Post Author Avatar
Gürkan Akçay
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör

Bilimsel gerçekleri reddetmenin, gerçek toplumsal sonuçları vardır. Örneğin, HIV ve AIDS arasında bir bağlantının bulunmadığına dair inanışlar; Güney Afrika'da 330.000'den fazla kişinin ölümüne neden oldu. Sigara ile kanser arasındaki bağlantının reddedilmesi, milyonlarca erken ölümün nedeni oldu. Aşı karşıtları sayesinde, önceden önlenebilir hastalıklar eski gücüne kavuşmaya başladı.

Bilimin reddedilmesi durumu, görmezden gelebileceğimiz ya da reddedebileceğimiz bir durum değildir. Peki, karşı mücadelede etkin bir tepki ortaya koyabilme konusunda bilimsel araştırmalar ne söylüyor? Ortak kanı, çözümün; bilim iletişimini güçlendirme olduğu konusunda uzlaşı sağlıyor. Fakat, yapılan araştırmalar, bu yaklaşımın da istenmeden de olsa insanların mevcut inanışlarını güçlendirerek bir geri tepkiye neden olabileceğini ortaya koyuyor.

Bir kimseye, onun mevcut inanışını ve/veya dünya görüşünü tehdit eden bir delil sunduğunuzda, bu durum; esasında o kişinin inanışını güçlendiren bir etkide bulunabiliyor. Bu duruma "dünya görüşü ters tepme etkisi" denir. Bu etkiye dair ilk bilimsel deneylerin tarihi 1975'lere kadar uzanmaktadır.

University of Kansas'tan bir psikolog, genç bir Hristiyan'a, İsa'nın tekrar dirilmediğine dair yalnızca katılımcının tepkisinin ne olacağını görmek adına uydurulmuş deliller sunmuştu.Ortaya çıkan sonuç ise, pek de şaşırtıcı değildi; kişinin inancını tehdit eden bu delillere verdiği tepki inancının daha da güçlenmesine neden olmuştu. Bu tarz bir tepkinin nasıl yansıması olduğunu görmek için, siz de benzeri basit deneyler yapabilirsiniz. Evrim Teorisi'nin bu denli inkâr edilmesinin sebeplerinden birisi de budur.  Çünkü evrim, insanların mevcut inançlarını tehdit eden güçlü deliller sunar. Sonuç olarak da; her ne kadar artık kabak tadı verse de ve trajikomik bir hâl almış olsa da; alacağınız tepkilerden birisi muhtemelen yine bilimsel kavrayış ve bilgiden yoksun olan "Neden şimdiki maymunlar insan olmuyor?" olacaktır. Ancak bu soru, sizi güldürse de; karşı tarafta mevcut inancın daha da güçlenmesine neden olan bir kendini gerçekleştirme hazzına neden olur.

Örneğin; ABD'de, Cumhuriyetçilere, Irak'ta kitle imha silahlarının kullanılmadığına dair deliller sunulduğunda, bu durum tam tersi bir etkiye neden olmuş ve insanların Irak'ta kitle imha silahının kullanıldığına dair inançlarını daha da güçlendirmiş. Yapılan bir araştırmada, politik muhafazakârlara, iklim değişiminde insan etkisinin büyük olduğuna dair bilimsel bir konsensus sağlandığına ilişkin bilgilendirmede bulunulduğunda, kişilerin, insanların iklim değişimine neden olduğu iddiasını daha az kabul ettikleri görüldü.

Personality and Social Psychology’nin yıllık sempozyumunda sunulan bir çalışmada, belirli bir konu üzerinde basitçe delillere ve verilere odaklanmanın bir kişinin düşüncesini değiştirmek için yeterli olmadığını, hatta kişinin kendi “gerçeklerini” karşı atak olarak sunma eğilimini ortaya çıkardığını gösteriyor.


Bilimi Reddetme Yaklaşımının 5 Temel Karakteristiği

Bilimi reddetme yaklaşımı, beş özel ve bir çok karakteristik unsurun uyumlu bir şekilde kullanıldığı bir süreçtir. İnkârcılar, fikirlerinin genellikle yalnız kalmasından rahatsızlık duymaz, dahası, bunu; ortodoks bir baskınlığa ve politik doğruculuğa karşı kendi entelektüel cesaretlerinin bir işareti olarak görürler. En yaygın özelliklerinden birisi de kendilerini sıklıkla Galileo'ya benzetmeleridir.

