Post Author Avatar
Gürkan Akçay
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör

Duraktasınız ve beklediğiniz otobüsün gelmesi için beklemeniz gereken sürenin 10 dakika olduğunu ekrandan görüyorsunuz. Bir süre sonra saatinizi tekrar kontrol ettiğinizde zamanın neredeyse kaplumbağa hızında aktığını düşünüyorsunuz. Başka bir örnek verelim; sıkıcı bir toplantıdasınız ve zaman geçmek dahi bilmiyor. Hemen hemen hepimiz, zamanın olduğundan daha yavaş aktığını hissettiğimiz benzer deneyimleri hayatımızın bir döneminde mutlaka yaşamışızdır. Oysa son derece hoş vakit geçirdiğimiz örneklerde, yelkovan ve akrep, adeta ışık hızında dönüyormuş gibi hissederiz. Açık ki; sıkıcı deneyimler, yapmaktan veya içerisinde bulunmaktan keyif aldığımız deneyimlere kıyasla daha uzun sürüyor. Fakat başka bir neden daha bulunuyor; bazen zamanı farklı şekilde deneyimliyoruz. Biraz daha derinleştirelim.

Bir olaya neyin sebep olduğunu ya da olaya kendimizin neden olduğunu anladığımızda; bu olayın sebep ve sonuçları arasında geçen sürenin; kontrolümüzde olmayan bir olayınkinin sebep ve sonuçları arasında geçen süreden daha kısa olduğu algısına kapılıyoruz. Zaman bağlanması olarak bilinen bu fenomen; sebep-sonuç ilişkisi ile farklı eylemlerden gerçekten sorumlu olup olmadığımızla ilgili bazı önemli gerçekleri ortaya çıkarmamıza yardımcı olabilir.

Zaman bağlanması, ilginç bir şekilde çalışır. Bir olayın sebebi, zamanla sonucuna doğru kaymış gibi gözükür, dolayısıyla da zamanda nedene doğru bir kayma olmuş hissi oluşturur. Bizim bakış açımızdan, iki olay birbirine doğru çekilir, özünde de zamanda birisi diğerine bağlanır.

2002 yılında Nature Neuroscience'da yayımlanan bir araştırmada, bu fenomen neredeyse gözle görülür bir hale geldi. Yapılan çalışmada, katılımcılardan, basıldığında kısa bir gecikmenin ardından zil çalan bir butona basmaları istendi. Deneyler sırasında; katılımcılar, butona kendileri basmadığında çalan zil sesindeki gecikmenin; butona kendileri bastığında çalan zil sesindeki gecikmeden çok daha kısa olduğunu hissettiklerini belirtti.

Kasıtlı Bağlanma

İlginç bir biçimde, aynı etkinin; --beyin uyarımı yoluyla oluşturulan-- istemsiz bir kas gerilmesinin ardından çalan zil sesinde ya da aynı gecikmeyle çalan başka bir zil sesinden sonra oluşmadığı görüldü. Bu nedenle de araştırmacılar, kişinin eylemi ve sonucu zaman içinde birbirine bağlayan gönüllü katılımının (yani hareket etme niyeti) olduğuna inandıkları için fenomeni; “kasıtlı bağlanma” olarak isimlendirdi. Hatta bu fenomen, insanlara; kendilerini belirli durumlarda ne kadar kontrol sahibi hissettiklerini, onlara soru sormadan ölçmenin yeni bir aracı olarak; 2011 yılında Consciousness and Cognition'da yayımlanan bir araştırmada dahi kullanıldı.

Öte yandan son yıllarda yapılan araştırmalarda, insanların yapmak zorunda kaldıkları eylemlerden sorumlu olup olmadıklarını görmek için ünlü Milgram deneylerinde de zaman bağlanması uygulandı. Milgram'ın orijinal deneyinde, insanların zarar veren bir emre uyup uymadıklarını görmek için katılımcılara elektrik şokları verme talimatı içeriyordu.

2016 yılında Current Biology'de yayımlanan bir çalışmada, Milgram'ın deneyindekine benzer bir düzenek kuruldu, ancak bu kez katılımcılardan elektrik şoku veren butona basmaları ve şokun verilmesi arasındaki zamanı tahmin etmeleri istendi. Elde edilen sonuçlarda, katılımcı elektrik şoku vermeye zorlandığında; eylemi ve sonucu arasındaki süreyi; bunu kendi isteğiyle yaptığındakinden daha uzun bulduğu görüldü.

Buna dayanarak da, kişi bir şeyi yapmaya zorlandığında; eylemlerindeki kontrol ve sorumluluğunun daha az olduğunu düşünüyor. Bu veri, gündelik hayatımıza dair bize olağanüstü çıkarımlar sağlıyor. Yani örneğin bir savaş suçlusu ya da bir işkenceci, işlediği suçların sorumluluğunu basitçe "Ben emirlere uydum!" diyerek üzerinden atmaya çalışır.

Öte yandan zaman bağlanması, bazı psikoz vakalarında çalışmak için de kullanılmıştır ve bu alanda da ilginç sonuçlar ortaya çıkmıştır. Örneğin şizofreni hastalarının, sağlıklı bireylere göre daha yüksek bir zaman bağlanması deneyimledikleri görülüyor.  Bu da, hastaların kendi eylemleri üzerinde aşırı kontrol sahibi hissettiklerini gösteriyor ve sorumlu olamayacakları şeyler üzerinde neden sanrısal olarak kontrol sahibi olduklarına inandıklarını açıklamamızda bize yardımcı olabilir.

Benzer şekilde 2015 yılında Journal of Affective Disorders'da yayımlanan bir meta-analiz çalışmasında; depresyondaki bireylerin sağlıklı bireylere göre zamanı olduğundan çok daha yavaş aktığı algısına kapıldıkları görülmüştü. Bu çalışma verileri zaman bağlanması açısından henüz incelenmiş değil ancak; diğer araştırmalardan elde edilen verilerden yola çıkarak; depresyondaki bireylerin olaylar üzerinde kendilerinin çok az kontrol sahibi oldukları hissinin varlığından söz edebiliriz.

Dünyayı Öğrenmenin Bir Yolu Olarak, Bağlanma

Zaman bağlanması, kontrol ve sorumluluk duygularını ölçmenin bir yolu olarak hızla kabul edilmesine rağmen; 2012 yılında Psychological Science'da yayımlanan bir araştırmada, bu etkinin nedensel ilişkiler konusunda daha muhtemel olduğu göstermiştir. Araştırmaya göre, bunun doğrudan sorumlusu biz olmadığımızda bile bir şeyin basitçe bir başka şeye neden olduğunu gördüğümüzde bağlanma deneyimliyoruz. Örneğin, robotik bir kol, basıldığında ses çıkaran bir butona basarken de bağlanma deneyimliyoruz.

Bu durum temelde şunu gösteriyor; zaman deneyimimiz, neden ve sonuç hakkındaki düşüncelerimizden etkileniyor ve bu düşüncelerimiz tarafından şekillendiriliyor. Bağlanma, insan eylemi işin içerisine dahil olduğunda hala yüksek olmakla birlikte,  bunun insan eylemi ve sonucundan dolayı sadece özel bir neden-sonuç türü olması nedeniyle muhtemeldir.

İlginç bir öneri ise, bağlamanın dünyayı öğrenmemiz için bir yol olarak ortaya çıkmasıdır. Belki, dünyanın nasıl çalıştığını, şeylerin birbirleriyle nasıl ilişkili olduğunu ve eylemlerimizin etrafımızdaki dünyayı nasıl etkilediğini daha net olarak anlamamıza yardımcı olmak için birbirleriyle ilişkili olayları paket haline getiriyoruz. Bu teoriyi test etmek için; Queen's University, Belfast University ve Cardiff University'den araştırmacılar, çocukların bağlanmayı nasıl deneyimlediklerine bakıyorlar. Belki çocuklar, yetişkinlerden daha az anladıkları bir dünyayı etkili bir şekilde öğrenmenin bir yolu olarak daha büyük bir bağlanma yaşıyorlar.

Öte yandan, çocuklar yetişkinlerden daha az oranda bağlanma yaşayabilirler çünkü çevrelerinden bilgi seçmeleri ve kullanmaları daha az mümkün olabilir. Alternatif olarak, bağlanma, yaşamımız boyunca sabit bir biçimde var olabilir ve dünyayı deneyimlemenin ve öğrenmenin yerleşik ve değişmez bir yolunu yansıtır. Sonuç ne olursa olsun, bu araştırmalar bize dünyayı nasıl öğrendiğimiz hakkında paha biçilmez bilgiler sağlayabilir.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir