Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör
Montana Üniversitesi araştırmacıları hücre seviyesinde yeni bir keşif gerçekleştirerek gezegenimizdeki hayatın en temel süreçlerini anlamlandırmamıza yardım edecek bilgilere ulaştı. Ancak bu sefer keşif, dinozorların Dünya'da hüküm sürdüğü dönemden beri ağustos böceklerinin içinde yaşayan bakteriler ile gerçekleştirildi.
Son 70 milyon yıldır, bakteriler son derece uç ekolojik koşullar için adaptasyonlar geliştirmiş, aşırı tuzlu, fazla sıcak veya asitli ortamlarda yaşamlarını ve çeşitlenmerini sürdürmüş ve hatta bir böceğin vücudunda dahi yaşayabilecek genetik adaptasyonu ortaya koyabilmişlerdir. Bunun için bilinen tüm organizmalar içinde en küçük DNA'ya sahip olacak kadar az miktarda DNA kalana kadar tahminen tüm genlerinin yüzde 95 ila 97'sini de kaybetmişlerdir. Bununla birlikte de, elbette ağustos böceği dışında başka bir sistem veya ortamda yaşama yetilerini de kaybetmişlerdir.
Araştırmacılardan, aynı üniversitede Division of Biological Sciences departmanı dahilinde çalışan Matt Campbell'a göre, ağustos böceğinin vücudunda olan bu simbiyotik yaşam kompleksi bilinen tüm diğer organizmalardan farklı bir mekanizma ve yapıya sahip.
Birçok böcek yararlı veya başka bir deyişle simbiyotik bakteriler ile olkça yakın bir ilişki içerisinde yaşamını sürdürür. Bu bakteriyel simbiyoz fenomeni özellikle de tek tip besin tüketen ve doğal olarak birçok besinden mahrum kalan veya kalma potansiyeli olan böcekler için oldukça büyük bir önem arz eder.
UM bünyesindeki araştırma ile, ağustos böceklerinin simbiyotik bakterilerinin, bu böceklerin büyümesi ve üremesi için gerekli olan amino asit ve vitaminleri üretmekte olduğu ortaya koyuldu. Üç sezon boyunca Güney Amerika ağustos böceklerini inceleyen araştırma ekibinden Piotr Lukasik, böcek türünün içinde tek simbiyotik bakterinin farklı tiplerde bakterilerin bulunduğu simbiyotik komplekse evrildiğini keşfetti.
Bu süreç boyunca, her bir bakteri birçok genini kaybetti ve şimdi de her bir bakteri türü farklı yaşamsal zorunlu genleri taşıdığından birbirlerine bağımlı ve dolayısıyla kompleks simbiyotik (ortak yaşam) yaşam sürüyorlar. Farklı bakteri tipleri artık aminoasitler ve/veya farklı vitaminleri vücudunda yaşadıkları böceğe sağlamakla görevli hale gelmiş bulunuyor.
Araştırmacılara göre yaşamsal besinler için birden fazla kaynağa ihtiyaç duyuyor olmak da, kendine ait zorluklar getiriyor olmalı. Ancak şimdilik bu sistemin evrimsel olarak mümkün olduğunu ve işe yaramakta olduğunu görmüş bulunuyoruz. Yine de, bu evrimsel güzergahın tamamen şans ile ortaya çıktığı (rastgele mutasyonlar) öne sürülüyor.
Lukasik'e göre, en uzun yaşam süresine sahip olan böcekler de en yoğun bakteriyal simbiyontlara sahip olan bireylerdi.
Son 70 milyon yıldır, bakteriler son derece uç ekolojik koşullar için adaptasyonlar geliştirmiş, aşırı tuzlu, fazla sıcak veya asitli ortamlarda yaşamlarını ve çeşitlenmerini sürdürmüş ve hatta bir böceğin vücudunda dahi yaşayabilecek genetik adaptasyonu ortaya koyabilmişlerdir. Bunun için bilinen tüm organizmalar içinde en küçük DNA'ya sahip olacak kadar az miktarda DNA kalana kadar tahminen tüm genlerinin yüzde 95 ila 97'sini de kaybetmişlerdir. Bununla birlikte de, elbette ağustos böceği dışında başka bir sistem veya ortamda yaşama yetilerini de kaybetmişlerdir.
Araştırmacılardan, aynı üniversitede Division of Biological Sciences departmanı dahilinde çalışan Matt Campbell'a göre, ağustos böceğinin vücudunda olan bu simbiyotik yaşam kompleksi bilinen tüm diğer organizmalardan farklı bir mekanizma ve yapıya sahip.
Birçok böcek yararlı veya başka bir deyişle simbiyotik bakteriler ile olkça yakın bir ilişki içerisinde yaşamını sürdürür. Bu bakteriyel simbiyoz fenomeni özellikle de tek tip besin tüketen ve doğal olarak birçok besinden mahrum kalan veya kalma potansiyeli olan böcekler için oldukça büyük bir önem arz eder.
UM bünyesindeki araştırma ile, ağustos böceklerinin simbiyotik bakterilerinin, bu böceklerin büyümesi ve üremesi için gerekli olan amino asit ve vitaminleri üretmekte olduğu ortaya koyuldu. Üç sezon boyunca Güney Amerika ağustos böceklerini inceleyen araştırma ekibinden Piotr Lukasik, böcek türünün içinde tek simbiyotik bakterinin farklı tiplerde bakterilerin bulunduğu simbiyotik komplekse evrildiğini keşfetti.
Bu süreç boyunca, her bir bakteri birçok genini kaybetti ve şimdi de her bir bakteri türü farklı yaşamsal zorunlu genleri taşıdığından birbirlerine bağımlı ve dolayısıyla kompleks simbiyotik (ortak yaşam) yaşam sürüyorlar. Farklı bakteri tipleri artık aminoasitler ve/veya farklı vitaminleri vücudunda yaşadıkları böceğe sağlamakla görevli hale gelmiş bulunuyor.
Araştırmacılara göre yaşamsal besinler için birden fazla kaynağa ihtiyaç duyuyor olmak da, kendine ait zorluklar getiriyor olmalı. Ancak şimdilik bu sistemin evrimsel olarak mümkün olduğunu ve işe yaramakta olduğunu görmüş bulunuyoruz. Yine de, bu evrimsel güzergahın tamamen şans ile ortaya çıktığı (rastgele mutasyonlar) öne sürülüyor.
Lukasik'e göre, en uzun yaşam süresine sahip olan böcekler de en yoğun bakteriyal simbiyontlara sahip olan bireylerdi.
Kaynak ve İleri Okuma
- Team publishes research on unusual gene evolution in bacteria. Phys.org. (accessed January 5, 2018). https://phys.org/news/2018-01-team-publishes-unusual-gene-evolution.html
- Multiple origins of interdependent endosymbiotic complexes in a genus of cicadas. Proceedings of the National Academy of Sciences, 2017; 201712321 http://www.pnas.org/content/early/2017/12/21/1712321115/tab-figures-data
Etiket
Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?
Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.
Destek Ol
Yorum Yap (0)
Bunlar da İlginizi Çekebilir
02 Ağustos 2016
Kadınları ve Bebeklerini Koruyacak Anti-HIV Terapisi
11 Eylül 2018
Bakterilerle Savaşabilen Minik Yapay Hücreler
01 Aralık 2017
Antibiyotik Dirençli Bakterilerle Mücadelede İki Yeni Çözüm
24 Ocak 2016
Bakteriyel Süper Yapıştırıcı
29 Kasım 2016
Türleşme Laboratuvar Ortamında Gözlemlendi
06 Temmuz 2016
Beyin Kimyasalı GABA Yiyen Bir Bağırsak Bakterisi Saptandı