Post Author Avatar
Yusuf Cem Durakcan
Boğaziçi Üniversitesi - Çevirmen/Yazar
21.Yüzyıl insanları oldukça heyecan verici bir dönemde yaşıyorlar. Gelişen, büyüyen bir internet kültürümüz, eşsiz bir doğal dünya anlayışımız mevcut ve tv dizilerinin bölümlerini bile cep telefonlarımızdan izleyebilmekteyiz.

Fakat tabii ki, dünya sürekli bir geçiş halinde ve son zamanlarda aslında iki çağ arasında asılı kalmış halde yaşıyoruz. Birisi petrol ve kömür gibi fosil yakıtlara bağlı bir dönem, diğeri de yenilenebilir enerji kaynaklarının hükmettiği bir gelecek.

Fakat bu görüşten herkes ikna olmuş değil. Bir yenilenebilir enerji kaynağının ne derece, ne kadar güvenilir olduğu ve bunun yanı sıra fosil geçmişimize göre bizleri ne kadar iyi idare edeceği konusunda bir takım olumsuz görüşler de mevcut.

Aslında, bu durum bildiğimiz tanıdığımız sızıntı yapan, çevreyi kirleten ve sonunda kaderin tozlu raflarına terk edilecek olan botu, bilmediğimiz tanımadığımız temiz,  yeşil,  zararsız sandal uğruna bırakmamaya bir hayli benzemektedir.

Bütün bu belirsizliklerden de doğal olarak bir takım efsaneler,  kavram hataları ve kuyruklu yalanlar doğması muhtemeldir.

Kömürün son derece kirli olduğu barizdir. Kömür yakıtlı enerji santralleri, ABD’nin sülfür dioksit kirliliğinin %59’unu, tanecik kirliliğinin %50’sini, toplam karbondioksit emisyonunun ise %40’ını oluşturmaktadır. Kirli hava kütlesinin, ozon tabakası ve sağlığımıza olumsuz etkileri konseptinde, elimizde çevresel anlamda bir cani mevcut diyebiliriz.

Tüm kötü yönlerine rağmen, kömür yine de küresel enerji üretiminde çok ciddi rol oynamaktadır ve mantıksal olarak insanlara gidip birden kömür kullanmayı durdurmalarını isteyemezsiniz-   En azından yenilenebilir alternatif enerjilerin henüz tüm bu yükü sırtlanmaya hazır olmadığı bir dönemde.

Fakat en azından teoride kömür kirliliğinin etkilerini azaltan ve ondan tamamen kurtulana kadar çevreyi korumamızı sağlayacak temiz kömür projeleri mevcut.

Problem şimdi çözüldü, değil mi? Hayır.


Temiz kömür teknolojisinin çok büyük bir kısmı,  kirletici maddeleri toplamak ve depolamaya dayanmaktadır, aksi takdirde bu maddeler yanma işleminde açığa çıkarlar.Ortaya çıkan karbondioksiti düşündüğümüzde bu, gazı kuyudan boşaltılmış petrol alanlarına ya da deniz derinliklerine pompalamayı gerektirir. bu seçenek hem deniz ekosistemlerini tehlikeye atar hem de çevreyi bir şekilde kirletmemek için dikkat ve takip gerektirir. Eleştirmenler tüm bu işlemlerin sonuç olarak kirliliği gerçek anlamda azaltmak değil, kirliliğin başka bir yere yönlendirilmesi olduğunu iddia ederler.

Buna ek olarak, çevreciler ayrıca kömür çıkarma işleminin halen çok fazla miktarda jeolojik kargaşa içerdiğini belirtiyorlar;  toprağı, dünyayı tünellerle delik deşik etmek ve bazen de dağların tepelerine kadar maden temizliği yapmak aslında çevrecilerin de savunduklarıyla bir hayli tezat bir durum oluşturabilir.

Böylece, temiz kömürü çevreleyen efsaneler bu kömürü aslında olduğundan daha fazla bir çözüm olarak, aslında olduğundan çok daha temiz bir enerji kaynağı olarak sunmaktadır.

Güneş enerjisi ama nasıl?


En son ne zaman güneş enerjisi ile çalışan yarış arabası gördünüz? Ya da solar panelleri olan bir jet  avcı uçağı? Büyük olasılıkla çevrenizde gördüğünüz dünyanın en hızlı ve güçlü teknoloji örnekleri güneşin muhteşem ışınlarından başka bir şeyden beslenmektedir.

Öncelikle,  – PV olarak da bilinen-  solar enerji  düşük enerji ile çalışan önemsiz  aygıtlarınızı çalıştırabilseydi bile, birçok yorumcu “ küçük adımlar büyük fark yaratır” ifadesini yeşil hareketin etrafını saran büyük bir efsane olarak tanımlayacaklardı. Ama atladığımız nokta bişeyleri değiştirmeye mutlaka başlamış olduğumuz gerçeği.

İkinci önemli nokta şudur ki, PV enerjisi şu anda mevcut olan tüm enerji problemlerimizi çözecek pozisyonda olmayabilir fakat gelecek için potansiyeli harikadır. Şunu unutmayın ki bir yıldızdan enerji elde etmek hakkında konuşuyoruz ve bu yıldız  gezegen sisteminin tümünü, havaküremizi ve bildiğimiz gibi tüm hayatı yöneten idare eden yıldız.

ABD Enerji  Departmanı , Nevada’nın 259 kilometre karelik bölgesindeki solar enerji kaynağının ABD’nin tüm elektrik ihtiyacını karşılayacağını tahmin etmektedir. 800 GW dan bahsediyoruz ve buradaki enerji kaynağı naçizane verimliliğe sahip ticari modüller kullanıyor. Bunu parçalara ayırırsanız, her eyalet sadece 17 X17 mil yani 27 X 27 kilometrelik solar hücrelere ihtiyaç duyacaktır( tüm eyaletler Nevada kadar güneşli değil ). Her eyalette bu kadar alan nereden bulunacak? Buradaki önemli olan şey solar enerjinin şimdiki haliyle bile bir alternatif olmaya başladığıdır.

Bu arada, PV teknolojisi büyümeye ve gelişmeye devam ediyor ve sadece Birleşik Devletler‘in yatırımlarının 2025 yılında 10-15 milyar dolar seviyesine gelmesi bekleniyor. Bu oranda, ABD’deki solar elektrik 2027 yılı itibari ile her yıl 11.02 milyon ton karbondioksiti dengeleyecek aşamaya gelecektir.. Yani eleştirilere rağmen solar enerji şuanda elektrik üretiminde en büyük en büyük payı almaya aday.

Rüzgar enerjisi ama nasıl?


Solar enerji,  yenilenebilir enerji üreten tek çocuk değildir. Rüzgar enerjisi de bundan payını almaktadır ve sık sık aşırı gürültü ve enerji verimsizliği ile yaftalanmaktadır.

Buna ek olarak, bazı söylentiler doğru ise, dünya üzerindeki rüzgar biçerdöverleri gezegendeki kuş popülasyonunu istikrarlı bir şekilde uçan kan ve tüy pürelerine dönüştürmektedir.

Dürüst olmak gerekirse, rüzgar  türbünleri kuşları öldürmektedir- otomobiller, hızlı trenler, uçaklar, bombalar, avcılar, gökdelenler ve kirliliğin öldürdüğü gibi.

İnsanlar çağlardır ellerini kuş kanına bulamışlardır ve rüzgar türbünleri alanlarının görüntüsü kadar göz korkutucu şekilde , istatiksel olarak kuş ölümlerinden sorumludurlar.

Fakat bin kuşun ölüm çığlığı olmaksızın bile, rüzgar türbünleri gürültü kirliliği değil midir? Çünkü rüzgar enerjisine en büyük eleştiri gürültü temelinden yapılmaktadır. Aslında, modern türbün teknolojisi daha sessiz çalışmalarını mümkün kılmaktadır. ABD Enerji Departmanı’na göre,  birden çok rüzgar türbününün 229 metre uzağında durduğunuzda duyduğunuz ses  buzdolabı sesinden fazla olmayacaktır. Bunlar helikopter pervaneleri değil nihayetinde. Ontario Çevre Bakanlığı bunu şu şekilde açıklamaktadır: Eğer 0 desibel duyma eşiği ise,  ve 140 desibel acı eşiği ise, bu durumda tipik bir rüzgar 35-45 aralığındadır bu da sessiz bir yatak odası ve saatte 64km ile giden bir araba aralığına karşılık gelir.

Son olarak, maliyet meselesi var. Diğer bütün enerji üretim tesislerinde olduğu gibi, burada da rüzgar enerjisi elde ediniminde belirgin maliyetler vardır; fakat araştırmalar gösteriyor ki ortalama bir rüzgar çiftliği, üretiminde kullandığı enerjiyi 3 ila 5 ay içinde geri vermektedir.

Rüzgar çiftlikleri  çeşitli hava olaylarına bağlı olduğundan, günlük operasyon maliyetleri aslında daha da yükselebilir. Basitçe ifade etmemiz gerekirse, rüzgarın yıl boyunca maksimum seviyede esmeyeceği aşikar. Eğer öyle olsaydı, bir rüzgar türbünü maksimum teorik gücünü üretebilirdi.  Zamanın %70-%85’inde farklı seviyelerde elektrik üretmesine rağmen gerçekte, bir türbün bu miktarın %30’unu üretir. Bu demektir ki rüzgar gücü alternatif kaynaklardan destek gücüne ihtiyaç duyar ama bu durum tüm enerji üretimi çeşitlerinde rastlanan bir durumdur.

Rüzgar gücü çok fazla gelecek vaat etmektedir, sadece çevre için değil, cüzdanlar için de. Rüzgar üretimindeki %10 luk bir artışın müşteri ödemelerinde yılda 305 milyon dolarlık bir azalma sağlayabilir.

Bazı eleştirmenlere göre ise solar enerji ve rüzgar enerjisine yatırım yapmak aptalcadır. Tabiki devlet bunu teşvik edecek ve vergi kesintileri ile destekleyip çoğunu karşılayacaksa, yenilenebilir teknolojiye yatırım yapmak mantıklıdır. Yani düşündüğünüz zaman kapitalist sistemin içerisinde yapılan herşey getireceği kâra ve maliyete göre değerlendirilmektedir.

Devlet destekli bir teknoloji uçan balonun içinde değildir ve de uzun vadede sürdürülemez değildir.

Böylece geldiğimiz nokta: Bir ayağımız batan gemi fosil yakıtta, diğer ayağımız yenilenebilir enerji tarafında. Asırlar boyunca Dünyanın siyah kanına bağımlı halde yaşadık, kömür dağlarına, tarih öncesi zamanlarda gömülmüş derinlere batmış tünellere bağımlı şekilde. Bilim ve teknoloji  onun yanan muhteşemliği altında yeşillendi, serpildi.  Bu medeniyet sadece  güneş ışığı ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına bağlı olarak devam edebilir mi gerçekten?

Aslında, enerji üretimini yenilenebilir kaynaklarla desteklemek ayrı bir şey, fosil yakıtları başka şeylerle değiştirmek ayrı bir şeydir. Ayrıca şu anda  yenilenebilir kaynakların dizginleri eline aldığını düşünmek ne kadar mantıksız ise, aynı şekilde fosil yakıtlara bağlılığı sonlandırmada işi kolaylaştıramayacaklarını düşünmek de mantıksızdır.

Dünya üzerinde çok fazla kömür ve petrol var ve sonuç olarak küresel ısınma endişeleri artık enerjide yeni bir yön bulma ihtiyacı üzerinde durmaktadır.

Aynı şekilde, herhangi bir yenilenebilir enerji kaynağı, güneş bazlı olsun, rüzgar, biomass olsun, esasında fosil yakıt bağımlılığını dizginleme noktasında büyük bir çabanın sadece bir parçasını oluşturmaktadır.

Daha iyi enerji yönetimi ve daha az tüketimin yanı sıra fosil yakıtların daha temiz bir şekilde elde edilmesi ve kullanılması bu çabada rol oynamalıdır.

Batan gemiden gelecek gemisine geçiş istediğimizden daha uzun sürebilir. Petrol çağının dalgaların altında kaybolmasını ne kadar çok görmek istesek de belki de bir süre her ikisi ile birlikte yaşamamız gerekebilir.

Hidro-elektrik santrallerinin olumlu ve olumsuz yönlerini okumak isterseniz: Hes nedir, nasıl çalışır?

Referans:

Lamb, Robert.  "5 Myths About Renewable Energy" HowStuffWorks.com.

Kapak fotoğrafı: Kaynak
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir