Boğaziçi Üniversitesi - Çevirmen/Yazar
Halk arasında oldukça yaygın olan bir inanışa göre, çok fazla sodyum klorür tüketmek zararlıdır. Fazla tuzlu beslenme, yüksek kan basıncıyla, kalp rahatsızlıklarıyla ve hatta dokulardaki antijenlere karşı antikor üretimindeki bozukluklarla bağlantılıdır. Fakat yeni bir araştırma gösteriyor ki, tuzun aynı zamanda bağışıklığı güçlendirmeye yarayan faydaları da var. Araştırmacılara göre, fareler derilerinde bulunan yüksek miktarda tuz ile bakterilere karşı savaşıyorlar ve önermelere göre insanlar da enfeksiyonlara karşı savaşmak için vücutlarında tuz stoklayabilirler.
Tuz stoğunun, vücut savunması için bir merkeze dönüşmesi fikrinin çok ilginç olduğunu belirten, Washington Üniversitesi’nden bağışıklık uzmanı Gwen Randolph’a göre bu yeni fikrin de bağışıklık uzmanları arasında kabul görmesi biraz zaman alabilir.
Bilim insanları, derinin bağ dokusunun, yüksek oranda tuz tükettiğimizde, sodyum iyonları için bir depo merkezi görevi gördüğünü yeni keşfettiler. Vanderbilt University School of Medicine’dan klinik farmakolog Jen Titze fareler üzerinde tuzlu beslenmeyi incelerken, az tuzla beslenen farelerde bile yaralı bölgelerin oldukça fazla tuz içerdiğini farketti. Titze ve çalışma arkadaşları ayrıca farkettiler ki immun hücreleri yaralı deriye, tuzlu mikroortama giren enfeksiyonlarla savaşmak için gidiyorlardı. Araştırmacıların önermesine göre, vücut enfeksiyonlu deriyi istilacılardan korumak için tuzu kullanıyordu. Yani, Cell Metabolism’de yayınlanan bu araştırmanın baş yazarı olan Regensburg Üniversitesi’nden mikrobiyolog Janathan Kantsch’ın sözleriyle: ‘’ kendimizi korumak için hücrelerimizi tuzluyorduk.’’
Araştırmacılar, ekstra sodyum klorürün bağışıklık sistemine zararlı mı yoksa yararlı mı olduğunu araştırmak için istilacı patojenleri yutup sindiren makrofajlara başvurdular. Aktif edilmiş makrofajlar reaktif oksijen türlerini salgılayarak istilacı mikropları yokettiler. Bilim insanlarının bu noktadaki önermesine göre, yüksek tuz oranı, bağışıklık hücrelerinin reaktif oksijen türlerini salınımını tetikliyor olabilirdi. Bu önermeyi doğrulamak için laboratuvar ortamında kültürlü makrofajlar üzerinde tuzlu ve tuzsuz ortamda deneyler yapan araştırmacıların verilerine göre, tuzlu ortamdaki makrofajların mikrop öldürme kapasitesi, tuzsuz ortamdaki makrofajlara göre oldukça fazlaydı. Dahası tuzlu ve tuzsuz makrofajlara ayrı ayrı bağırsak enfeksiyonuna neden olan bir bakteri olan Escherichia coli bulaştıran bilim insanları, 24 saat sonra tuz oranı yüksek makrofajların tuz oranı düşük makrofajlara göre neredeyse yarı oranda enfeksiyon kaptığını gördüler.
Araştırmalarına insanlar üzerinde de devam eden bilim insanları, yeni nesil MRI tekniği kullanarak yaptıkları araştırmalarda, fazla tuzlu beslenen insanlarda bakteriyal deri enfeksiyonlarının olduğu bölgelerde yüksek oranda tuz birikmesi keşfettiler.
Fakat, araştırmacıların önerilerine göre, fazla tuzlu beslenmeye başlamadan önce yeni yapılacak araştırmaları beklemekte fayda var. Çünkü, fazla tuzlu beslenmenin faydalarının yanısıra kanıtlanmış birçok zararı da var. Bu sebeple fazla tuz tüketmeye başlamak yerine tuzun yeni bir tedavi yöntemi olarak kullanılacak hale getirilmesini beklemek şuan için en sağlıklı olanı.
Kaynak: Cell Metabolism Doi: http://dx.doi.org/10.1016/j.cmet.2015.02.003
Tuz stoğunun, vücut savunması için bir merkeze dönüşmesi fikrinin çok ilginç olduğunu belirten, Washington Üniversitesi’nden bağışıklık uzmanı Gwen Randolph’a göre bu yeni fikrin de bağışıklık uzmanları arasında kabul görmesi biraz zaman alabilir.
Bilim insanları, derinin bağ dokusunun, yüksek oranda tuz tükettiğimizde, sodyum iyonları için bir depo merkezi görevi gördüğünü yeni keşfettiler. Vanderbilt University School of Medicine’dan klinik farmakolog Jen Titze fareler üzerinde tuzlu beslenmeyi incelerken, az tuzla beslenen farelerde bile yaralı bölgelerin oldukça fazla tuz içerdiğini farketti. Titze ve çalışma arkadaşları ayrıca farkettiler ki immun hücreleri yaralı deriye, tuzlu mikroortama giren enfeksiyonlarla savaşmak için gidiyorlardı. Araştırmacıların önermesine göre, vücut enfeksiyonlu deriyi istilacılardan korumak için tuzu kullanıyordu. Yani, Cell Metabolism’de yayınlanan bu araştırmanın baş yazarı olan Regensburg Üniversitesi’nden mikrobiyolog Janathan Kantsch’ın sözleriyle: ‘’ kendimizi korumak için hücrelerimizi tuzluyorduk.’’
Araştırmacılar, ekstra sodyum klorürün bağışıklık sistemine zararlı mı yoksa yararlı mı olduğunu araştırmak için istilacı patojenleri yutup sindiren makrofajlara başvurdular. Aktif edilmiş makrofajlar reaktif oksijen türlerini salgılayarak istilacı mikropları yokettiler. Bilim insanlarının bu noktadaki önermesine göre, yüksek tuz oranı, bağışıklık hücrelerinin reaktif oksijen türlerini salınımını tetikliyor olabilirdi. Bu önermeyi doğrulamak için laboratuvar ortamında kültürlü makrofajlar üzerinde tuzlu ve tuzsuz ortamda deneyler yapan araştırmacıların verilerine göre, tuzlu ortamdaki makrofajların mikrop öldürme kapasitesi, tuzsuz ortamdaki makrofajlara göre oldukça fazlaydı. Dahası tuzlu ve tuzsuz makrofajlara ayrı ayrı bağırsak enfeksiyonuna neden olan bir bakteri olan Escherichia coli bulaştıran bilim insanları, 24 saat sonra tuz oranı yüksek makrofajların tuz oranı düşük makrofajlara göre neredeyse yarı oranda enfeksiyon kaptığını gördüler.
Araştırmalarına insanlar üzerinde de devam eden bilim insanları, yeni nesil MRI tekniği kullanarak yaptıkları araştırmalarda, fazla tuzlu beslenen insanlarda bakteriyal deri enfeksiyonlarının olduğu bölgelerde yüksek oranda tuz birikmesi keşfettiler.
Fakat, araştırmacıların önerilerine göre, fazla tuzlu beslenmeye başlamadan önce yeni yapılacak araştırmaları beklemekte fayda var. Çünkü, fazla tuzlu beslenmenin faydalarının yanısıra kanıtlanmış birçok zararı da var. Bu sebeple fazla tuz tüketmeye başlamak yerine tuzun yeni bir tedavi yöntemi olarak kullanılacak hale getirilmesini beklemek şuan için en sağlıklı olanı.
Kaynak: Cell Metabolism Doi: http://dx.doi.org/10.1016/j.cmet.2015.02.003
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket
Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?
Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.
Destek Ol
Yorum Yap (0)
Bunlar da İlginizi Çekebilir
09 Ağustos 2015
Kişnişten Nefret Etme Sebebi Genetik Olabilir
22 Nisan 2017
Yapay Tatlandırıcılar ile Bunama Bağlantılı Olabilir mi?
05 Temmuz 2016
Brokoli Yemek İçin Artık Daha Fazla Nedeniniz Var
01 Eylül 2015
Ne Kadar Çikolata Yersek Ölürüz?
27 Temmuz 2015
Kötü Genler Aşırı Yemeye Yol Açıyor