu. Fakat, en iyi yayılmış duygu ise araştırma ekibinin, Kaliforniya Koşulu dediği şeydi: Sakin huzur.

Daha ilginç olanı, oyun esnasındaki duygular, grupların ne kadar işbirliği yaptığı ve görevlerinde ne kadar etkili oldukları noktasında önem taşıyordu. Bu durum araştırmalarda tekrarlı biçimde ortaya koyulabildi. 2011 yılında Journal of Personality and Social Psychology'de yayımlanan bir başka araştırmada, zorlu bir anlaşma görevine iyi bir duygudurum halinde başlayıp sonra sertleşen bir hale geçmek mi yoksa sert bir çocuk olarak başlayıp sonra yumuşatmanın mı daha etkili olup olmayacağını öğrenmeyi hedeflendi. Araştırmada, kazanan stratejinin mutlu başlayan ve giderek öfkelenen olduğu bulgusuna ulaşıldı.

Bu tür bir duygusal değişim hileli görülebilir, ancak öfke, kısa-vadeli görüşmelerde bir kazanma stratejisi olarak bilinir. Mutlu başlamak, insanların öfkeli görüşme biçimlerinin bütün maddi faydalarını ellerinde tutmalarına olanak tanır ve aynı zamandada görüşülen partnerin hoşlanmama duygusuna geçmesini engeller. Başlangıçtaki mutlu duygudurum hali bulaşıcıydı ve onun yayılması ikinci kişiyi öfkelenmekten alıkoyar, aksi takdirde her iki taraf da öfkeli başlamış olur.

Duyguların Elektronik Ortamda Bulaşıcılığı

Günümüzde işle ilgili pek çok görüşme, e-mail ya da diğer mesajlaşma yollarıyla yapılıyor. Fakat duygular elektronik medya aracılığıyla da yayılabilir. Bulaşıcılık oldukça güçlüdür ve insanlar, diğer insanların kelime seçimlerini ve online durumdaki duygusal tonlarını taklit etme eğilimi gösterir. Haziran 2014'te PNAS'ta yayımlanan ve Facebook kullanıcıları üzerinde yapılan ünlü bir araştırmada, insanların kendi anasayfa akışlarında daha pozitif iletiler gördüğünde, kendilerinin de daha pozitif içerikler paylaşma eğilimi gösterdiklerini ortaya koydu. Aksi durumda, anasayfa akışında negatif postlar gördüklerinde ise, kendilerinin de daha iç karartıcı paylaşımlarda bulunduğu görüldü. Sosyal medyanın duygular üzerindeki etkisi, son zamanlarda sıkça araştırma yapılan alanlardan birisi durumuna geldi.

Duyguların e-mail yoluyla geçişine odaklanan araştırmacılar, gelen kutumuzdaki duyguların bizleri etkileyebildiği bulgusuna ulaştı. Fakat sorun şu ki; insanlar bir e-maildeki duyguları değerlendirme konusunda oldukça kötü bir üne sahipler, dolayısıyla da yanlış anlamalar çok sık karşılaşılan durumlardan birisi. Bir diğer ifadeyle, göndericinin aslında yüklemediği bir duyguyu sizin almanız da oldukça muhtemeldir.

Diğer iş yeri görüşmelerindeki durumlara dair ise daha fazla araştırmanın yapılmasına ihtiyaç duyuyoruz. İkili iletişimlerde dikkat, kilit önem taşıyor. Çünkü bir kişiye daha çok dikkat kesildiğimizde, duygularını yakalama şansımız da o kadar artar. Yani, iyi bir gözlemci olmak, bazen iyi bazen de kötü bir duygudurum haline girmenize neden olabilir. Ancak olumsuz duyguların ya da olumlu duyguların günün sonunda geçip geçmeyeceği ise belli değil.

Bilinçsize Bilinçli Müdahale

Öte yandan, insanların bilinçli olarak başkalarının duygularını hissetmeye yönelik bilinçsiz eğilimlerine nasıl kapıldığı açık değildir. Duygusal bulaşıcılık, oldukça geniş otomatik bir süreçtir, fakat bu demek değil ki; bilinçli bir bilişsel süreç, baskında bulunup, düzenlemeler çekemez. Düşmanın duygularının kişiyi nasıl etkilediği üzerine alandaki çalışmalar sürerken, elde edilen ilk bulgular, takım taraftarlarının, rakip takımın taraftarlarının coşku ve mutluluğunu gördüğünde milisaniyelik bir mutluluk yaşadığını ileri sürüyor. Ancak bu durum çok hızlı ve çok kısa bir sürede gerçekleşiyor. Ardından beyin devreye giriyor ve "Dur, ne yapıyorsun?" diyor. Bu noktada, rakibin mutluluğunun kendi takımı için kötü bir anlama geldiğini fark eden birey, o anlık mutluluğu çok hızlı bir biçimde negatife döndürüyor.

Öte yandan, insanların yaşadıkları her duygunun gömleğini giymediğini de hatırlatmak gerekiyor. Duygusal sergilemeler, bir iletişim sistemidir. İnsanlar duygularını sergileme ve bunlara tepki verme esnekliğini göz ardı ederek, bu tepkileri etkileyen faktörlerin araştırılmasını engelleyebilir. Bu arada duyguların bulaşıcılığı yalnızca iki insan arasında değil, oldukça geniş gruplar içerisinde de gerçekleşebilir. Örneğin, politik bir partinin, bir başka gruba yönelik sergilediği öfke, söz konusu bu partinin bütün üye ve destekleyicilerinde herhangi bir mantıksal sürece dahil olmadan aynı öfkeyi ortaya çıkarabilir.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir