Atriyal fibrilasyon* (AF), kalp ameliyatlarından sonra da oldukça sık olarak ortaya çıkan ve varlığında ameliyat sonrası maliyeti arttırmanın yanında çok ciddi sağlık sorunlarına, hatta ölüme neden olabilen bir istenmeyen durumdur.
Deneysel çalışmalardan derlenen verilere göre, kalbin de dâhil olduğu bazı kasların (istemsiz çalışan kaslar) kasılmalarında etkili olan otonom sinir sisteminin AF gelişiminde önemli bir yere sahip olduğu düşünülmüş, yapılan hayvan deneylerinde bu sinir sisteminde iletimi bozan botoksun** AF durumunda etkin ve bir o kadar da güvenli olabileceği sonucuna varılmıştır.
Buradan yola çıkılarak tasarlanan ve botoks-AF ilişkisini insan üzerinde inceleyen ilk çalışma, Amerikan Kalp Derneğinin saygın bir dergisinde dün itibarıyla yayınlandı. İleriye dönük ve çift kör*** olarak yürütülen bu çalışmanın hasta alım/hasta dışlama kıstasları da incelendiğinde, oldukça kuvvetli olduğunu söyleyebiliriz.
Daha önceden AF öyküsü olan ve kalp damarı baypas ameliyatı (koroner by-pass) olması gereken hastalar üzerinde yapılan bu çalışmaya katılan 60 hastanın (baypas ameliyatları tamamlandıktan sonra) yarısının kalp çevresi yağ dokusuna, dört noktadan A tipi botoks verilirken, yarısının aynı bölgelerine %0.9 NaCl (fizyolojik serum) verilerek kontrol grubu oluşturulmuş ve ameliyatları sonlandırılmıştır. Kontrollerde ilk ayın ve ilk yılın sonunda durumları değerlendirilen hastalardan botoks uygulananlarda, hem erken dönemde, hem de geç dönemde AF görülme oranlarının kontrol grubuna göre anlamlı olarak az olduğu görülmüştür. Bunun da ötesinde botoks yapılan hastalarda, buna bağlanabilecek herhangi bir ek sorun gözlenmemiştir.
Günlük hayatımızda güzellik amaçlı olarak, yaşın ve yer çekiminin, daha çok yüzdeki etkilerini ortadan kaldırmak için kullanıldığını bildiğimiz botoks aslında tıbbın birçok alanında “tedavi edici” olarak da kullanılmaktadır. Spazm ve kas katılığı ile seyreden birçok hastalıkta, uygulandıktan sonra etkili olduğu 1-6 ay süresince olumsuz belirtileri ortadan kaldırması sayesinde çok sayıda hastanın yaşamını kolaylaştıran, hatta hastalıklarından kurtulmalarını sağlayan bu son derece zehirli toksinin uygulama alanlarına bir yenisi daha eklenmiş gibi görünüyor. Toksinin yararlı olduğu gösterilen hasta grubu, bu çalışma için oldukça özgül olsa da, güvenlik açısından gösterdiği başarı sayesinde benzeri çalışmaların arkası gelecektir. Botoksun çok da uzak olmayan bir gelecekte, sadece ameliyat sırasında değil, ekokardiyografi gibi bazı görüntüleme yöntemleri kullanılarak “daha az girişimsel” şekilde de uygulanabilmesi mümkün olursa, AF’li birçok hastaya yeni bir tedavi seçeneği haline gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
* Kalpte en sık görülen ritim-iletim bozukluğudur. Kulakçıkların (atriyumlar) hızlı ve zayıf çırpınışları olarak açıklanabilir.
** Clostridium botulinum isimli bakterinin ürettiği, 8 farklı tipi olan ve bilinen en kuvvetli felç edici toksin. Bazı tiplerinin tıbbi ve kozmetik uygulamaları vardır.
***Bu çalışma için; hastaların ve cerrahların hangi hastaya hangi tedavinin verildiğini bilmemesi durumu.
Kaynak : DOI : 10.1161/CIRCEP.115.003199
Deneysel çalışmalardan derlenen verilere göre, kalbin de dâhil olduğu bazı kasların (istemsiz çalışan kaslar) kasılmalarında etkili olan otonom sinir sisteminin AF gelişiminde önemli bir yere sahip olduğu düşünülmüş, yapılan hayvan deneylerinde bu sinir sisteminde iletimi bozan botoksun** AF durumunda etkin ve bir o kadar da güvenli olabileceği sonucuna varılmıştır.
Buradan yola çıkılarak tasarlanan ve botoks-AF ilişkisini insan üzerinde inceleyen ilk çalışma, Amerikan Kalp Derneğinin saygın bir dergisinde dün itibarıyla yayınlandı. İleriye dönük ve çift kör*** olarak yürütülen bu çalışmanın hasta alım/hasta dışlama kıstasları da incelendiğinde, oldukça kuvvetli olduğunu söyleyebiliriz.
Daha önceden AF öyküsü olan ve kalp damarı baypas ameliyatı (koroner by-pass) olması gereken hastalar üzerinde yapılan bu çalışmaya katılan 60 hastanın (baypas ameliyatları tamamlandıktan sonra) yarısının kalp çevresi yağ dokusuna, dört noktadan A tipi botoks verilirken, yarısının aynı bölgelerine %0.9 NaCl (fizyolojik serum) verilerek kontrol grubu oluşturulmuş ve ameliyatları sonlandırılmıştır. Kontrollerde ilk ayın ve ilk yılın sonunda durumları değerlendirilen hastalardan botoks uygulananlarda, hem erken dönemde, hem de geç dönemde AF görülme oranlarının kontrol grubuna göre anlamlı olarak az olduğu görülmüştür. Bunun da ötesinde botoks yapılan hastalarda, buna bağlanabilecek herhangi bir ek sorun gözlenmemiştir.
Günlük hayatımızda güzellik amaçlı olarak, yaşın ve yer çekiminin, daha çok yüzdeki etkilerini ortadan kaldırmak için kullanıldığını bildiğimiz botoks aslında tıbbın birçok alanında “tedavi edici” olarak da kullanılmaktadır. Spazm ve kas katılığı ile seyreden birçok hastalıkta, uygulandıktan sonra etkili olduğu 1-6 ay süresince olumsuz belirtileri ortadan kaldırması sayesinde çok sayıda hastanın yaşamını kolaylaştıran, hatta hastalıklarından kurtulmalarını sağlayan bu son derece zehirli toksinin uygulama alanlarına bir yenisi daha eklenmiş gibi görünüyor. Toksinin yararlı olduğu gösterilen hasta grubu, bu çalışma için oldukça özgül olsa da, güvenlik açısından gösterdiği başarı sayesinde benzeri çalışmaların arkası gelecektir. Botoksun çok da uzak olmayan bir gelecekte, sadece ameliyat sırasında değil, ekokardiyografi gibi bazı görüntüleme yöntemleri kullanılarak “daha az girişimsel” şekilde de uygulanabilmesi mümkün olursa, AF’li birçok hastaya yeni bir tedavi seçeneği haline gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
* Kalpte en sık görülen ritim-iletim bozukluğudur. Kulakçıkların (atriyumlar) hızlı ve zayıf çırpınışları olarak açıklanabilir.
** Clostridium botulinum isimli bakterinin ürettiği, 8 farklı tipi olan ve bilinen en kuvvetli felç edici toksin. Bazı tiplerinin tıbbi ve kozmetik uygulamaları vardır.
***Bu çalışma için; hastaların ve cerrahların hangi hastaya hangi tedavinin verildiğini bilmemesi durumu.
Kaynak : DOI : 10.1161/CIRCEP.115.003199
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket
Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?
Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.
Destek Ol
Yorum Yap (0)
Bunlar da İlginizi Çekebilir

25 Eylül 2019
İnaktif HIV Rezervini Yok Eden RNA Belirlendi
07 Aralık 2014
Her Kanser İlacı Kalbe Aynı Zararı mı Veriyor?

07 Temmuz 2017
Kemoterapi Nedir ve Nasıl Çalışır?

28 Nisan 2018
Antikor Kokteyli Zika Enfeksiyonunu Engelleyebiliyor

11 Şubat 2015
Nano-Antioksidanlar Güçlerini Ispatlıyorlar !