1- Komploculuk

Ezici çoğunlukta bilimsel görüş, bir şeyin doğru olduğuna inandığında, bunun; bilim insanlarının delilleri bağımsız gözlemlerle incelemesinin ve aynı sonuca ulaşmasının bir sonucu olmadığı tartışılır. Bilimsel çalışmalardaki, "peer review" süreci, komplocular tarafından genellikle, aksi görüşlerin bastırıldığı, sonuçları desteklemeyen delillerin ya da mantıksal temeli olmayan düşüncelerin ayrıştırıldığı bir süreç olarak görülür.

2- Sahte Uzmanlar

Bunlar, belirli bir alanda uzman olmayı amaçlayan ancak görüşleri mevcut bilimsel bilgi ile tamamen tutarsız olan kişilerdir. Sahte uzman görüşlerine başvurulan tartışmalar, genellikle gerçek uzmanların ve araştırmacıların karalandığı ve suçlandığı, yapılan çalışmaların değersizleştirilmeye çalışıldığı ve şüpheyle yaklaşılmasına vardırıldığı bir sonuca doğru evriltilir.

3- Seçmece yapmak

Bilimi reddedenlerin bir diğer karakteristiği ise, seçmece tavırlarıdır. Bu karakteristik, bir konu üzerindeki baskın bilimsel uzlaşıya rağmen, görece en zayıf araştırmadaki kusurları arayıp bulmak ya da objektivitesi düşük bir araştırmanın verilerini kullanarak alanın tamamını gözden düşürmeye çalışmak şeklinde kendisini gösterir.

4- Araştırmanın ulaşamayacağı imkansız beklentiler yaratmak

Örneğin, iklim değişimi gerçekliğini reddedenler, termometrenin icadından önceki tutarlı sıcaklık kayıtlarının eksikliğine işaret eder. Bazıları ise, bir fenomene dair kavrayışı tamamen reddetmenin aracı olarak matematiksel modellemelerin özündeki belirsizliği kullanır.

5- Mantıksal Yanılgı

Örneğin, sigara yanlısı gruplar, sıklıkla Hitler'in de sigara karşıtı kampanyaları desteklediği, dolayısıyla sigara karşıtı araştırmaların neo-Nazilerin kontrolünde olduğunu ileri sürer. Mantıksal yanılgılar, karşı argümanı çürütmeye çalışmak adına, yanlış ikilemler oluşturmayı ve dikkati ve ilgiyi başka yöne çekmeye yönelik ya da argümanı değiştirmek için ad hominem tarzı kasti girişimleri de içerir.

Daha Fazla Bilimsel Delil, Direnişi Güçlendiriyor

İronik bir biçimde, belirli bir konuya dair bilimsel gerçekleri reddeden bir insana, daha fazla bilimsel delil sunma girişimi; reddetme davranışına ilişkin sosyal bilim araştırmalarını göz ardı eden pek kullanışlı bir yöntem değildir. Yani sorunun kökenine dair problemi çözmezseniz, etkili bir çözüm yöntemi de uygulayamazsınız. Sorunun büyük bir kısmı, insanların bilimsel sonuçları politik, dini ya da sosyal yargılarından yola çıkarak değerlendirmesinden kaynaklanıyor. Dolayısıyla, kişinin dünya görüşünün güçlü etkilerini görmezden gelerek yapılan bilim iletişimi girişimleri, çoğunlukla faydasız ve hatta verimsiz kalır.

Geçmişte yapılan çalışmalar, düşünceleri değiştirmenin bu denli zor olmasının nedenlerinden birisinin; herhangi bir kişiye bir konuya dair yeni bakış açıları sağlamanın, kaçınılmaz olarak kişinin beyninde mevcut algısını güçlendiren bilgi ağlarının ortaya çıkması olduğunu ileri sürmüştü.

Peki bilimin reddedilmesine bilimsel bir temelde nasıl cevap verebiliriz?

Sorunun cevabı 1960'lara kadar uzanan bir psikoloji alanı olan "aşılama teorisinde" yatmaktadır. Aşılama düşünces, basitçe aşı mekanizmasının bir analojisidir. Bir virüsün yayılımını engellemek için, virüsün daha zayıf bir formunun sunulması. Bu basit konsept, pratikte milyonlarca insanın hayatını kurtarmıştır.

Psikoloji alanında ise, aşılama teorisi, bilginin aşılanması konseptini uygulamayı içerir. Şöyle ki; bilim öğretirken, kendimizi genellikle yalnızca bilimsel olarak ifade etme noktasında zorunlu hissederiz. Yani sağlıklı bir kavrayış için gerekli olan bilgiyi veririz. Bu durum, tıpkı hasta insanlara vitaminler vermek gibidir.  Fakat, vitaminler virüse karşı gerekli bağışıklığı sağlama noktasında çoğunlukla yetersizdir.

Burada, kavram yanılgısı oluşturmayla benzer bir dinamik vardır. İyi bir bilimsel kavrayış sahibi olabilirsiniz. Ancak, bilimi tahrif eden bir mitle karşılaşırsanız, bilim ve bu mit arasındaki bir çatışmayla yüz yüze kalırsınız. Ve eğer ki, bilimi tahrif eden bu tekniğin nasıl kullanıldığını anlamazsanız, bu çatışmayı ortadan kaldıracak çözümü bulmakta güçlük yaşarsınız. Aşılama teorisi alanındaki yarım yüzyıllık araştırmalar, yanlış bilginin etkisini azaltmanın en iyi yönteminin; bu yanlış bilginin daha zayıf bir formunun insanlara sunulması olduğunu ortaya koyuyor. Bunu başarmanın yolu da, mitteki yanılgıları açıklamaktan geçer.

İnsanlar bilimi tahrif etmede kullanılan teknikleri anlarsa, mitlerin yerine gerçekleri koyabilecek yaklaşımı kolaylıkla ortaya çıkarabilir. Aşılama teorisinin işlevselliğini göstermenin belki de en güzel yollarından birisi aşıya dair bir mite değinmek olacaktır. Aşının, otizme sebep olduğunu iddia eden yaygın bir mit. Son derece yaygın olan bu mitin ortaya çıkmasının nedeni Lancet de yayımlanan bir çalışmadır. Çalışmanın sahte olduğu daha sonradan anlaşılmış ve dergi tarafından yayından kaldırılmıştır, ancak ne var ki; bazı çocukların otizm geliştirme zamanlarının aşılandıkları zamanlara denk gelmesi mitin yaygınlaşmasına neden olmuştur. Bu mitin kullandığı mantık hilesi "post hoc, ergo propter hoc" Latince, "bundan sonra, öyleyse bu yüzden" şeklindedir. Örneğin, X olayı ve Y olayı birbiri ardına olmuş iki olay olsun. Kısacası "post hoc" olan bu mantıksal hile olaya şu şekilde yaklaşır, Y olayı, X olayından sonra olduğu için, Y olayının nedeni X olayıdır.

Gerçekte ise, Y olayı, X olayı olmasa da gerçekleşecekti. Oysa nedeni göstermenin tek yolu, istatistiksel açıdan titiz bilimsel araştırmalar yürütmek olacaktır. Pek çok araştırma, bu konu üzerine yoğunlaşmış ve otizm ve aşı arasında herhangi bağlantı saptanmamıştır. Öte yandan bir silahlanma yarışı gibi; yeni kompleks bilgi eskisine üstün geldiğinde, ikna edicilik genellikle; yeni bilgiyi mevcut bazı eski bilgilerle birleştirerek sunulduğunda mümkün hale gelir. Örneğin; “evet, yoğurt bakteri içerir, ancak bu bakteri faydalı olabilir” gibi. Eğer bu şekilde yapılmazsa, çabalar muhtemelen boşa çıkacaktır ya da geri tepecektir ve eski bakış açısı kişinin bilincinde daha şiddetli bir savunmaya neden olacaktır.

"Aşılanmış Beyinler"

Bilimsel gerçeği reddeden bir kişiyi ona yalnızca daha fazla bilimsel gerçek sunmadan da ikna edebilirsiniz. Kişiyi, bilimi reddeden iddialarının zayıf yanlarını kendisine sunarak ikna yoluna gidebilirsiniz. Yani, yanlış bilgiye karşı aşılama yapabilirsiniz.

Aşılama teorisinin pratik uygulamaları, okullarda özellikle de Fen Bilimleri derslerinde kavram yanılgısı temelli (bir başka ifadeyle agnotoloji-temelli öğrenme ya da çürütme-temelli öğrenme) öğrenmelerde kendisini gösterir. Bu öğretim tekniği, bilim hakkındaki kavram yanılgılarını çürüterek yapılan bir bilim öğretimini içerir. Bu yaklaşım, basitçe bilim öğreten geleneksel öğretim yöntemlerinden çok daha fazla öğrenme kazanımlarıyla sonuçlanır. Bilimi reddeden yaklaşımlara genellikle daha fazla bilim ile cevap verilmeye çalışılır. Fakat, bu durum ihtiyacın yalnızca yarısıdır.

Bilimsel araştırmalar, bize bir çözüm sunuyor: İnsanları, bilimi reddeden iddiaların daha zayıf formlarına maruz bırakın; böylelikle bilimi reddetme tavrına dair direnç geliştirmelerine neden olursunuz.

Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir