Anadolu kıtalar arasında bir köprü olarak tanımlanır. ODTÜ ve Hacettepe'den araştırmacılar Current Biology dergisinde yayımladıkları çalışmada, bu köprüden kimlerin geçtiğini ve geçenlerin bıraktıkları izleri antik genomlarla inceledi.

Genetikçi, antropolog ve arkeologlardan oluşan araştırmacılar, Güneybatı Asya ve Doğu Akdeniz’de insan hareketliliğinin son 10 bin yıl içinde, yani tarımın icadından beri nasıl değiştiğini antik genomlar kullanarak araştırdılar.

Çalışma kapsamında Anadolu, Yunanistan, Gürcistan, Azerbaycan ve İran'dan 35 yeni antik genom üretildi. Anadolu'dan en eski genomlar Kapadokya'da yer alan ve 9 bin yıl öncesine tarihlenen Musular'dan (Aksaray) geliyor. Musular genomlarının yanı sıra Ulucak (İzmir), Çine-Tepecik (Aydın), Boğazköy/Hattuşaş (Çorum) ve Gordion (Ankara) gibi tarihsel yerleşimlerden Tunç Çağı, Helenistik Dönem, Roma ve Osmanlı dönemlerine ait toplam 10 bireye ait genom verisi üretildi. Yeni veriler Anadolu'nun geçmiş genetik çeşitliliğini daha iyi anlamamızı sağladı.

Veriyi analiz eden araştırmacılar, Anadolu'da genetik çeşitliliğin son 10 bin yıl boyunca sürekli arttığını buldular. Bu değişimin sebebi farklı genetik arka planlara sahip toplulukların dönem dönem Anadolu'ya gelerek yerlilerle karışmış olması. Bir diğer deyişle bugün olduğu gibi geçmişte de bölgemiz sürekli göç almış. Aynı şekilde Yunanistan, İran, Güney Kafkasya ve Levant gibi bölgeleri de inceleyen ekip, bu bölgelerde de genetik çeşitliliğin sürekli arttığını ve bu bölgelerin de aynı şekilde göç aldığını buldu.

Araştırmacılar veriyi daha ayrıntılı analiz ettiklerinde ise, Neolitik dönem ve hemen sonrasında (10 ila 6 bin yıl öncesi arasında) gerçekleşen genetik karışımların, Güneybatı Asya ve Doğu Akdeniz’deki bölgelerin arasında olduğunu gördüler. Örneğin Anadolu’nun Kafkasya, İran ve Levant bölgesinden göç aldığını ve bunun yanında Yunanistan, Kafkasya, İran ve Levant'a da göç verdiğini gözlemlediler. Yazarlar bu sonucu, Güneybatı Asya’nın farklı bölgelerinde tarım kültürü birbirinden bağımsız gelişirken, bölge toplumlarının da birbirlerine karıştıkları şeklinde yorumluyorlar.

Çalışma hakkında bilgi veren makalenin ilk yazarı Dilek Koptekin, "İnsan hareketliliğinin tarımla birlikte arttığı bilgisini doğrulamanın yanısıra, bu hareketliliğinin zaman içindeki örüntülerinin nasıl değiştiğine dair yeni bilgiler edindik." diye konuştu. "Hareketlilik, Holosen’in ilk yarısında Güneybatı Asya içinde gerçekleşirken, son 6 bin yıl içinde, Tunç Çağı'yla birlikte daha uzak bölgelerden göçmenler bu bölgeye gelmişler.”

Bu yıl ODTÜ Enformatik Enstitüsü'nde doktorasını tamamlayan Koptekin, bu sonucu "genişleyen hareketlilik modeli" diye adlandırdıklarını söyledi. “Uzak bölgeler arasında hareketliliğin artmasının gerisinde teknolojik ve sosyal pek çok sebep yatıyor olmalı” diyen Koptekin, şöyle devam etti: “Dört bin yıl önce atlar evcilleştirildi, tekerlek kullanılmaya başlandı, yeni gemicilik yöntemleri geliştirildi. Bu sayede uzun mesafeli insan hareketliliğinin kolaylaştı. Ayrıca uzak bölgeler arasında ticaret yollarının kuruldu. Yine devletlerin ve orduların kuruluşu da geniş mesafeli hareketliliği artırmış olabilir.”

Çalışmanın yazarlarından Hacettepe Antropoloji Bölümü öğretim elemanı Ezgi Altınışık, bu tip geniş ölçekli hareketliliğe örnek olarak Anadolu'nun gen havuzuna Orta Asya'dan son bin yıl içinde yaşanan katkıyı gösterdi. Nitekim geçen yıl PNAS dergisinde yayımlanan bir genetik çalışmanın bulgularına göre, günümüz Anadolu insanlarının atalarının yaklaşık %10’u Orta Asya'dan gelen Türki gruplar.

Çalışmanın danışmanlarından Hacettepe Antropoloji Bölümü öğretim elemanı Füsun Özer, antik DNA bulgularına bakılırsa Anadolu'da olduğu gibi diğer bölgelerde de göçmenlerin yerlilerle karışmasının yaygın olduğunu, dolayısıyla toplulukların tarihinde devamlılığın baskın olduğunu söyledi. "Çoğu göç olayında bir bölgeye dışarıdan göç edenler, yerli nüfusun azalmasına ya da yok olmasına sebep olmamış, aksine onlarla karışmış. Göçü takiben bir bölgenin yerlilerinin yok olması nadir bir durum. Hatta Anadolu'nun son 10 bin yıllık tarihinde buna şimdilik net bir örnek yok. Göç ve karışma durmaksızın, bir hızlanıp bir yavaşlayarak devam etmiş. Sonuçta genetik çeşitlilik sürekli artmış".

ODTÜ Biyolojik Bilimler Bölümü öğretim elemanı ve çalışmanın danışmanlarından Mehmet Somel ise "Kanımca en yeni sonucumuz insan hareketliliğinin cinsiyet rolleriyle ilişkisi" diye konuştu. Somel, son 10 bin yıl içinde gözlemlenen hareketlilikte erkek katkısının göreli olarak arttığını, kadın katkısının ise azaldığını gözlemlediklerini söyledi.

Somel'e göre bu bulgular, ya erkeklerin göç süreçlerinde rolünün arttığı ya da kadınların rolünün azaldığı şeklinde yorumlanabilir. "Bunun sebebi savaşlar mı, uzak bölgelerle ticaret mi ya da başka göç süreçleri mi bilmiyoruz. Sonuçlarımız, son birkaç bin yıl içinde sınıflı toplumların gelişmesi ve hiyerarşinin artmasına paralel olarak insan hareketliliğinde toplumsal cinsiyet rollerinin de farklılaştığını ima ediyor. Tabii bize hep bugünkü gibi olmadığımızı da hatırlatıyor".

Makalede Ankara ekibinin öncülüğünde İsveç, Yunanistan, Gürcistan, Azerbeycan, Almanya ve ABD gibi farklı ülkelerden 55 bilim insanı yer alıyor. Çalışma TÜBİTAK ve Avrupa Araştırma Konseyi (ERC) gibi çeşitli araştırma fonları tarafından desteklendi.
Kaynak ve İleri Okuma
  • Spatial and temporal heterogeneity in human mobility patterns in Holocene Southwest Asia and the East Mediterranean. Current Biology DOI: https://doi.org/10.1016/j.cub.2022.11.034 (Erişim Tarihi: 8 Aralık 2022)
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir