Post Author Avatar
Yusuf Cem Durakcan
Boğaziçi Üniversitesi - Çevirmen/Yazar

Neredeyse hepimiz hayatımızın bir noktasında yalnızlığı tecrübe etmişizdir. Sevgiliyle yaşanan ayrılık sonrası çektiğimiz acı ya da evden uzakta geçirdiğimiz zamanların içimizde bıraktığı burukluk. Bunlar yalnızlığın insan üzerindeki yıkıcı gücünün yalnızca iki örneği.

Yalnızlık genellikle ilişkilerde yaşanan, istediklerimiz ve tecrübe ettiklerimiz arasındaki farklılıktan kaynaklanan negatif duygu durumu tanımlamak için kullanılır.

Yalnızlığın rahatsız edici hissettirmesi durumu da subjektiftir. Yapılan bir çalışmada araştırmacıların bulgularına göre, bu duygu diğer insanlarla ya da yalnız başımıza geçirdiğimiz süreden bağımsızdır. Yalnızlık hissi ilişkilerin niceliği ile ilgili değil niteliği ile ilgilidir. Yani ilişkinin süresinden çok kalitesi bu duyguyu körükler.

Bazı insanlar için yalnızlık duygusu geçicidir ve kolaylıkla üstesinden gelinebilir bir durumdur ( Örneğin, yakın bir arkadaşı uzaklara taşınan bir kişinin ya da uzun bir iş seyahatinden sonra tekrar evine dönen insanın yaşadığı yalnızlık hissinin kolay atlatılması gibi). Diğerleri için ise bu ruh hali kolaylıkla üstesinden gelinebilen bir sorun değildir, bu duruma örnek olarak uzun süreli bir sevgililik döneminin ya da evliliğin sonlandırılmasını gösterebiliriz. Bu durumdaki bir insanın yalnızlık hissiyatı, eğer bağlantı kuracağı insanla iletişim yolları kapalıysa, uzunca bir süre devam eder.

Evrimsel Açıdan Yalnızlık

Evrimsel açıdan ise, bir tür olarak hayatta kalma ihtimalimizi arttırdığımız sosyal gruplara bağlılık duyarız. Yalnızlığın üzerimizde oluşturduğu negatif ruh halini, diğer insanlarla bağlantı kurma ihtiyacımızın bir işareti olarak görebiliriz. Bu durumda yalnızlık, yemek, su ya da tıbbi müdahale ihtiyacının sinyali olan açlıktan, susuzluktan ya da fiziksel acıdan biraz daha farklıdır.

Modern refah toplumlarında, yalnızlığın alarm sinyallerini kapatmak açlığın ya da susuzluğun tatmin edilmesinden çok daha zordur. Kendileri ile ilgilenen insanlarla çevrelenmemiş kişiler için, yalnızlık hissi kalıcı olabilir.

Yapılan bir çalışmanın bulgularına göre, sosyallikten uzaklaşmak, hastalıklar ve erken ölüm için bir risk faktörüdür. Yapılmış araştırmaların en son yapılan yeniden değerlendirmelerinin bulguları da, sosyal bağlantıların eksikliğinin erken ölüm riskini artırabileceğine ve fiziksel bir belirti olarak obeziteye sebep olabileceğine işaret ediyor.

Bunların yanı sıra yalnızlık birçok konuda da bir risk faktörü konumunda. Örneğin, parçalı uyku, bunama ve düşük kardiyovasküler verim gibi.

İkizler üzerinde yapılan çalışmaların sonuçlarına göre de, yalnızlık hissini yoğun yaşayan bireylerin bu durumu daha yoğun yaşamalarında kalıtımla aktarılan bir etki de söz konusu. Yani bazı bireyler yalnızlık hissine karşı biyolojik olarak daha savunmasız olabilirler.

Çoklu araştırmalar, yalnızlığın belirli gen tipleri ile belirli sosyal ya da çevresel faktörlere nasıl bağlı olduğunun çözümlemesine odaklanılıyor. Yalnızlık genellikle mental sağlığı tehdit eden bir durum olarak değerlendirilmiyor. Araştırmacılar henüz yalnızlığın mental sağlığı tam olarak nasıl etkilediği ile ilgili kesin ya da detaylı bilgilere de sahip değiller. Bu alandaki araştırmaların çoğunda, yalnızlığın depresyon ile olan ilişkisi üzerinde duruluyor.

Yalnızlık ve Depresyon İlişkili midir? 

Yalnızlık hissi ve depresyon bir parça bağlantılı ve hatta kimi insanlar tarafından aynı gibi görülseler dahi, aslında aralarında farklılıklar var. Yalnızlık özel olarak sosyal dünya ile ilgili negatif hislere karşılık gelirken, depresyon negatif hislerin daha genel bir kümesine karşılık geliyor. İleri yaşta erişkinler üzerinde yapılan ve 5 yıllık süreç içerisinde yalnızlık duygusunun çalışıldığı bir araştırmada, yalnızlığın depresyonun bir belirtisi olmasına karşın depresyonun yalnızlığın bir belirtisi olmadığı sonucuna ulaşılmıştı.

Yalnızlığın Üstesinden Gelmek

Genellikle yalnızlık duygusunu yaşayan insanlar, bir gruba dahil olmaları ya da yeni arkadaşlar edinmeleri için cesaretlendirilir. Bu yolla yalnızlık duygusunun kolaylıkla ‘def edilebileceği’ düşünülür.

Diğer insanlarla bağlantı kurma imkanlarının yaratılması sosyal etkileşim için bir platform yaratsa da, sosyal acının hafifletilmesi o kadar da kolay değildir. Yalnız insanların sosyal durumlar ile ilgili bazı şüpheleri olabilir ve bu da geri çevirme/reddetme davranışları göstermek ile sonuçlanabilir. Yalnızlık duygusunu yaşayan insanlar tarafından sergilenen bu davranış şekli, çevredeki insanlar tarafından arkadaş canlısı olmamak şeklinde yorumlanabilir. Yalnızlık duygusunu yaşayan insanın çevresindeki insanlar da benzer bir şekilde aynı reddetme davranışını bu sefer yalnızlık duygusunu yaşayan insana karşı sergileyebilir. Yalnızlık duygusu, bu şekilde kalıcı bir döngü içerisine girebilir.

Yalnızlığın etkilerinin giderilmesini amaçlayan yaklaşım şekilleri üzerine yapılmış bir araştırma da mevcut. Bu araştırmanın sonuçlarına göre, diğer insanlar hakkındaki negatif düşüncelerin değiştirilmesine odaklanan yaklaşımlar sosyal bağlantılar oluşturmayı destekleyen yaklaşımlardan daha verimli.

Yalnızlıkla başa çıkmanın bir diğer yolu da, ilişkilerdeki yakınlık derecesinin arttırılmasından geçiyor olabilir. Pozitif psikoloji yaklaşımına göre, ilişkiler içerisindeki pozitif duyguların ya da sosyal davranışların arttırılması, diğer insanlar ile daha anlamlı bağlantılar kurulması noktasında teşvik edicidir.

Her ne sebeple olursa olsun, ortaya çıkmış olan yalnızlığın ciddi sonuçlarını sümen altı etmeye devam ediyoruz gibi görünüyor. Fakat her geçen gün üstüne yeni birşeyler eklediğimiz bilimsel veriler, yalnızlığın fiziksel ve mental sağlığımız üzerindeki negatif sonuçlarının daha fazla göz ardı edilmemesi gerektiğinin altını çiziyor.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir