Post Author Avatar
Elif Ardahanlı
Uludağ Üniversitesi - Çevirmen

Günümüz anne adayları hamilelik dönemlerini, kendi annelerinin hamilelik dönemlerine kıyasla daha stresli geçiriyor. Araştırmacılar, 1990 ile 1992 yılları arasında doğum yapan yaklaşık 2.400 anne ve 2012 ile 2016 yılları arasında doğum yapan (1990-1992 yıllarında doğum yapan annelerin kızları) 180 anneyi gözlemledi. Yapılan çalışmada, hamilelik dönemleri takip edilen bu iki kuşağın, özellikle de stres düzeylerine ve depresyona girip girmediklerine odaklanıldı.

JAMA Network Open'da 13 Temmuz 2018`de yayımlanan araştırmaya göre, bir önceki kuşakla karşılaştırıldığında, 2012 ve 2016 yılları arasında hamilelik dönemi geçiren genç annelerin depresyona girme oranlarının daha yüksek olduğu sonucuna ulaşıldı.

Standart bir anket kullanılan araştırmada, tüm anneler hamileliklerinin ikinci (14 – 26 haftalar arası) ve üçüncü (27 – 41 haftalar arası) dönemlerinde depresyon belirtileri açısından tarandı. Anket sonuçlarına göre, eski kuşak annelerin %17'si “yüksek” depresyon grubunda yer alırken, genç nesildeki annelerin %25’i bu grupta yer aldı. Anketin yanı sıra, kadınların eğitim düzeyleri, daha öncesinde bir hamilelik yaşayıp yaşamadıkları ve başka bir takım faktörler de incelendikten sonra; genç kuşak annelerin yüksek depresyon grubunda yer alma olasılıklarının önceki kuşağa kıyasla % 77 oranında daha fazla olduğu görüldü. Durumun neden böyle seyrettiği tam olarak bilinmese de araştırmacıların bazı öngörüleri var.

Öncelikle, günümüzde çalışan genç anne sayısının geçmiş yıllara oranla daha fazla oluşunun yeni nesil annelerde hamilelik dönemi depresyon oranlarının artmasında etkili bir faktör olabileceği tahmininde bulunuluyor. İş hayatıyla ev hayatını aynı anda idare etme zorluğunun kişiye fazlasıyla stres yüklediği ve bunun da hamileliğe yansıyabileceği oldukça muhtemeldir.

Araştırmada; annelerin, hamilelik sürecinde eşlerinin yanlarında olup olmadığına dair herhangi bir bilgi edinilmedi. Dolayısıyla genç kuşaktaki bu yüksek depresyon seviyesinin eşlerin desteğindeki eksiklikle de ilişkili olabileceğine değiniliyor.

Öte yandan, araştırmada, her iki neslin kadınlarının da hamile kaldıklarında 19-24 yaşları arasında olduğu görülüyor. Ancak bugün, ortalama annelik yaşı 1990'ların başlarında olduğundan daha yüksektir. Dolayısıyla, günümüzde bu yaş aralığında hamilelik döneminde bulunan kadınların annelerinden; örneğin daha fazla baskı hissetmek gibi farklı bir deneyime sahip olmaları da mümkündür.

Bunun yanı sıra, araştırmada her iki nesil için de aynı anketin kullanılması, günümüz kadınlarının eski kuşağa kıyasla daha farklı bir algıya sahip olduklarını göz önüne aldığımızda sonuçların depresyon oranındaki artışa dair sonuçların daha fazla çalışma ile desteklenmesi gerektiğini söyleyebiliriz. Ancak, depresyonun, gebelik döneminde özellikle yaygın, hatta en sık görülen komplikasyonlardan birisi olduğunu da belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla, depresyonun önüne geçilmesi açısından hamile kadınlar için depresyon taraması yapılması özellikle tavsiye ediliyor. Bu süreci psikolojik bir danışman eşliğinde atlatmak ve eğer ki depresyon belirtileri ciddi seviyelerde ise bir psikiyatrist takibinde antidepresan kullanımı da önemli olabilir. Her ne kadar hamilelik döneminde ilaç kullanımı önerilmese de, tedavi edilmemiş bir depresyonun hem hamilelik dönemi hem de doğum sonrası için göz ardı edilemeyecek riskler taşıdığını belirtmek gerekiyor. Öyle ki yüksek stres seviyeleri, erken doğum ve düşük risklerini de beraberinde getirebilir.

Araştırmacılar, hamile bir kadının depresyona girdiği takdirde, hiçbir suçluluk duygusuna kapılmadan mutlaka bir profesyonele danışması gerektiğini vurguluyor. "Unutmayın ki, bu sizin hatanız sonucu gelişen bir durum değildir ve asla iyi bir anne olamayacağınız anlamına gelmez."
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir