Pek çok insan, Daedalus ve Icarus efsanesini duymuştur. Efsanede Icarus'un Güneş'e çok yakın uçması, hayatta  uyarıları dikkate almamanın sonuçlarını veya gençliğin dikkatsizliği alegorisini vurgulamak için sıklıkla kullanılır. Ancak bu efsanenin içerdiği gerçek ders, popüler kültürde genellikle görmezden geliniyor ve tartışma da bu şekilde yönlendiriliyor. Oysa Daedalus'un ilk başta neden hapishanede olduğundan hiç bahsedilmiyor. 

Atina'nın efsanevi kralı ve kurucu kahramanı Theseus'un Yunan efsanesinde, mucit ve teknik bir dâhi olan Daedalus, bilgi ve güç arasındaki gergin ilişkiyi simgeleyen karmaşık bir rol oynar. Birincisi, onu insan-boğa melezini içeren bir labirent yapmaya zorlayan kral Minos'un zalimliğine olanak sağlayan bir rol oynar. Bu labirent daha sonra, -Açlık Oyunları'na benzer biçimde-- Minos tarafından fethedilen Atina'nın çocuklarını öldürmek için kullanılır.

Daha sonraları Daedalus, Theseus ve Ariadne'e labirenti bir ip ile çözme hilesini öğreterek Minos'un alt edilmesini sağlar ve sonunda da labirentin sırlarını saklamadığı ve bilgisini Minos'a karşı kullandığı için oğlu Icarus ile birlikte bir adaya hapsedilir. Adadan kuş tüyleri ve balmumundan yaptığı kanatları kullanarak kaçmayı planlayan Daedalus, hem oğlu Icarus'a hem de kendisine kanatlar yapar. Güneş'e çok yakın uçmamasını tembihlediği oğlu Icarus, uçuşu sırasında Güneş'e yaklaştığı için babasının yaptığı kanatlardaki balmumu erir ve Icarus düşerek hayatını kaybeder.  

Daedalus'u felâketten trajediye sürükleyen ölümcül kusur; bilgisini düşüncesizce uygulamasıydı. Bilgi ve icatlarını, kullanımlarının sonuçlarına bakmaksızın sağlayan Daedalus'un kendisi aslında bilgelik olmayan bir zekâyı temsil eder.

Aslında Daedalus bilim ve politik güç arasındaki ilişkiyi sembolize eder. Bilim, iyilik ya da kötülük için kullanılan bir güç olabilir (örneğin Atinalı çocukları öldürmek) ve Daedalus için durum trajiktir çünkü bilgisinin nasıl kullanılacağından sorumlu olmadığına inanmıştı. Görünüşe göre politikadan muaf olacağını düşünmüştü.

Şimdi gelin, biraz daha yakın tarihe gidelim: Robert Oppenheimer, atom bombasının mucidi. Nükleer silahların dünyaya sağlayacağı potansiyel yıkımı gördükten sonra, savaş sonrası yıllarını nükleer silahların yayılmasının önlenmesine, nükleer teknolojinin elektrik üretimi gibi barışçıl amaçlar için kullanılmasının kontrolüne adadı. Einstein da dahil olmak üzere, Manhattan proje liderleri, bilim yaratımlarının böylesine son derece güçlü bir teknoloji karşısında nasıl kullanıldığına dair politikayı kabul etmenin ehemmiyetini gördüler. Bilim insanları ve vatandaşlar olarak, sadece politikacılara güçlü teknoloji sağlamak ve kenara çekilmekle kalmayıp, aynı zamanda yarattıklarının büyük bir yıkım ve kötü niyetten daha fazlası için araç olup olmadığından emin olma sorumlulukları olduğunu fark ettiler.

Gerçek şu ki; bilim, siyasetle ayrılmaz bir bağlantı içerisinde olmuştur. Bu geçmişte de böyle olmuştur, günümüzde de, gelecekte de böyle olacaktır. Bir insan ürünü olan bilim, yalnızca bilim insanlarının politik canlılar olması sebebiyle bile politiktir. Modern bilimsel keşiflerin ve keşif modellerinin ödemelerinin büyük ölçüde hükümetler tarafından yapılması nedeniyle bile bilim politiktir. Bizi hayatta tutan, bugün ekranlarda şiddetli tartışmalara neden olan sağlık hizmetlerini yönlendirdiği için bile bilim politiktir. Ve eğer bilim, bedenlerimiz, gezegenimiz ve evrenimiz hakkında insanların duymak istemediği cevaplar verdiyse bile bilim politiktir.

Bireysel düzeyde, bilim insanlarının inanç tuzaklarına da düştüğünü ve aniden çok zeki, deneyimli bilim insanlarının bile aptal gibi görünmelerine tanıklık edebiliyoruz. Hiç kimse inançlardan tamamen bağışık değildir, çünkü insanlar zihinlerde varsayılan bilim insanı prototipi gibi düşünmezler. Çoğu insan önce bir inanç oluşturur, sonra onu desteklemek için veri toplar. Yetiştirilme biçimimize bağlı olarak gelişen inançlar, bazen gerçekçi olmayan ideallere dayanır ve egoyu korumak için de sürekli olarak sağlamlaştırılır. İnsanların inancı, kim olduklarını oluşturur ve bilimsel gerçekler inançlara meydan okuduğunda, bu insanların kim olduklarını temelden değiştirdiğini düşünebilir misiniz? Hayır, zaten psikoloji araştırmaları da böyle olmadığını gösteriyor.

Bilimsel düşünme, kişinin sürekli olarak kendi önyargılarına meydan okumasını gerektirir ve insanlar temel düzeyde böyle bir düşünüş biçimine sahip değillerdir. Bilim insanları tekrar tekrar gözden düştüğünde, bunun sebebi rasyonelliklerinin bazı inanışları tarafından zehirlenmesidir. Nobel ödülü kazananları bile yaratılışçılıktan psişik güçlere inanmaya, iklim değişimini inkarcılığa kadar aptalca olan sahte bilim hikâyelerine duyarlı olabiliyor. Yani inançlar oldukça insani bir durum olsa da mantık ve bilimsel süreç için bir zehir görevi görüyorlar.

Bilimin doğasını tarif etmeye çalışırken; bilimi, tıpkı sanat ve müziğin dünyalarını düşünmekte olduğu gibi bir kültür olarak düşünmek oldukça faydalı olacaktır. Bu dünyalara girdiğimizde sanatı veya müziği anlamalı ve konuşmalıyız. Aynı şekilde bilimi de anlayabilmemiz ve konuşabilmemiz gerekiyor. Bir bilim eğitimcisi ve araştırmacı Derek Hodson, bilim öğretimini bir antropoloğun başka bir kültürü anlatmasına benzetiyor. Her ikisi de belirli bilgi, belirli bir dil, gelenek, uygulama, tutum ve değerlere sahip bir grup insanı içeriyor olarak görülebilir. Bilimin doğasını tanımlarken, bilimsel bilginin dayandığı özel nitelikleri, değerleri ve varsayımları ve bilimsel bilginin nasıl geliştirildiğinin farkında olmalıyız. BilimFili olarak, kuruluşumuzdan bugüne bilimin epitemolojisi ve doğası konusunda "başka bir kültürü anlatan bir antropolog olma" telâşını elden bırakmamış, 6 yıllık yayın hayatımız boyunca bu kriteri yazılı ve görsel tüm içeriklerimize yansıtmayı hedeflemiş güçlü bir popüler bilim platformuyuz.

İyi Bilim Toplum Tarafından Kabul Edilmeyi Garanti Altına Almaz

İnsanları belirli bir bakış açısını benimsemeye ikna etmek sağlam bilimden daha fazlasını gerektirir - aşılama, genetiği değiştirilmiş gıdalar ve iklim değişikliği gibi konuları düşünün. İnsanların çıkarım yapma becerilerine yönelik gündelik değerlendirmeler genellikle basit argümanlar üzerinden şekillendirilir. Ancak bilimsel araştırmaların ortaya koyduğu argümanlar, insanların sıklıkla maruz kaldığı gerçek-yaşam argümanlarından çok daha karmaşıktır. 

Bilimsel deliller, farklı ölçüm araçları veya farklı deneysel tasarımlar kullanılarak toplanabilir ve tek bir ölçüme dayalı sonuçlar bile farklı kaynaklardan gelen delillerle desteklenir. İklim değişimi gerçeğini düşünün: Sıcaklık ölçümleri gibi deliller farklı coğrafi konumlardan veya farklı zaman dönemlerinden alınabilir. Bilim insanının gözünde bilimsel bir argümanı destekleyen birçok farklı türden delile sahip olmak onu ikna edip, çalışmasını güçlendirirken; bilimsel teorilerin gücünü ve etkinliğini bütün bir topluma nasıl iletebiliriz?

Bilimsel araştırmalar; deney dizaynları, materyalleri, metodolojisi gibi sıradan bir insan için oldukça karmaşık olabilen süreçleri içerir. Araştırmalar sonunda hakemli bilimsel dergilerde yayımlanan makaleler bile yeterli literatür bilgisine sahip olmayan bir kimse için, çalışmanın yönteminin veya metodolojisinin sağlamlığı, sarsıcı sonuçları olmasından bağımsız olarak bile anlaşılmaz olabilir. Çeşitli matematiksel hesaplamalar, grafikler, sonuçlar oldukça kafa karıştırıcı olabilir, hatta bazen yanlış kavrayışlara bile neden olabilir. Ne demek istediğimizi anlamak için; herhangi bir arama motoruna, "evrim" yazıp arattığınızda karşınıza çıkacak görsellerden anlayabilirsiniz. Ezici bir çoğunluğunun, şempanzeden homininlere ve modern insana doğru iki ayak üzerine doğrulmayı gösteren çizim veya gösterimlerden oluştuğunu görürsünüz.

Bu gösterim yalnızca internet ortamıyla da sınırlı kalmıyor; müzelere ve ders kitaplarına kadar evrimin ilkel olandan gelişmiş olana doğru düz bir ilerleme biçiminde olduğunu gösteren sembol ve anlatılarla karşılaşıyoruz. Konunun mizahi yanıyla hep birlikte eğlensek de, bu popüler gösterimlerin evrim teorisinin yanlış kavranmasına neden olduğunu daha önce de söylemiştik

Popüler bilim anlatımı, işte bu noktada etkin bir rol üstlenmektedir. BilimFili olarak, bilimsel araştırmaları kavramanın gerektirdiği literatür bilgisine sahip bir ekibe ve bu araştırmaların popüler anlatımını yapabilecek yazar, çevirmen, editör ve tasarım kadrosuna sahip olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. 6 yıldır sitemizde yer verdiğimiz; tüm içeriklerimiz (çeviriler, özgün yazılar, infografikler, videolar ve animasyonlar) yalnızca bilimsel bilgiyi aktaracak bir organizasyon dahilinde değil; bu bilgiyi aktarırken aynı zamanda bilimin doğası ve epistemolojisine yönelik kavrayışı da aktaran dokunuşlara sahiptir. Bizim BilimFili becerisi olarak addettiğimiz bu anlatım biçimi; toplumda yalnızca bilim haberi okuyan birey klişesinden ziyade en başından beri en önemli amaçlarımızdan birisi olan bilimsel disiplinlerin kendi kültürünün farkında olan bilim okuryazarı bireyi yaratma gayesi kapsamındadır.

Popüler Bilim Anlatımı ve BilimFili

1686 yılında, Newton'ın Principia'sından bir yıl önce çıkan "Dünyaların Çokluğu Üzerine Konuşmalar" kitabında, Fransız filozof Bernard le Bovier de Fontenelle, Dekartçı felsefeyi ve doğal dünyanın ilk bilimini halka açıklamaya çalıştı.

Kitap, Fontenelle ile astronomi tartışmayı sevse de bundan çekinen Fransız bir kontes arasında, kontesin bahçesinde altı akşam üst üste yapılan yürüyüşlerde geçen ve Güneş Sistemimiz'in özelliklerini ve doğa yasalarını aydınlatmak için bilimsel sorgulamanın kullanımını tartışan konuşmalardan oluşuyor. Eser o kadar popüler ve erişilebilir olduğunu kanıtladı ki, Fontenelle’nin bu çalışması hayatı boyunca altı baskı yaptı ve 1825 yılında altı kez daha basıldı.

Kitap sadece diğer doğal filozofların (“bilim insanı” sözcüğü 1834'te üretilmişti) yolunu açmakla kalmadı, tamamen yeni bir yazı türüne de ilham verdi: Popüler bilim. Bilimsel konular aniden moda haline gelmiş, giderek daha fazla Avrupalı, dünyayı anlama ve onun hakkında düşünmenin yeni bir yolunun keşfedildiği 18. yüzyıldaki bir dönem olan Aydınlanmayla birlikte sürüklenmeye devam ediyordu.

Fontenelle, yerel dilde anlatılabilen bilimi okumak isteyen bir kitlenin olduğunu kanıtladı; şimdi diğer yazarların onun örneğini yalnızca takip etmeleri gerekiyordu. Fontenelle’nin çalışmalarının ardından onlarca yeni kitap yayımlandı. Francesco Algarotti tarafından yazılan "Kadınlar için Newtonculuk" kitabı ünlü bilim insanının karmaşık matematik ilkelerini çok daha net hale getirdi. Diderot ve d’Alembert Ansiklopedisi, cebirden cerrahiye kadar her şeyi tartıştı. Okuryazarlık, baskı makinelerinde olduğu gibi Avrupa genelinde de patlıyordu. Okurlar artık sadece kitaplarda değil, aynı zamanda elektriğin özelliklerinin gösterildiği sokak performanslarında ve dergilerde tartışılan bilimsel araştırmaları da bulabilir hale geldiler.

Aslında doğa bilimleri hakkında bilgi edinmek, o dönemde de okuyucuya belirli bir prestij sağlıyordu. Tıpkı bugün Bill Nye veya Neil deGrasse Tyson izlemenin, Carl Sagan, Richard Dawkins, Robert Sapolsky, Helen Czerski ya da Moheb Kostandi  okumanın, kişiyi, bilim dünyasında neler olup bittiğini bilen ve takip eden bir birey haline getirmesinde; daha kültürlü ve rasyonel kararlar verme noktasında daha isabetli yapmasında olduğu gibi.

Elbette ki tüm bu popüler bilim yazarlarını veya BilimFili'yi okumak; sizi bir astronom, fizikçi, biyolog ya da nöroblimci yapmaz. Ancak komplo teorilerinin, yanlış bilgilerin, bilim inkârcılığının, deneye, gözleme ve veriye dayanmayan iddiaların modern çağın salgını haline geldiği günümüzde, demokratik bir yönetimde bilimsel akıl yürütme becerisinin sürdürülmesi ve daha geniş kitlelere yayılması hâlâ gerekliliğini koruyor. Bu nedenle de Kopernik'in, Kepler'in, Newton'ın, Darwin'in çalışmalarının veya Nature'da, Science'da yayımlanan güncel bilimsel araştırmaların ne ifade ettiğini öğrenmek için popüler bilim narrasyonuna ihtiyaç duymaya devam ediyoruz. BilimFili olarak, bu narrasyonu; mutlak eksiklerimiz ve gediklerimizle, sınırlı maddi gücümüzle 6 yıldır kesintisiz olarak sürdürüyoruz.

Bilgi Bombardımanında Doğru ve Güvenilir Bilgiye Ulaşmak

Bilgi çağında yaşıyoruz ve teoride, tek bir "click" ile her şey ve/veya herkes hakkında pek çok şey öğrenebiliriz. Hal böyle olunca da bütün bu bilgilerin bizi süper bilgili yapmasını ve veriye dayalı kararlar almamıza neden olmasını bekleriz. Fakat, bilgiye erişimin bu denli yaygın oluşu, bilgiye sahip olsak bile onu kullandığımız anlamına gelmiyor ne yazık ki. Hatta, psikoloji ve davranış bilimi alanındaki onlarca yıllık araştırmalar, insanların çeşitli durumlarda kolaylıkla yetersiz verilere dayanan kararlar aldığını gösteriyor.

2017 yılında Nature Human Behaviour'da yayımlanan bir araştırma, insan beyninin sınırlılıklarının da yalan haberlerin yayılmasında olağan şüphelilerden birisi olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre, insanlar aşırı biçimde yeni bilgiyle yüklendiğinde, iyiyi kötüden ayırt etme noktasında başa çıkma mekanizmalarını idealden daha az kullanma eğilimi gösteriyor ve bu noktada da popülaritenin cazibesi kaliteye üstün geliyor. Kısa, dikkat çekici ve veri doygunluğuna ulaşmış bu öldürücü kombinasyon, sahte haberlerin bu kadar etkili bir şekilde yayılmasına olanak tanıyabiliyor. Sosyal medyanın politika ve günlük yaşam üzerindeki önemli etkilerinden kaynaklı, iyi ve kötü bilgi arasında bir ayrım gözetme becerisi bugünün çevrimiçi bilgi ağlarında her zamankinden daha önemli hale geliyor.

COVID-19 salgını hepimize yanlış bilgi yayılımının ne kadar hızlı gerçekleştiğini bir kez daha gösterdi ve dahası göstermeye de devam ediyor. Konuyla ilgili şarlatanların yanı sıra bu şarlatanlara eklenen profesör ünvanlı, doçent ünvanlı, doktor ünvanlı pek çok ismin de yanlış bilginin yayılması ve toplumun aldatılması noktasında nasıl sorumsuzca davranabildiğini gördük. BilimFili olarak bu süreçteki yoğunluğumuz, her zamanki rutinimizden biraz daha fazlaydı. Misyonumuz gereği; pandemiyle ilgili güncel çalışmaları anlatmanın yanı sıra toplumda yayılan ve ne yazık ki hayati olabilecek yanlış kavrayışları da gerek yazılarımızla-çevirilerimizle, gerek podcast videolarımızla ve katıldığımız canlı yayınlarla düzeltmeye ve doğru bilgiyi yaymaya çalıştık.

6. Yılımızda da Nullius in Verba! Okurlarımızla Güçlüyüz!

"Ac ne forte roges quo me duce, quo lare tuter,

Nullius addictus iurare in verba magistri,

quo me cumque rapit tempestas, deferor hospes."

Roma İmparatoru Augustus döneminde şair Horace'ın yazdığı "Birinci Mektup"tan alıntı olan yukarıdaki dizeler, Türkçe şu anlama geliyor:

"Bana hangi önderi, hangi üstadı, hangi fikir akımını izliyorsun diye soracak olursanız,

-derim ki- Ben kendimi hiçbir ustanın sözüne, düsturuna, hazır reçetesine bağlı olmadan

fırtınaya bırakmışım."

İlk kez Horace'ın şiirinde karşılaştığımız "Nullius in verba" (Kimsenin sözüne bağlı olmadan", İngiltere'nin ve Dünya'nın en eski bilimsel topluluğu olan Royal Society'nin mottosu haline geldi. İfade edildiği dönem itibariyle son derece devrimci bir özü içinde barındıran bu söz; gerçeğin, otorite aracılığıyla aranabileceği düşüncesine karşı bir reddediş; gerçeğin keşfinde, fiziksel dünya ile doğrudan etkileşime ve deneye bir çağrı anlamına geliyordu. BilimFili olarak bizim de sahiplendiğimiz bu söz öbeği; neresinden bakarsanız bakın, son derece asil bir duyguyu ifade ediyor. 

Geçirdiğimiz 6 yıl, bize çok şey öğretti. Hem kendimizi, hem temas ettiklerimizi geliştirme fırsatı bulduk. Kolektif emekle kurulan ve kolektif emekle yürüyen BilimFili, okurlarından bağımsız değildir. Önümüze koyduğumuz hedeflerimizi bir bir gerçekleştirirken, başta hocalarımız olmak üzere, entelektüel birikimine inandığımız her okurumuzdan aldığımız eleştiri ve önerilerle rotamızı yeni hedeflere çeviriyoruz. Önümüzde, erişimimizi bekleyen daha çok hedefimiz var. BilimFili, tüm bu hedeflere ulaşacak kapasitedir, çünkü yalnız değildir. "Bilim bir tek buyruk tanır bilime katkıda bulun!" diyerek yaptığımız çağrıyı cevapsız bırakmayan tüm okurlarımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Nullius In Verba
Karanlığın giderek zifire dönüştüğü ülkemizde, bilimsel aydınlanmanın meşalesini taşımaya devam edeceğiz.

Delilleri propagandadan, gerçekleri kurgudan, anlamlıyı anlamsızdan, bilgiyi yorumdan/düşünceden ayırt ederek bilime katkıda bulunacağımız nice yıllara!

Yalnız değiliz, seninle daha güçlüyüz!

Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir