Bilimsel Düşünmek Neden Daha Zor Geliyor?
Psikoloji alanında yıllardır yapılan araştırmalar, insanların bilişsel cimriler olduklarını ortaya koyuyor. Bir probleme yaklaşırken, doğal düşünce sistematiğimiz gereği bilişse...
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör
Psikoloji alanında yıllardır yapılan araştırmalar, insanların bilişsel cimriler olduklarını ortaya koyuyor. Bir probleme yaklaşırken, doğal düşünce sistematiğimiz gereği bilişsel süreci işletmede oldukça cimri davranırız. Bu durumu, psikologlar; hızlı, sık görülen, duygusal, bilinçaltına dayalı otomatik ve sezgisel işlemlerin olduğu çok yorucu olmayan tip-1 düşünüş olarak tanımlıyor. Buna karşın tip-2 düşünüş ise; daha yavaş, çaba gerektiren, sık görülmeyen, mantıklı, hesaplamacı ve daha çok çevredeki ipuçlarını göz önüne alan düşünce biçimidir.
İnsanlarda tip-1 düşünüş biçiminin doğal olarak var olması evrimsel açıdan mantıklıdır. Çünkü, eğer bir sorunu basit bir biçimde çözebilirsek, diğer görevlerin üstesinden gelmek için ekstra mental kapasite biriktirmiş oluruz. Fakat ortaya şöyle bir sorun çıkıyor: Peki ya basit ipuçları yetersiz kaldığında ya da elimizdeki ipuçları büyük oranda karmaşık olduğunda ne yapacağız?
İşte, herhangi bir insan bilimsel verilerden ya da istatistiklerden ziyade bir başkasının kişisel düşüncesine inanmayı seçtiğinde bu tarz bir çelişki ortaya çıkabiliyor. İnsanlar; kişisel bir düşünceyi değerlendirirken, otomatik bir biçimde; beynimizin evrimsel olarak sosyal etkileşimi ve akran bağlarını destekleyen eski bölgelerini devreye sokar. Fakat bilimsel delilleri anlayabilmek ise; daha karmaşık, mantıklı ve zor olan tip-2 düşünüş biçimini gerektiren evrimsel olarak daha yeni bir başarıdır. Bu ikili süreç açısından bakıldığında, kişisel düşüncenin bilimsel düşünceye baskın gelmesinde birkaç etken görebiliriz.
Öncelikle, bazı insanlar bilimsel düşünmenin kurallarını öğrenmemiş olabilir. Bu tarz durumlarda, başlangıç ayarı olan tip-1 düşünüş biçimi bu insanların otomatik olarak düşünce sistematikleri olur. Bu insanlar; karmaşık düşünceleri değerlendirme sürecini zorlayıcı bulurlar ve basit olanı; yani, bir başkasının düşüncesini kolaylıkla kabullenmeyi seçerler. Öte yandan, insanlar; somut delilleri değerlendirebilseler bile ilkel hal olan tip-1 sürecine geri dönme eğilimindedirler ve bu eğilim; mantıklı çıkarımlar yapmayı engelleyerek kişisel düşünceye duygusal yaklaşmayı ve nihayetinde de yanlış yola sapmayı ortaya çıkarabilir.
Bir başka deyişle; bilimsel düşünme zorlayıcı olduğundan, bilişsel cimriliğe olan eğilimimiz ve mental enerjimizi harcamama yaklaşımımız; bizleri tip-2 düşünüş biçimini devreye sokmaktan genellikle alıkoyar.
İyi haber ise; tip-1 düşünüş biçimine doğru eğilimin üstesinden gelebilmenin mümkün olduğu. Bu noktada da yapılması gereken; daha fazla bilimsel ve istatistiksel düşünme pratikleri yapmak. Toplumdaki bilim-okur yazarlığı seviyesinin artması; çıkarım yapmayı gerektiren karmaşık durumlarla karşılaşıldığında otomatik düşünüş biçimi olan tip-1 düşünüş biçimi yerine tip-2 düşünüş biçiminin yaygınlaşmasını sağlayacaktır.
İnsanlarda tip-1 düşünüş biçiminin doğal olarak var olması evrimsel açıdan mantıklıdır. Çünkü, eğer bir sorunu basit bir biçimde çözebilirsek, diğer görevlerin üstesinden gelmek için ekstra mental kapasite biriktirmiş oluruz. Fakat ortaya şöyle bir sorun çıkıyor: Peki ya basit ipuçları yetersiz kaldığında ya da elimizdeki ipuçları büyük oranda karmaşık olduğunda ne yapacağız?
İşte, herhangi bir insan bilimsel verilerden ya da istatistiklerden ziyade bir başkasının kişisel düşüncesine inanmayı seçtiğinde bu tarz bir çelişki ortaya çıkabiliyor. İnsanlar; kişisel bir düşünceyi değerlendirirken, otomatik bir biçimde; beynimizin evrimsel olarak sosyal etkileşimi ve akran bağlarını destekleyen eski bölgelerini devreye sokar. Fakat bilimsel delilleri anlayabilmek ise; daha karmaşık, mantıklı ve zor olan tip-2 düşünüş biçimini gerektiren evrimsel olarak daha yeni bir başarıdır. Bu ikili süreç açısından bakıldığında, kişisel düşüncenin bilimsel düşünceye baskın gelmesinde birkaç etken görebiliriz.
Öncelikle, bazı insanlar bilimsel düşünmenin kurallarını öğrenmemiş olabilir. Bu tarz durumlarda, başlangıç ayarı olan tip-1 düşünüş biçimi bu insanların otomatik olarak düşünce sistematikleri olur. Bu insanlar; karmaşık düşünceleri değerlendirme sürecini zorlayıcı bulurlar ve basit olanı; yani, bir başkasının düşüncesini kolaylıkla kabullenmeyi seçerler. Öte yandan, insanlar; somut delilleri değerlendirebilseler bile ilkel hal olan tip-1 sürecine geri dönme eğilimindedirler ve bu eğilim; mantıklı çıkarımlar yapmayı engelleyerek kişisel düşünceye duygusal yaklaşmayı ve nihayetinde de yanlış yola sapmayı ortaya çıkarabilir.
Bir başka deyişle; bilimsel düşünme zorlayıcı olduğundan, bilişsel cimriliğe olan eğilimimiz ve mental enerjimizi harcamama yaklaşımımız; bizleri tip-2 düşünüş biçimini devreye sokmaktan genellikle alıkoyar.
İyi haber ise; tip-1 düşünüş biçimine doğru eğilimin üstesinden gelebilmenin mümkün olduğu. Bu noktada da yapılması gereken; daha fazla bilimsel ve istatistiksel düşünme pratikleri yapmak. Toplumdaki bilim-okur yazarlığı seviyesinin artması; çıkarım yapmayı gerektiren karmaşık durumlarla karşılaşıldığında otomatik düşünüş biçimi olan tip-1 düşünüş biçimi yerine tip-2 düşünüş biçiminin yaygınlaşmasını sağlayacaktır.
Bu içerik BilimFili.com yazarı tarafından oluşturulmuştur. BilimFili.com`un belirtmiş olduğu "Kullanım İzinleri"ne bağlı kalmak kaydıyla kullanabilirsiniz.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket
Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?
Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.
Destek Ol
Yorum Yap (0)
Bunlar da İlginizi Çekebilir
25 Aralık 2016
İnsanları Gerçeklere İkna Etmek Neden Çok Zordur?
21 Ağustos 2016
Özgür İrade Bir Yanılsama mı?
15 Haziran 2015
Beynimiz Kime Oy Vereceğimize Nasıl Karar Veriyor?
01 Mayıs 2016
Bazı İnsanları Neden Ürpertici Buluruz?
03 Aralık 2015
Zırva Algısı ve Zekâ