Post Author Avatar
Gürkan Akçay
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör

Irkçı, milliyetçi söylemler; cinsiyetçi söylemler; nefret söylemleri; mülteci karşıtlığı; haksız/hukuksuz tutuklamaları doğrulama; işkenceyi onaylama... Neredeyse her dönemde gündem olabilen meseleler. Fakat bu konular üzerine kaleme alınan en akılcı düşünce yazıları meseleyi genellikle sosyolojik temelde, karşıtlar üzerinden tartışır. Her ne kadar, yukarıda saydığımız çatışmalar, suni-çelişkilerin yansımaları olsa da; sosyo-kültürel açıdan ele alındığında karşıtların çelişkisini tartışmak ve olguları bu diyalektik üzerinden açıklamaya çalışmak oldukça makul ve akla uygun olan yaklaşımdır.

Fakat daha biyolojik temelde ise işler biraz farklılaşıyor. Diğer türlerdeki farklıları tanımlamanın ve onları bu farklılıklarına dayalı olarak taksonomiye dahil etmenin bize bazı avantajlar sağladığı Aristo'dan beri bildiğimiz bir gerçek. Biz insanlar olarak bunu kolaylıkla yapabiliyoruz. Ancak bu ayrımı yalnızca diğer türler üzerinde değil, kendi türümüzün üyeleri arasında da gözetiyoruz. Kendimizle benzer düşünce ve yaklaşımları benimseyen insanlarla bir arada olmaktan sosyal canlılar olarak keyif alırken, öte yandan bizimle benzer yaklaşımları benimsemeyen insanlarla bir arada bulunmamayı, onlarla vakit geçirmemeyi tercih ediyoruz. Salt olarak "biz" ve "onlar" ayrımına gittiğimiz bu davranış biçimini ortaya çıkaran karmaşık beyin devrelerine sahip olduğumuzu biliyoruz.

Peki diğer türler içerisinde de, bizim yaptığımız gibi kendisine benzer üyelerle bir arada bulunmaktan hoşnut hissetme ve kendisinden farklı üyelerle bir arada bulunmaktan rahatsızlık duyma yönlendirmesinde bulunan bir nöral devre bulunuyor mu?

Güvensizlik ve Ödül Arasındaki Beyin Savaşı

Bütün hayvanlarda olduğu gibi, insan beyni de iki ilkel sistemi birbiriyle denge halinde bulundurur. Bu sistemlerden birisi, tehlike oluşturan şeylere (av olabileceğimiz vahşi hayvanları ya da bilmediğiniz bir yerde kaybolmayı düşünün) dair korku ve kuşku duyma gibi duyguları oluşturan amigdalayı içerirken, diğeri ise gelişmemizi ve hayatta kalma ihtimalimizi daha olası hale getiren (yalnızca yiyecek değil yanı sıra sosyal haz sağlayan, güven duymak gibi) şeylere dair ödül ve haz hissini arttırabilen birbiriyle bağlantılı yapılardan oluşmuş mezolimbik sistemi içerir.

Peki bu iki beyin sistemi topluma dair konseptler oluşturma biçimimizi etkilemek için nasıl bir etkileşime giriyor?

Bilindiği gibi aklımızdan geçen şeyi tam olarak ifade etmekte bazen güçlükler yaşarız. Hatta kimi zaman aklımızda tam olarak ne olduğunu dahi bilmiyor olabiliriz. Aklımızda olanla bilip söylediğimiz arasında bazen uyuşmazlıklar yaşarız. Bu uyuşmazlıkları anlayabilmek için de psikoloji alanında örtük çağrışım testi denilen bir yöntem geliştirilmiştir. Örtük çağrışım testleri, bilinç-bilinçdışı uyuşmazlıklarını ortaya çıkarabilmek üzerine şekillendirilmiş testlerdir. Bu testler bilinçdışı ilişkilerin gücünü ortaya çıkarmamıza yardımcı olabilir.

Bilim insanları, pek çok insanın, kendisine benzer kişilerin bulunduğu gruplarda --dışsal veya açık önyargı belirtileri göstermediklerinde bile-- yer alma konusunda örtük bir tercih beslediğini ileri sürüyor. Örneğin, yapılan çalışmalarda; beyaz insanların, siyah insanları şiddete ve zarar vermeye daha meyilli bireyler olarak algıladıkları görüldü. 2016 yılında Psychological Science'da yayımlanan çalışmada, bu yargının yalnızca insanların siyah olmasıyla ilişkili olduğu ve bu bilinçdışı ön yargının beş yaşındaki siyah çocuklara dair bile geliştirildiği görüldü.

2016 yılında PLoS One'da yayımlanan bir beyin görüntüleme araştırmasında, insanların gördükleri yüzlere dair milisaniyeler içerisinde "güvenilmez" yargısını oluşturdukları anda, beynin amigdala bölgesinde sinyal artışı gözlemlendiği ortaya koyuldu. Bu süre, esasında, bilinçli işlemlerin yürütülebileceği bir süre için oldukça kısadır ve sonuç olarak da örtük korkuların ortaya çıkması son derece olasıdır.

2012 yılında Social Cognitive and Affective Neuroscience'da yayımlanan bir çalışmada, herhangi bir dış önyargısı bulunmayan beyaz katılımcılara, yüksek sesli ve ağır rap müzik dinleterek "negatif siyah insan" şablonu (stereotip) erişimini devreye sokmayı denedi. Bu tarz bir tetiklemenin, beyin korteksinin, amigdalar aktiviteyi ve örtük yargıları baskılamasını zorlaştırdığı görüldü. Sağlıklı insanlarda, bu "yönetsel kontrol" bölgeler, grup dışı üyeler ile karşı karşıya kalındığında genellikle amigdalanın ön yargıya başvurma yönelimine üstün gelerek baskılayabilir.

Peki bu tarz öğrenilmiş veya bir şekilde telkin edilmiş yargılar, amigdala aktivitesi ile mezolimbik sistem arasındaki bir çatışmanın yansıması mıdır? Yani, bizim gibi olmayan insanlara dair algılarımız söz konusu olduğunda güvensizlik ve korku ile sosyal ödül arasındaki dengeyi beynimiz nasıl işletiyor?

İnsanlar, ırkı gibi farklılıkların göreceli önemini değerlendirdikçe, amigdalanın nasıl tepkiler verdiğine dair araştırmalar, incelikli ve karmaşıktır. Yürütülen çalışmalar, kültürel yargıların ve bireysel çeşitliliğin etkilerinin yanı sıra örtük ve açık tutumlarımız arasındaki farklılıkları da göz önünde bulundurmalıdır. Yine de, araştırmalar, amigdala aktivitelerinin, özellikle grup içi ve grup dışı tercihlere göre, insanların, başkalarına güvenme konusunda isteksiz olduklarının altını çizdiğini göstermektedir. Buradan bakınca, insanların "diğerlerine" güvenmeme içgüdüsünün büyük çoğunluğunun beynin korku ve endişe hislerinden sorumlu bölgesine kadar takip edilebileceği sonucuna varabiliriz.

"Benzerlik" Ödülü

Korku, güvensizlik ve endişeye karşılık, mezolimbik sistem içerisinde bulunan beyin bölgelerindeki nöral devreler, "ödül" duygumuzun kritik aracılarıdır. Bu nöronlar, haz alma duygusundaki güçlenmeyle ilişkili bir nörotransmitter olan dopamin salgısını kontrol eder.

Dopamin, genellikle beynin “haz kimyasalı” olarak tanımlanır. Dopamin nöronları sayıca çok azdırlar (beyindeki nöronların yaklaşık %0.0006’sı kadar) ve bütün memelilerde, hatta kaplumbağalar gibi bazı “basit” hayvanlarda da görülür. Bazı uyuşturucuların bağımlılık oluşturmasının yanı sıra patolojik oyun ve kumar bağımlılığı da mezolimbik devrelerdeki dopamin artışıyla ilişkilidir.

Dopaminin kendisine ek olarak, oksitosin gibi nörokimyasallar da bu mezolimbik devrelerde değişimler yaratarak; ilişkilerden tutun da sosyal etkileşimlerden alınan ödül ve haz hissini önemli derecede değiştirebilir.

Metodolojik değişkenler, insanlardaki bu sinyal örgülerinin rollerinin tam olarak anlaşılabilmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Sosyal davranış ve ödül mekanizmasını yöneten nöral devreler, omurgalı evriminin erken dönemlerinde ortaya çıkmıştır ve memelilerin yanı sıra kuşlar, sürüngenler, kemikli balıklar ve amfibilerde de bulunur. Bu yüzden, insanlarda, grup içi ve grup dışı sosyal etkileşimler sırasında görülen ödül örgüsü aktivitesine dair çok fazla bilgi bulunmasa da, diğer memeliler üzerinde yapılan araştırmalardan bazı önemli sonuçlar elde edilmiştir.

Örneğin, 2014 yılında Cell'de yayımlanan bir çalışmada, genetik ve davranışsal testleri bir araya getiren modern bir yaklaşım geliştirilmiştir. Fiber fotometri denilen bu yöntem ile belirli hücreler ışık uyarımıyla açık ve kapalı konuma getirilebiliyor. Bu işlem kullanılarak, ödül yollarındaki tanımlanmış nöronlardaki aktivite hem hassasiyetle uyarılmış hem de ölçülebilmiştir.

Peki ya fare farklı genetik soydan gelen farklı dış özelliklere sahip bir fare olsaydı nasıl olurdu? Mesela çayırlarda ve dağlarda yaşayan tipleri bulunan ve sosyal ilişkileri önemli oranda farklılık gösteren iki tarla faresi birbirleriyle karşılaştırılsaydı nasıl bir sonuç gözlemlenebilirdi? Bir tarla faresi dağ faresiyle karşılaştığında aynı şekilde bir mezolimbik tepki ortaya çıkar mıydı yoksa bu grup dışı farklılık dengeyi amigdala lehine kaydırarak korku ve hoşnutsuzluğu ortaya çıkarır mıydı?

Yapılan çalışmada, mezolimbik ödül devreleri içerisindeki belirli grup dopamin nöronlarında görülen nöral sinyallerin, bir farenin kendi genetik soyundan gelen ancak daha önce hiç karşılaşmadığı yeni bir fare ile karşılaştığında canlanma gösterdiği ortaya koyuldu. Bu dopamin ödül tepkisi, insanlardaki grup içi tanımanın fare yansıması olabilir mi?

Ancak hayvanlardaki bu veya göze hemen çarpmayan diğer farklılıklar gibi değişikliklerin sosyal tepkileri şekillendiren nöral devrelerde ne gibi etkiler oluşturduğunu henüz bilmiyorlar. Fakat bu alanda yürütülen çalışmalar ile, insan beyninin, kendi türündeki ancak kendilerinden biraz farklı olan diğer insanlara karşı örtük ve bilinçsiz önyargılara nasıl katkıda bulunduğunu daha iyi anlayabiliriz.

Nöral Sinyaller Değişmez Değildir

Beynimiz, benzer olandan "hoşlanma" ve "farklı" olandan rahatsızlık duyma dengesini kuracak şekilde evrimleşmiş olabilir, ancak bu durum "tamam böyle demek ki" diyerek kabul edip, kenara çekilebileceğimiz bir durum olmak zorunda değildir. Beynimizdeki aktivite, esnektir ve korteksimizde farklı davranışsal sonuçlar üretebilmek için ilkel korku ve ödül sistemlerinin düzenleyebilecek üst seviye devreler bulunur.

Yani sorun insanlara dair oluşturduğumuz (şablon) stereotiplerin doğru olmaması değil, eksik olmalarıdır. Bu şablonlar, birden fazla hikâyeden bir tanesinin seçilip tek hikâye buymuş şeklinde yansıtılmasına neden oluyor. Yani, stereotipler, bizim gibi olmayanları yalnızca farklılıklarına indirgiyor.

Elbette ki stereotip temelli yaklaşımların tamamen hatalı olduğunu söylememiz mümkün değildir. Hatta stereotiplerin, evrimsel süreçte canlıların hayatta kalmasına fayda sağladığını düşünmek son derece mantıklıdır. Ancak toplumların suni gerekçelerle ayrıştırılmaya çalışıldığı, yine suni çelişkiler temelli nefret söylemlerinin özellikle tetiklendiği dünyada; birbirimize kendini ifade edebilme fırsatını sunmamız gerektiğini kavramak da son derece önemlidir.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir