Dünya’da Neden Tutsak Kaldık ve Ondan Nasıl Kaçabiliriz?
Soluk mavi bölgemizde oturup evrenimizi izlerken gidebileceğimiz tüm o yerleri düşünerek kolayca heyecanlanabiliriz. Fakat roket bilimindeki ilerlemelere rağmen türümüzün Dünya ...
Akdeniz Üniversitesi - Çevirmen
Soluk mavi bölgemizde oturup evrenimizi izlerken gidebileceğimiz tüm o yerleri düşünerek kolayca heyecanlanabiliriz. Fakat roket bilimindeki ilerlemelere rağmen türümüzün Dünya üzerinde kapana kısıldığı gerçeği hâlâ geçerliliğini koruyor. Teknolojimiz Güneş Sistemi’nin sınırlarına dayandı ama hâlâ hiçbir insan diğer gezegenlere ayak basamadı. Bunun geçerli bir nedeni olduğunu söyleyebiliriz: Her birimizin evrene yaklaşık 4,5 milyar yıllık bir borcu var.
"Kurzgesagt – In a Nutshell " isimli youtube kanalı hazırladığı videoda, gezegenimizin oluşması evrene büyük miktarda enerjiye mal olduğunu, eğer Dünya ve Ay’dan kaçıp kendimizi diğer uzak bölgelere yaymayı istiyorsak bu enerjiyi geri ödemek zorunda olduğumuzdan bahsediyor.
Peki nasıl oluyor da evrenin var olduğu zaman dilimi içerisinde çok kısa süredir var olmamıza rağmen, evrene enerji borcumuz olabiliyor?
Yukarıdaki videoda da şiirsel bir biçimde açıklandığı gibi bunun nedeni, “atomlarınızın önceden evrenin bu noktaya varmak için harcadığı enerjinin bir parçası olması”.,
Başka bir ifadeyle, gezegenimizin oluşması için enerji harcandı ve bizim de bu gezegeni terk etmek için enerjiye ihtiyacımız var.
Kulağa tuhaf geliyor fakat detaya indiğinizde aslında mantıklı. Tüm bunlar şu gerçekten kaynaklanıyor: Evrenimizde nesneler hızını veya doğrultusunu değiştirmeye gönüllü olmaz. Bunu yapmak için bir miktar enerji harcamanız gerekir.
Bir diğer gerçek ise evrende kütleye sahip olan her şeyin diğer kütleli cisimleri çekmesidir, yani kütle çekim diye bilinen olay.
Yaklaşık 4,5 milyar yıl önce, kütle çekim, trilyon kere trilyonlarca toz parçacığını önemli bir miktarda enerjiye mal olacak şekilde bir araya gelmeye ve gezegenimizi meydana getirmeye ikna etti. Bu gezegen oluşturma girişimi, kütle çekim hapishanesi yaratarak bizi süreç içerisinde hapsetmiş oldu. Bunu aşağıdaki şekilde gösterildiği gibi kütle çekim kuyusu şeklinde hayal edebilirsiniz. Kuyunun ne kadar dibindeyseniz dışarı çıkmak için o kadar fazla enerjiye ihtiyacınız olur.
Dünya’dan, yani kuyunun en dibinden kaçabilmek için neredeyse gezegeni oluşturmak için harcaman enerji kadar enerjiye gereksinimimiz vardır. Bunu nasıl yapabiliriz? Bu, araştırmacıların tam da şu sıralarda karmaşık, enerji değiş-tokuşu yapan makineler, daha çok bilinen isimleriyle roketler üretmek üzere üzerinde çalıştıkları konu. Roketlerde yakıtı kontrollü bir biçimde patlatmayı bildiğimiz yüksek enerji veren kimyasal tepkimeler kullanılır. Roketler, kimyasal enerjiyi kinetik enerjiye dönüştürür ve enerjiyi egzoza yönlendirerek roketin Dünya yüzeyinden yukarı doğru itilmesini sağlar. Böyle aşırı derecede enerji harcayarak kütle çekimsel potansiyel enerjimizi yükseltiyoruz ki bu da videoda açıklandığı gibi enerji borcumuzu kütle çekime geri ödemenin karmaşık bir yolu.
Ayrıca atmosferdeki sürtünmeyi de hesaba katmamız gerekiyor. Uzaya göndermeye çalıştığınız bütün o yakıttan, roketin içerisindeki insanlardan ve ekipmandan bahsetmeye bile gerek yok. Daha fazla yakıt eklerseniz o yakıtı taşıyacak daha fazla rokete ihtiyaç duyarsınız. Sonunda da mühendisler, genellikle uzaya fırlatmak istedikleri şeyin ağırlığının 100 katı ağırlığında bir roket inşa etme zorunluluğuyla karşı karşıya kalırlar. Durum bununla da sınırlı kalmıyor. Bir şeyi öylece uzaya fırlatmadan önce ne kadar ağır olabileceğinin bir sınırı var. Belgeselde bu durum “roket denkleminin zorbalığı” diye tanımlanıyor ve hapishanemiz olan Dünya’da tutsak kalmamızın ana nedenlerinden birisi.
Fakat tür olarak hayatta kalmayı arzu ediyorsak kendi iyiliğimiz için günün birinde Dünya’yı terk etmeyi başarmak zorunda kalacağız. Bu da kulağa geldiği kadar imkânsız değil.
Kaynak: Why Earth Is Our Cosmic Prison, and How to Escape It <http://www.sciencealert.com/why-earth-is-actually-our-cosmic-prison-and-how-to-escape-it>
"Kurzgesagt – In a Nutshell " isimli youtube kanalı hazırladığı videoda, gezegenimizin oluşması evrene büyük miktarda enerjiye mal olduğunu, eğer Dünya ve Ay’dan kaçıp kendimizi diğer uzak bölgelere yaymayı istiyorsak bu enerjiyi geri ödemek zorunda olduğumuzdan bahsediyor.
Peki nasıl oluyor da evrenin var olduğu zaman dilimi içerisinde çok kısa süredir var olmamıza rağmen, evrene enerji borcumuz olabiliyor?
Yukarıdaki videoda da şiirsel bir biçimde açıklandığı gibi bunun nedeni, “atomlarınızın önceden evrenin bu noktaya varmak için harcadığı enerjinin bir parçası olması”.,
Başka bir ifadeyle, gezegenimizin oluşması için enerji harcandı ve bizim de bu gezegeni terk etmek için enerjiye ihtiyacımız var.
Kulağa tuhaf geliyor fakat detaya indiğinizde aslında mantıklı. Tüm bunlar şu gerçekten kaynaklanıyor: Evrenimizde nesneler hızını veya doğrultusunu değiştirmeye gönüllü olmaz. Bunu yapmak için bir miktar enerji harcamanız gerekir.
Bir diğer gerçek ise evrende kütleye sahip olan her şeyin diğer kütleli cisimleri çekmesidir, yani kütle çekim diye bilinen olay.
Yaklaşık 4,5 milyar yıl önce, kütle çekim, trilyon kere trilyonlarca toz parçacığını önemli bir miktarda enerjiye mal olacak şekilde bir araya gelmeye ve gezegenimizi meydana getirmeye ikna etti. Bu gezegen oluşturma girişimi, kütle çekim hapishanesi yaratarak bizi süreç içerisinde hapsetmiş oldu. Bunu aşağıdaki şekilde gösterildiği gibi kütle çekim kuyusu şeklinde hayal edebilirsiniz. Kuyunun ne kadar dibindeyseniz dışarı çıkmak için o kadar fazla enerjiye ihtiyacınız olur.
Dünya’dan, yani kuyunun en dibinden kaçabilmek için neredeyse gezegeni oluşturmak için harcaman enerji kadar enerjiye gereksinimimiz vardır. Bunu nasıl yapabiliriz? Bu, araştırmacıların tam da şu sıralarda karmaşık, enerji değiş-tokuşu yapan makineler, daha çok bilinen isimleriyle roketler üretmek üzere üzerinde çalıştıkları konu. Roketlerde yakıtı kontrollü bir biçimde patlatmayı bildiğimiz yüksek enerji veren kimyasal tepkimeler kullanılır. Roketler, kimyasal enerjiyi kinetik enerjiye dönüştürür ve enerjiyi egzoza yönlendirerek roketin Dünya yüzeyinden yukarı doğru itilmesini sağlar. Böyle aşırı derecede enerji harcayarak kütle çekimsel potansiyel enerjimizi yükseltiyoruz ki bu da videoda açıklandığı gibi enerji borcumuzu kütle çekime geri ödemenin karmaşık bir yolu.
Ayrıca atmosferdeki sürtünmeyi de hesaba katmamız gerekiyor. Uzaya göndermeye çalıştığınız bütün o yakıttan, roketin içerisindeki insanlardan ve ekipmandan bahsetmeye bile gerek yok. Daha fazla yakıt eklerseniz o yakıtı taşıyacak daha fazla rokete ihtiyaç duyarsınız. Sonunda da mühendisler, genellikle uzaya fırlatmak istedikleri şeyin ağırlığının 100 katı ağırlığında bir roket inşa etme zorunluluğuyla karşı karşıya kalırlar. Durum bununla da sınırlı kalmıyor. Bir şeyi öylece uzaya fırlatmadan önce ne kadar ağır olabileceğinin bir sınırı var. Belgeselde bu durum “roket denkleminin zorbalığı” diye tanımlanıyor ve hapishanemiz olan Dünya’da tutsak kalmamızın ana nedenlerinden birisi.
Fakat tür olarak hayatta kalmayı arzu ediyorsak kendi iyiliğimiz için günün birinde Dünya’yı terk etmeyi başarmak zorunda kalacağız. Bu da kulağa geldiği kadar imkânsız değil.
Kaynak: Why Earth Is Our Cosmic Prison, and How to Escape It <http://www.sciencealert.com/why-earth-is-actually-our-cosmic-prison-and-how-to-escape-it>
Bu içerik BilimFili.com yazarı tarafından oluşturulmuştur. BilimFili.com`un belirtmiş olduğu "Kullanım İzinleri"ne bağlı kalmak kaydıyla kullanabilirsiniz.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket
Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?
Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.
Destek Ol
Yorum Yap (0)
Bunlar da İlginizi Çekebilir
19 Temmuz 2019
50 Yıl Önce: İnsanlık Ay'a Ayak Bastı
09 Temmuz 2019
40 Yıl Önce: "Voyager-2" Jüpiter'i Keşfediyor
19 Haziran 2015
Hipersonik Uzay Araçlarıyla İletişimde Yeni Yöntem
29 Ekim 2014
Fırlatıldıktan Saniyeler Sonra Patladı (video)
23 Şubat 2019
"Curiosity" Uzay Aracının Resetleme Nedeni Araştırılıyor
09 Eylül 2016
Yaşamın Kökenini Arayan OSIRIS - Bir Avuç Taş İçin