Post Author Avatar
Gürkan Akçay
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör

Bu makale, kilit önemdeki insan adaptasyonlarının çevresel değişimlerin bir sonucu olarak evrimleştiği hipotezine dair derinlemesine bir sorguyu yürütmeyi amaçlamaktadır. Hipotez, Smithsonian’s Human Origins Program'ından Dr. Rick Potts tarafından geliştirilmiştir.

Doğal seçilim, daima "en iyinin hayatta kalması" değil, Darwin'in de deyimiyle, "çevresel değişimlere en iyi uyum sağlayanın hayatta kalmasıdır. "

İklimsel Dalgalanmalar

Paleoantropologlar, çevresel koşulların insan evriminde nasıl önemli değişikliklere yol açtığı hakkında çeşitli görüşler ileri sunmaktadır. İnsanın evrimsel süreci boyunca, farklı türler ortaya çıkmış ve zamanla bazı adaptasyonlar sağlamıştır: İki ayak üzerinde yürümek, alet yapımın, beyin genişlemesi, kompleks mental kapasite ve sosyal davranışların ortaya çıkışı, teknolojiye bağımlılık vs.

İnsanın evrimi, evrimsel süreci boyunca, soğuma, kuraklık ve daha geniş iklimsel dalgalanmaları da içeren çevresel değişimlerle karşı karşıya kalmıştır. Bu çevresel değişimler, yeni adaptasyonların evrimini, geçmişteki hominin türlerin soyunun tükenmesini ve türümüz; Homo sapiens'in ortaya çıkışını nasıl etkilemiş ve şekillendirmiştir? ("Hominin" kavramı, insan ile yakın akraba olan bipedal türler için kullanılmıştır. İnsan ve şempanzelerin ataları, 6 ila 8 milyon yıl önce ortak bir atadan dallanmıştır.)

Dünya'nın ikliminin değiştiğini nasıl biliyoruz? İklim, ne kadar hızlı ve ne düzeyde değişmiştir? Bu soruların cevaplarına ulaşmamızdaki önemli bir delil, zaman boyunca oksijen izotopu kayıtlarıdır. Oksijenin kararlı izotopları ya da δ18O, deniz zeminlerinde yaşamış foraminiferaların mikroskobik iskeletlerindeki ölçümlerden elde edilir. Bu ölçümler, sıcaklık ve buzulların zamanla nasıl değiştiğine dair bir belirteç olarak kullanılabilir. İki önemli eğilim söz konusudur: Zamanla sıcaklıkta kapsamlı bir düşüş ve daha büyük derecede bir iklimsel dalgalanma. Çevresel koşullardaki değişkenlik miktarı, insan evriminin ilk aşamalarına kıyasla son aşamalarında daha fazladır.

Son 10 milyon yıllık oksijen izotopu eğrisi (veriler: Zachos et al., 2001)

Derin deniz tortusu çekirdeklerinden çıkan foraminiferlerde ölçülen 10 milyon yıllık oksijen kararlı izotop kayıtları, küresel okyanus sıcaklığının ve buzul buzunun son 6 milyon yılda insan evrimi döneminde geniş bir çeşitlilik gösterdiğini ortaya koymaktadır. δ18O ölçümü, okyanus yüzeyinden çok daha kolay biçimde buharlaşan ve karadaki buzullar üzerine çöken 16O izotopundan daha hafiftir ve 18O izotopundan ise daha ağırdır. İnsana evrimleşme sürecince, genel δ18O eğilimi daha soğuk ve buzul bir dünyaya doğru yönelim göstermektedir. Bununla birlikte, salınımın genliği de yaklaşık 6 milyon yıl önceden itibaren arttı ve son 2.5 milyonda daha da büyükleşmiştir. Homo cinsinin evrimi ve H. sapiens’i simgeleyen adaptasyonların küresel iklimdeki en büyük salınımlarla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Simgeler: (a) hominin ataları, (b) bipedalizme alışılması, (c) ilk taş alet yapımı ve büyük hayvanların ilik ve etlerinin tüketilmesi, (d) uzun mesafe hareketliliğin başlangıcı, (e) hızlı beyin genişlemesinin başlangıcı, (f) sembolik ifadeler, inovasyonlar ve kültürel çeşitliliğin yayılması

Organizmalar ve Çevresel Değişim

Bütün canlılar, çevresel değişimlerle bir miktar da olsa karşı karşıya kalmıştır. Bazı değişimler, kısa zaman içerisinde ortaya çıkar ve sıcaklık, ışık ve yağış miktarında günlük veya mevsimsel değişimler şeklinde döngüsel olabilir. Daha uzun zaman ölçeklerinde, homininler, sıcaklık ve yağışta (çayır ve çalılık bitki örtüsünden ormanlara ve soğuk iklimlerden sıcak iklimlere doğru) büyük ölçekli kaymalarla karşı karşıya kaldı.  Hominin çevreleri, aynı zamanda, deprem ve zemin kabarması ( Çin'in kuzey kısmındaki yağış örgüsünü ve büyük bir bölgedeki topoğrafyada değiştiren Tibet Platosu'ndaki yükselme) gibi tektoniklerle değişti. Tektonik aktivite, göller ve akarsuların da büyüklük ve yerlerinde değişimler oluşturabilir. Bunun yanı sıra volkanik patlamalar ve orman yangınları; yiyecek, su, barınma ve diğer kaynakların erişilebilirliğini de değiştirdi. Mevsimsel ve günlük kaymaların aksine, bu değişimlerin etkileri uzun yıllar boyunca devam etti ve hominin ve diğer organizmaların hayatta kalma koşullarında belirsizlik ve değişkenlik seviyesinde artışa neden oldu.

Birçok organizmanın, belirli bir bitki örtüsü (çayır, orman) gibi habitat tercihleri ya da sıcaklık ve yağış tercihleri vardır. Bir hayvanın tercih ettiği habitatta bir değişim meydana geldiğinde, hayvan ya göç eder ve uygun habitatı arar ya da yeni değişim görülen bu habitatına genetik bir değişimle uyum sağlar. Aksi takdirde, canlı yok olur. Başka bir ihtimal ise, buna rağmen, nüfusun artmasına yönelik bir adaptasyon, yani yeni ve değişen çevrelere uyum sağlama potansiyeli de vardır. Farklı habitat ve çevrelere uyum sağlayabilme yetisini ayarlayabilmek ise, bir insan karakteristiğidir.

Plio-Pleistosen’e özgü çevresel dinamiklerdeki populasyon evriminin üç olası sonucu (solda). Habitat değişimini coğrafi olarak izleme yeteneği (dar çizgiler) ya da adaptif çok yönlülüğün derecesini arttırmak, herhangi bir soyun devamı için oldukça önemlidir. Tür popülasyonları belirli tipte bir diyet/yaşam ortamı adaptasyonlarına (yani, “adaptif çok yönlüğün” dar şeridi; renkli olarak belirginleştirilmiş şeritler) sahip olması halinde, türün nesli tükenme yaşamaktadır ve uygun bir habitata taşınamamaktadır. Adaptif çok yönlülüğün genişlediği varsayımsal durumda (sağ şerit), çevresel değişimin yönü ve zamanından bağımsız olarak dağılım ve göç görülebilir. Adaptif çok yönlülüğün evrimi, bu makalenin sonraki bölümlerinde inceleyeceğimiz değişkenlik seçilimi fikrinin ardındaki itici güçtür.

Değişime Uyum

Çevrenin insan evrimi üzerindeki rolüne dair pek çok düşünce ortaya atılmıştır. Bunlardan bazıları, iki ayak üzerinde yürüme (bipedalizm) ya da alet yapımı gibi belirli adaptasyonların, kuru habitat ve çayırlıkların yayılmasıyla ilişkidir. Bu hipoteze ise; Savan Hipotezi denir. Bu uzun süreli bakış açısına göre, Afrika savanlarında, önemli pek çok insan adaptasyonu ortaya çıkmıştır ya da kuru çayırların genişlemesinin oluşturduğu çevresel baskılar pek çok önemli insan adaptasyonunu etkilemiştir.

Peki bu ne anlama geliyor?</p

Eğer ki; kilit önemdeki insan adaptasyonları, spesifik bir çevrenin oluşturduğu seçilim baskısı sonucu evrimleşmişse, bu adaptasyonların özellikle de bu habitata uygun olmasını bekleriz. Bu çevrelerde hominin fosilleri bulunmuş ve farklı tip habitatlarda bulunmadıkları görülmüştür.

Değişkenlik Seçilim Hipotezi 

Farklı bir hipoteze göre ise, insan evrimindeki kilit önemdeki olaylar, tek bir habitat tipiyle (örneğin; çayırlık) ya da çevresel bir değişimle (örneğin; kuruma) değil, çevresel değişkenlik tarafından şekillendirilmiştir. Bu düşünce ise, Human Origins Programı'ndan Dr. Rick Potts tarafından geliştirilmiş ve adına da değişkenlik seçilimi denmiştir. Değişkenlik seçilim hipotezi, dikkatleri, bütün çevresel kayıtlarda gözlemlenen çeşitliliğe ve Homo cinsinin tek bir çevre tipiyle sınırlanamayacağı gerçekliğine çekiyor. İnsan evrimi süresince, insan ataları; tek bir çevre tipine özelleşmeden ziyade değişen habitatlarla başa çıkma yetisi geliştirmiştir.

Peki, homininler, değişen çevrelere ve yeni çevresel koşullara nasıl cevap verebilecek şekilde evrimleşti?

Zamanla (soldan sağa doğru), değişkenlik seçilim hipotezinin öngördüğü gibi görece durgun çevre dönemlerinde (A), yönlü ya da aşamalı değişim dönemlerinde; örneğin, yağışlıdan kurağa doğru (B) ya da son derece değişken bir habitat dönemlerinde (C) yeni adaptasyonlar evrimleşebilir.

Cevaplardan birisi şu şekildedir. Organizmalar, populasyon içerisinde birçok allelin ya da genlerin farklı versiyonlarının farklı frekanslarda bulunduğu genetik adaptasyon yoluyla çevresel dalgalanmalarla başa çıkabilir. Koşullar değiştikçe, doğal seçilim bir alleli ya da genetik değişkeni destekler. Farklı çevreler altında bir dizi farklı forma olanak sağlayabilen genler (fenotipik plastisite), aynı zamanda da organizmanın değişen koşullara uyum sağlayabilmesine yardımcı olur.

Çevresel değişime bir başka cevap ise, farklı çevrelerle başa çıkmada kullanılabilen bazı yapılar ve davranışların evrimleşmesidir. Çevresel değişkenliğin bir sonucu olara bu yapıların ve davranışların seçilimi, değişkenlik seçilimi olarak bilinir. Bu hipotez, tutarlı çevresel eğilimlere dayanan diğer hipotezlerden farklıdır. Bütün yönlerdeki çevresel değişim, bu spesifik koşullara yönelik özelleşmeye neden olur. Fakat, eğer ki çevre çok fazla değişkense, belirli çevrelere uygun özelleşmeler, değişken ve beklenmedik koşullarla başa çıkabilmeye yarayan davranış ve yapılardan daha az avantajlı bir durum olabilir.  Değişkenlik seçilimi, organizmaların değişimler sırasında hayatta kalmasına yardımcı olan davranışsal çeşitlilikler tarafından ortaya çıkarılan faydalarla ilgilidir. Değişkenlik seçilim hipotezini test etmek ve habitata-özgü hipotezlerle karşılaştırmak için, Potts, insan evrimi süresince görülen çevresel değişim kayıtlarını ve hominin fosili kayıtlarını inceledi.

Eğer ki, çevresel değişkenlik, insan adaptasyonları için kilit önemdeki bir etkense, çevresel değişkenliğin arttığı zamanlarında, yeni adaptasyonların ortaya çıkmasını ve bu adaptasyonların, erken insan atalarının habitat değişimi ve çevresel çeşitlilikle başa çıkabilme yetilerini geliştirmesini bekleriz.

Hominin fosil kayıtları ve çevresel kayıtlar, homininlerin, çevresel anlamda değişken bir zaman sırasında evrimleştiğini gösteriyor. Mevsimsellikteki değişimler, on binlerce yıl süren geniş ölçekli çevresel dalgalanmalar yarattıkça, yüksek çeşitlilik ortaya çıktı. Değişkenlik seçilim hipotezi, insan özelliklerinin zamanla ortaya çıktığını çünkü bu özelliklerin, insan ataların, çevresel belirsizlik ve değişimlere uyum sağlamasını mümkün hale getirdiğini ileri sürer. Hipotez, adaptasyonun zamanla nasıl evrimleşeceğini ele alır.

Farklı Habitatlarda Antik Homininler Bulundu

Birçok farklı habitatta, antik hominin kalıntıları bulunmuştur. Bunlardan bazıları (Orrorin tugenensis ve Ardipithecus ramidus gibi) ağaçlık habitatlarda bulunmuşken, bazıları ise (Sahelanthropus tchadensis gibi)  küçük bir coğrafik bölge dahilindeki çeşitli bitki örtülerinde bulunmuştur. İki farklı Etiyopya bölgesindeki Ardipithecus ramidus'un antik habitatının yeniden düzenlenmesi, bu türün; hem ağaçlık (Aramis bölgesi) hem de otçul hayvanların baskın olduğu ağaçlıklı çayırlarda (Gona bölgesi) yaşadığını gösteriyor. Australopithecus anamensis, bir başka mozaik sergileyen Kenya'daki Kanapoi ve Allia Bay bölgelerinde (kısa ağaçlar ve çayırlarla kaplı açık bir savan, fakat her ikisi de otlak ve ormanlık alanlara yakın) bulundu.

Kanapoi'de, Dr. Jonathan Wynn tarafından paleosoller ve pedogenik karbonatlar üzerine yürütülen bir çalışmada, Australopithecus anamensis bölgede bulunduğu zamanlarda bu değişken habitatların bulunduğunu gösteriyor.Au. anamensis'in Allia Bay'deki diğer üyeleri farklı bir çevre ile karşılaşmışlardı. Hayvan fosilleri, açık taşkın ovalar, galeri ormanları ve kuru bölgeleri de içeren çeşitli habitatların bulunduğuna işaret ediyor. Dr. Margaret Schoeninger ve beraberindeki araştırma ekibi tarafından yapılan izotopik çalışmalar, Allia Bay bölgesinin büyük çoğunluğunun bodur ağaç ve odunsu bitkiler gibi odunsu bir bitki örtüsüne sahip olduğuna işeret ediyor. Dolayısıyla,  Allia Bay'deki Australopithecus anamensis, geçmişteki Omo Nehri kıyısında ağaçlık bölgeleri ve daha uzaktaki açık savanları da içeren mozaik bir çevreyle ilişkilendiriliyor.

İnsanın evrimi sırasında Doğu Afrika’nın aynı bölgelerinde iki farklı tipte çevre –yoğun ağaçlık ve açık çalılık– ortaya çıkmıştır. İklimsel dalgalanma, bu habitatların oranını değiştirdi ve böylece yalnızca populasyon yoğunluğunda ve doğal seçilimin değişken koşullarında tekrarlanan değişikliklere neden oldu. son derece değişken bir habitat dönemlerinde (C) yeni adaptasyonlar evrimleşebilir.

İki Ayak ve Uzun Kollarla Değişken Habitatlarda Dolaşmak

Yaklaşık 4 milyon yıl önce, Australopithecus cinsi, nem ve bitki örtüsündeki değişimlere uyum sağlayan bir iskelet formuyla evrimleşti. Australopithecus cinsinde görülen en güncel adapte olabilme örneği; Au. afarensis olarak bilinen Lucy'nin iskeletinde görülür. Lucy'nin 3.18 milyon yıllık iskeletinde, insan benzeri kalça kemiği ve diz eklemleri, ape benzeri uzun kolları, insanlara kıyasla kavrama yetisi yüksek uzun parmaklar ve yürüme veya tırmanmaya uygun esnek ayaklar bulunur. Bu özelliklerin kombinasyonu, neredeyse 2 milyon yıldır Australopithecus cinsiyle karakterize ediliyor ve muhtemelen daha yaşlı homininler, karasal yürüyüş ve arboreal tırmanışa olan bağımlılık derecesini değiştirerek farklı habitatlarda dolaşma yeteneği sağladılar. Bu esneklik aynı zamanda Ardipithecus ramidus gibi daha önceki homininleri de karakterize edebilir.

Taş Alet Yapımı: Farklı Yiyeceklere Erişim Yetisi Kazanmak

Bilinen ilk taştan alet yapımı, 2.6 milyon yıl önceye tarihlendirilir. Taş aletlerin hazırlanması ve kullanılması, alet yapımcısı homininlerin çevreleriyle nasıl etkileşimde bulunduğu ve uyum sağladığı konusunda çok yönlülüğü de beraberinde getirdi.

Taştan taş kırma yöntemiyle yapılan basit alet yapımı, bu hominin alet yapıcılarının besinleri parçalama ve avlanma işleminde kullanışlı bir kesici ve çekiç taşı özelliğine sahip olmaları nedeniyle seçici bir avantaj sağladı. Böylelikle, basit taş aletler, çok çeşitli besinler üzerinde dişlerin fonksiyonel olmalarını sağladı. Büyük hayvanlardan elde edilen eti de içeren bu besinler, kesici aletler yardımıyla dilimlenebildi. Aletlerin kesici ve parçalayıcı etkileri kullanılarak, kemikler içerisindeki iliklere erişim mümkün hale geldi. Diğer aletler, bitkileri parçalamada ya da yumru köklerin dikimi için gerekli sopa keskinleştirmelerinde kullanılabildi. Alet kullanımı aynı zamanda homininlerin farklı besin kaynaklarından besin elde etmelerine de olanak sağladı. Yani, alet kullanımı, homininlerin diyetini daha geniş bir içeriğe sokabildi. Özellikle de et, farklı habitat türlerinde benzer besin değerine sahip besinlerden birisinin homininler için erişimi daha mümkün hale geldi.

Her ne kadar, basit alet yapımı ilk olarak belirli tipteki bir çevrede gelişmiş olsa da, taş aletlerin uzun mesafelere taşınması --ve taş teknolojisine dayalı bir yaklaşıma dönüşmesi-- ; çevre değiştikçe, değişen diyetin faydalarından kaynaklı da ortaya çıkmış olabilir. Bilinen en eski taş teknolojisinin--Oldowan aleş yapımı olarak isimlendirilir--, taşların kilometrelerce uzaklara taşınmasını içerdiği ve çeşitli antik habitatlarla da ilişkili olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Taş ve hayvan cesatlerinin çeşitli parçaları gibi diğer kaynakların taşınma yoluyla yeniden dağıtımı homininlerin değişken habitatlarla başa çıkmalarına yardımcı olmuş olabilir.

Erken Homo'nun Genişleyen Dünyası

Değişkenlik seçilim hipotezinin ileri sürdüğü gibi, homininler yalnızca tek türden bir habitattan ziyade çeşitli habitatlarda bulunmuştur. Farklı çevreleri tolere edebilme yetisinin önemli bir işareti; Homo cinsinin Afrika'yı aşarak Asya çevrelerine yayılmasıydı. 1.9 milyon öncesinden itibaren, Homo cinsi, bazıları görece daha kuzeyde olmak üzere Asya'nın çeşitli bölgelerinde bulunmuştur.

Asya'daki Homo erectus çevrelerinin çeşitliliğine dair erken deliller aşağıdaki bölgeleri içermektedir:

  • Dmanisi, Gürcistan, 1.85 ile 1.78 milyon yıl önce. Bu bölgenin ormanlık dağlarla çevrili otlak alanları vardır. Homininler, alet yapımı için ham madde olarak donmuş lavlara erişim sağladı.
  • Yuanmou, Çin, 1.7 milyon yıl önce. Bu bölge, antik bir göl kenarında bulunan ve çayırlık, çalılık ve ormanlarla karışık bir habitatdı.
  • Nihewan Basin, Çin, 1.66 milyon yıl önce. Nihewan bölgesi de bir göl kenarıydı. Hominin alet üreticileri, bitki örtüsünde zamanla ormanlardan otlak alanlarına kadar değişen habitatlarda birçok değişiklikle karşı karşıya kaldı. Bu bölge diğerlerinden daha kurak olabilir ve sıcaklıklar mevsimsel olarak sıcak ve soğuk arasında değişir.
  • Java, 1.66 milyon yıl önce. Homininler, burada tropik bir enlemde, çayırlık, nehir ve deniz kıyısı ortamlarıyla karşılaştı.

Bu bölgelerde, hominin grupları birbirinden ayrı farklı çevrelerle, farklı bitkilerle, farklı hayvanlarla, farklı besinlerle ve çok geniş sıcaklık aralığı, kuraklık ve muson yağmurlarında güçlü değişiklikler içeren farklı iklimsel koşullarla karşı karşıya kaldı.

Homininler Çevresel Değişime Direndi

Çevresel değişkenlik, yalnızca adaptasyonları şekillendiren bir faktör olmadı, aynı zamanda da bazı soyların yok olmasına neden olmuştur. Kenya'nın güney bölgesi, büyük memeli türlerinin soyunun tükenmesiyle bağlantılı olan çevresel değişkenliğe güzel bir örnektir. Olorgesailie bölgesinde bulunan tortullar, taş eserler ve hayvan faunası, son 1.2 milyon yılın büyük bölümünü kapsar. Olorgesailie tortullarında, çok sayıda çevresel değişiklik durumları bulunmaktadır. Örneğin, antik göl seviyesi ve bu gölün kimyası, sık sık değişmiş ve bazen göl kuruyarak ardında havzadaki ana su kaynağı olarak küçük sulak alanlar ve akarsular bıraktı. Öte yandan; volkanik patlamalar, araziyi külle kapladı ve otların ölmesine ve ekosistem özelliklerinin yeniden şekillenmesine neden oldu.

Olorgesailie bölgesindeki tortul yamaçlarının bir örneği. Yaklaşık 1 milyon yıl önceye tarihlendirilen volkanik bir kül ile yaklaşık 10.000 yıllık bir zamana karşılık gelen yamaç, güçlü çevresel değişimlere dair deliller gösterir. Oluşum: Çökeltilerin katmanları, kuru ve yağışlı ortamlar arasındaki dalgalanmayı ve volkanik külün antik araziyi örttüğü bir zamanı gösterir.

Dr. Rick Potts, faunadaki iklimsel döngü örgüsü, Olorgesailie'deki arkeolojik alanlar ve güney Kenya'daki başka bir yerleşimin oluşumu üzerine çalışmalar yürüttü ve faunanın bu bölgesinde bir zamanlar baskın olan çeşitli büyük memeli türlerinin yaklaşık 700.000 ila 300.000 yıl önce bir çevresel değişkenlik sonucu soylarının tükendiği bulgusuna ulaştı. Bu türlerin yerini, vücut büyüklüğü bakımından --diyet ve habitata bağlı olmayan-- görece daha küçük boyutlarda olma eğilimindeki modern akrabaları almıştır.

Şöyle ki; zebra Equus oldowayensis, ot yemek için özelleşmiş büyük ve uzun dişlere sahipti. Bu türün, güney Kenya'daki fosil kayıtlarındaki bilinen son görüntüsü, 780.000 ila 600.000 yıl önceye aittir ve yerini otla beslenebilen Equus grevyi almıştır. 58 kilogramın üzerinde bir ağırlığa sahip ve büyük oranda yerde yaşayan Theropithecus oswaldi türüne ait babun fosili, oldukça büyük dişlere sahipti ve otla besleniyordu. Bu tür de, 780.000 ila 600.000 yıl önce yok olmuştur ve yerini günümüzde hala yaşayan, karada ve ağaçlarda kolaylıkla hareket edebilen, otçul Papio anubis isimli akrabası almıştır. Otlamaya özelleşmiş, büyük vücutlu diğer iki hayvan; fil Elephas recki  ve antik domuz Metridiochoerus ise yerini daha küçük ve çok yönlü bir beslenme davranışına sahip akrabaları Loxodonta africana ve Phacochoerus aethiopicus'a bırakmıştır.

Sucul bir yaşama özelleşmiş Hippopotamus gorgops, yerini; yine sulak bölgelerde uzun mesafeler katedebilen günümüz hipopotamlarına bırakmıştır. Özelleşmiş türlerin yerini, iklimdeki geniş bir dalgalanma döneminde daha esnek adaptasyonlara sahip olan yakın akrabalarının alması, bizi değişkenlik seçilim hipotezine yönlendiren ilk delilin önemli bir parçasıydı. Acheulean alet üretici homininleri, Olorgesailie kayıtlarının çoğunda değişen habitatlarla baş edebildiyse de; Acheulian yaşam biçimi, belki de güçlü bir çevresel değişkenlik ve koşulların değişmesi sonucu 500.000 ila 300.000 yıl önce bir zamanda bölgeden kayboldu.

Beyin Büyümesi (Ensefalizasyon) ve Uyum Sağlayabilirlik

İnsan evrimi sırasında görülen beyin büyümesi, oldukça dramatiktir. İnsan evriminin ilk dört milyon yılında, beyin büyüklüğündeki artış çok yavaştı. Ensefalizasyon ya da vücut büyüklüğüne kıyasla beynin evrimsel genişlemesi, özellikle de 800.000 yılda önceden itibaren belirginleşmektedir ve dünya çapındaki en güçlü iklimsel dalgalanma dönemine denk gelmektedir. Daha büyük beyinler, homininlerin bilgiyi işlemesine, depolamasına, geleceğe dair plan yapmasına ve soyut problemleri çözmesine olanak sunar. Değişkenlik seçilim hipotezine göre, yeni ve farklı hayatta kalma zorluklarına çok yönlü çözümler üretebilen büyük bir beyin; homininlerin zamanla karşı karşıya kaldığı ve uyum sağlayabildiği çevresel aralığın artmasına olanak sunmuştur.

Farklı Amaçlar İçin Yeni Aletler

400.000 yıl önceden sonra, homininler, farklı araçlar üreterek çevreyle mücadelede yeni yollar buldu. Afrika'nın bazı kısımlarında, büyük kesme araçlarının hakim olduğu bir teknolojinin yerini; daha küçük, daha farklı araç kitleri alan bir değişim meydana geldi. İlk örnekleri yaklaşık 280.000 yıl önceye ait teknolojik inovasyonlar, Afrika'da Orta Taş Devrinde görülmeye başladı. Yeni araçların bazıları, homininlere, besine ulaşmada yeni yollar sağladı. Uçlara saplar takıldı veya mızrak ya da ok milleri olarak kollara takıldı ve daha sonrasında homininler için daha hızlı avlanmayı ve tehlikeli avlara fazla yaklaşmadan onları avlayabilmeyi mümkün kılan fırlatılabilir silahlar olarak kullanıldı. Balık avlamak için, iğne benzeri uçlara sahip silahlar kullanıldı. Kemikten yapılan sivri uçlu aletler, Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ndeki Katanda kazı alanında, büyük yayın balığı kalıntılarıyla birlikte bulundu. Bitkisel besinleri işlemek için bileme taşları kullanıldı. Homininler için soğuk çevrelerde oldukça önem arz eden kıyafetlerin yapımında diğer aletler kullanıldı.

Bölgesel Takas ve Sosyal Ağlar

Son 300.000 yıldan fazla bir süredir, günümüz insanlarının doğrudan ataları yeni ve farklı araçlar oluşturma kapasitesini geliştirdi. Arkeolojik keşifler, geniş sosyal ağların ortaya çıkmaya başladığını ve taş materyallerin uzak mesafelere transfer edildiğini gösteriyor. Karmaşık dili simgeleyen sembolik eserler ve planlama yeteneği, Afrika Orta Taş Devrinin arkeolojik kayıtlarında da belirgindir. Bu bulgular, yeni çevrelere uyum sağlama kapasitesinin geliştiğinin bir göstergesidir. Doğu Afrika’da, geçen 350.000 yılın büyük bölümü, güçlü iklimsel dalgalanmalara sahne oldu. Görselin altındaki zaman çizelgesi 280.000 – 40.000 yıl öncesidir (soldan sağa). Bu sayı, arkeolog Sally McBrearty ve Alison Brooks tarafından yapılan bir analize dayanmaktadır.

Gruplar arasında materyal elde etmek için "ticaret" yapılması ve ittifakların güçlendirilmesi, modern insan davranışının ayırıcı özelliklerindendir. Daha büyük beyinler ve sembolik yetenek, daha kompleks sosyal etkileşimleri kolaylaştırdı. 130.000 yıl önce itibariyle, homininler 300 km'yi aşan mesafelerde materyal takası yapıyordu. Gruplar arası materyal takasıyla gelişen sosyal bağlar; bir grubun, çevresel değişimler sırasında daha uzak bir grubun kaynaklarına ihtiyaç duyduğu anlarda hayati olmuş olabilir. Modern avcı-toplayıcılar, kıtlık ve kuraklığın etkilerini hafifletmek için sosyal bağları kullanır. Bu yüden, hediye takası, gruplar arası ilişkileri güçlendirir ve çevresel değişim ve kaynak sorunu zamanlarında; bir grubun diğerinin kampında yaşamaya ihtiyaç duyduğu zorlu anları kolaylaştıran bir kapasitedir.

İletişim ve Semboller

Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki, Blombos Mağarası’nda bulunan ve yaklaşık 77.000-75.000 yaşındaki oyma levha.

İletişim için semboller kullanan insan kapasitesine dair deliller, arkeolojik kayıtlara göre, en az 250.000 yıl ve belki daha da fazla bir süre önce görülmüştür. Renk, oyma semboller, dekoratif nesneler ve dil kullanımı, iletişim için kullanılan bu kapasitenin bir parçasıdır. Sembolik iletişim (sembollerle iletişim), bilginin depolanmasıyla bağlantılı olabilir. Kompleks düşüncelerin başkalarına aktarımını mümkün kılan dil, modern insan iletişiminin önemli bir parçasıdır. Dil yoluyla fikir ve durumların aktarımı, değişen dünyada hayatta kalmayı çok daha kolay hale getirmiştir. Ancak yine de, insan dilinin doğrudan ayırıcı özelliklerinden olan gramer ve kelimelere dair herhangi bir fosil kaydı henüz bulunmamıştır.

Korunmuş pigment parçaları, sembolik iletişimin en eski formlarından birisidir. Toprak boyası ve mangan, nesneleri ve deriyi boyamada kullanılmış olabilir. Takı ve kişisel süsler gibi diğer sembolik nesneler ve sanat, sahibinin sosyal konumu, grup üyeliği, yaşı ve cinsiyeti hakkında bilgiler taşır. Doğal dünyayı temsil etmede, resim ve çizimler de kullanılmıştır. Sembollerin kullanımı, nihayetinde insanın planlama, bilgi kaydetme ve hayal etme kabiliyetine bağlıdır.

Neandertaller de İklimsel Dalgalanmalara Göğüs Gerdi

Avrupa'daki Neandertal populasyonları (Homo neanderthalensis), diğer birçok hominin türünün yaşadığı koşullardan çok daha soğuk bir habitatta yaşarken, buzularası ve buzul koşulları arasında değişkenlik gösteren büyük iklimsel koşullar da dahil olmak üzere pek çok çevresel değişime göğüs gerdi. Karşı karşıya kaldıkları bu çevresel dalgalanmalardan bazıları, sıcak ve soğuk iklimler arasında çok hızlı geçişleri de içeriyordu.

Neandertaller, davranışlarını mevcut koşullara uygun olacak şekilde düzenleyebildiler. Örneğin; soğuk buzul dönemleri sırasında, soğuğa adapte hayvanlar olan rengeyiklerini avlamaya odaklanarak geçirirken, daha sıcak buzularası dönemlerde, alageyik avladılar. Aşırı soğuk dönemlerde ise, güneye doğru daha sıcak iklimlere göç ettiler.

Neandertaller ve modern insanlar, çevresel dalgalanmalarla ve bu dalgalanmaların zorunlu kıldığı hayatta kalabilme zorluklarıyla mücadelede farklı yollar geliştirdiler. Örneğin; modern insanlar (Homo sapiens), çeşitli besin kaynaklarından faydalanmak için özel aletler geliştirdi. Öte yandan, uzak mesafeler arasında ürün takasları yaparak geniş sosyal ağlar geliştirdiler. Bilginin kaydedilmesi ve iletişim için semboller kullandılar. Neandertaller ise yaklaşık 46.000 yıl önce Afrika'dan Avrupa'ya göç eden modern insanlar gibi özelleşmiş aletler üretmediler. Neandertaller genelde Homo sapiens kadar uzak mesafede materyal takası yapmadılar. Zaman zaman sembolik eserler ürettiler. Pek çok iklimsel dalgalanmaya rağmen, modern insanlar bulundukları alanı; Avrupa, Asya, Avustralya ve Amerika gibi yeni bölgelere kadar genişletebildiler. Oysa Neandertallerin soyu tükendi. Bu delil bize, değişen çevrelere uyum sağlayabilirliğin, bu iki evrimsel kuzen arasındaki kilit önemdeki farklılıklardan birisi olduğunu gösteriyor.

Neandertallerin Avrupa’da evrimleşmesi sırasında, küresel iklim, sıcak ve soğuk arasında dramatik dalgalanmalar gösterdi. Grafiğin sağ tarafındaki kırmızıyla belirginleştirilmiş dalgalanmalar son 200.000 yıla karşılık gelmektedir.

Sonuçlar

Tüm bu deliller, homininlerin farklı derecelerde değişkenlik gösteren çevrelere uyum sağlayabildiğini gösteriyor. Türümüzün de içerisinde yer aldığı Homo cinsi, çeşitli çevresel koşullara uyum sağlayabilme kapasitesine sahipti ve özellikle de türümüz Homo sapiens, sıcak, soğuk, kurak, nemli ve oldukça değişken bitki örtüsüne kadar oldukça geniş bir iklimsel spektrumla başa çıkabildi. Özelleşmiş aletler üreterek ve kullanarak pek çok hayvan ve bitkileri besin kaynağı olarak kullanabildik. Sürekli değişen bir dünyada, kaynak ve bilgi alış-verişlerimiz sayesinde hayatta kalmamıza yardımcı olacak pek çok sosyal temas geliştirdik.

Evrimsel tarihimizdeki başlıca adaptasyonların, çevresel değişkenlik ve seçilim baskılarındaki değişim (değişkenlik seçilimi) karşısında ortaya çıktığı fikri, insan evrimine dair yeni bir kavrayışa yol açıyor.

İnsanlar, son derece çeşitlilik gösteren hominin türleri arasında hayatta kalmış tek türdür. Türümüze olan yakın ilişkilerine rağmen ve hemen hepsi bugünkü insanları karakterize eden özelliklerin bir kombinasyonuna sahip olmalarına rağmen, geçmiş türlerin hepsi ve yaşam biçimleri bugün artık yok. Önümüzdeki soru ise; bir tür olarak, Dünya'nın kendi çevresel değişimlerinin dışında doğada, atmosferde ve sularda kendi yarattığımız değişimlere uyum sağlama noktasında ne kadar başarılı olacağımızdır. Bu da şimdiye kadar hiç görülmemiş ve henüz devam eden bir "deneydir." İnsanın sebep olduğu çevresel değişim yoğunluğunun, gezegendeki tek hominin türü olan kendisi ve diğer pek çok organizma için tamamen yeni hayatta kalma zorlukları yaratması son derece muhtemel görünmektedir.

Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir