Post Author Avatar
Gürkan Akçay
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör
Kısa Cevap: Evrim Teorisi; tabiki bir teoridir.

"Evrim Teorisi yalnızca bir teoridir." Eğer evrime karşı bir üfürme söz konusuysa bu cümleyi mutlaka duyarsınız. Fakat gerçeklerden hiçbir şey kurtulamaz. Ve aslına bakarsanız cümlenin kendisi teknik olarak doğrudur. Evet; evrim teorisi, tabiki bir teoridir. Kim inkar edebilir ki? Ancak eminiz ki; sabır gösterip yazımızı sonuna kadar okuyacak insanların içerisinden; "hayır, evrim teorisi bir teori değildir" diyenler de çıkacaktır. En azından Evrim Teorisi'ne dair bir miti (yanlış anlama) ortadan kaldırmayı amaçlarken, bir başka bilimsel terime dair kavram yanılgısını ortadan kaldırmış olacağız; bu bile bizi mutlu edecektir.

Teori (Kuram) Nedir?

Öncelikle bu cümleyi kuran insanlar, esasında; bilimde kullanılan bir kavramın anlamının, bu kavramı günlük hayatta kendilerinin kullanımından farksız olduğunu düşünür. İşte iplerin koptuğu yer; tam da burasıdır. Akılda tutulması gereken en önemli şey -ve yazımızın da konusunu oluşturacak şey-; Günlük hayatta kullanılan "Teori" kelimesinin tanımı, bilimsel tanımdan farklıdır. Yaygın kullanımda, teori kelimesi genellikle "tahmin", "düşünce" ya da "özsezi" anlamında kullanılır. Ancak, bilimsel kavramlarda ise durum böyle değildir. Bilimsel literatürde: Teori; mevcut koşulların bazı özelliklerinin açıklanmasıdır ve bilimsel teoriler için temelde üç gereklilik söz konusudur: - Delillerle desteklenir. - Test edilebilir ve yanlışlanabilir. - Yeni tahminler oluşturmak için kullanılabilir. 

Teoriler Bilimsel Delillerle Desteklenir

İlk gerekliliğin de gösterdiği üzere; bilimdeki "teori" kelimesi, bir "tahmin", "önsezi" ya da buna benzer bir anlama gelmemektedir. Oysa, bilimde kullanılan teori kavramı; delillerle güçlü bir şekilde desteklenmiş bilimsel açıklamalara verilen isimdir. Ve biraz olsun bilim eğitimi almış bir kimse çok iyi bilir ki; bir bilim insanı, bir objenin ya da olayın sebeplerini açıklamak istediğinde, önce gözlem yapar, gözlemlerine ve bilgiye dayalı bir tahminde (educated guess) bulunur ve bu tahmine hipotez denir -burada hipoteze dair de kavram yanılgılarını yıkmış olmayı umut ediyoruz--. Kurulan bu hipotez; sonrasında, deneylerle ve gözlemlerle test edilir ve ancak ve ancak yeteri kadar delille desteklenir ve konu edildiği testleri tekrar tekrar geçebilirse, teoriye dönüşür.

Evrim Teorisi, işte bu standartları başarıyla geçerek: doğal dünyanın yaklaşık 200 yıldır süren bilimsel çalışmalarındaki hiçbir testte başarısız olmamıştır ve dahası sürekli olarak da teoriyi destekleyen deliller artmaktadır.

Bilimin, yapısı gereği işleyişine fizikten örnek verelim: Fizik yasası, evrendeki bir olayın açık bir saptamasını yapar. Örneğin Enerjinin Korunumu Yasası (Yalıtılmış bir sistemdeki toplam enerji miktarı değişmez) veya Coulomb Yasası (Elektrik yüklü iki nesne, birbirlerine yüklerinin çarpımı ile doğru orantılı, aralarındaki uzaklığın karesi ile ters orantılı kuvvet uygular) ya da Newton’un Evrensel Çekim Yasası gibi. Fizik kuramı ise evrende gerçekleşen olayların ardındaki mekanizmaları, süreçleri, neden-sonuç ilişkilerini (bütünüyle veya kısmen) açıklar. Kuramın deneysel destek bulması, o kuramın ilgilendiği yasanın işlemesini sağlayan sürece ilişkin kuramsal tahminleri doğrulamış olur. Ama yasa yasadır, kuram da kuram. Deneylerle yanlışlanan kuramlar tarihe gömülürken, doğrulananlar güvenilirlikleri ile bilim dünyasında var olur ama “yasaya dönüşmeleri”nden söz edilemez. Çünkü zaten bir yasanın ardındaki sürece istinaden kurulmuşlardır. Örneğin Newton, Çekim Yasası ile kütlelerin birbirini çektiğini ortaya koydu. Fakat neden ve nasıl bir mekanizma sonucu çektiklerine ilişkin açıklama, Einstein’ın Genel Görelilik Kuramı ile geldi.

Test Edilebilir ve Yanlışlanabilir

Gelelim ikinci gerekliliğimize: Bilimsel bir teori; -en azından temelde- test edilebilir ve yanlışlanabilir olmalıdır. Yanlışlanabilir olmalıdır evet. Bilimin doğasında yanlışlanabilirlik vardır ve bilimi değerli kılan gerçeklerden birisi de budur. Bilim yanlışlanabilirdir, ancak bilimi yanlışlayacak olan da bilimin kendisidir. Eğer ki; bilimsel bir hipotezi yanlışlayabilecek bir bilimsel test varsa ya da yanlış olduğunu gösterebilen bilimsel bir veri varsa (tek bir veri dahi olsa) o hipotez bilimsel literatürde "teori" adını alamaz. Evrim işte bu gereklilikleri karşılayarak teori ünvanını almıştır. Örneğin; her bir yeni fosil ya da tür keşfi; evrimin bir testidir. Eğer ki; yeni keşfedilen bir tür, tüm canlıları sınıflandırmak için kullanılan "iç içe ağaç" kalıbına uymuyorsa ya da kaya tabakalarında bulunan bir fosil bu ağaçta bulunan diğer örneklerden büyük oranda farklıysa, Evrim Teorisi işte tam bu sırada büyük oranda değişebilir.

Teoriler Yeni Tahminler Oluşturmak İçin Kullanılabilir

Son gereklilik: Bilimsel teori, gelecekte yapacağımız yeni keşiflere dair bir tahmin oluşturmada kullanılabilir. Herhangi bir insan bir dizi gerçekliği açıklayan bir hipotezi yeniden düzenleyebilir; yani, biz bu hipotezin organize ilkelerini alabilir ve bu ilkeleri yeni bir delilin ya da henüz bilinmeyen bir fenomenin varlığını ortaya çıkarmada kullanabiliriz. Eğer böylesi tahminler yapılamıyorsa, ya da yapılabiliyor ancak yanlış olduğu gösterilebiliyorsa, demek ki; hipotezimiz, teori kualifikasyonlarını karşılamıyordur ve reddedilmelidir. Evrim, inanılmaz bir tahmin yetisini elinde bulundurur --evrimin gelecekte nasıl olacağına dair bir tahmin geliştirmek olarak anlaşılmasın, çünkü bu durum henüz tahmin edilemeyen birçok şans faktörüne dayanıyor, fakat yeni keşiflerin hayat ağacına nasıl yerleşeceğine dair tahminler olarak ele alınabilir.

Örneğin, bir fosil serisine ait bir parçayı elimizde bulunduruyorsak, kaya kayıtlarında bu serinin diğer parçalarının da bulunacağına dair güvenilir bir tahmin geliştirebiliriz. Küçük bir örnek olması açısından; 1997 yılı Ocak ayında Talk Origins'de modern karıncaların atalarının nerede bulunabileceğine dair örnek bir tahmin. Burada da daha sonradan doğrulanan tahminlerin bir listesini görebilirsiniz. Öte yandan, madem kavram yanılgılarını ele almaya başladık; uzun süredir yazmayı düşündüğümüz bir başka büyük yanılgıyı da bu yazımız içerisinde ele alalım.

Teori ve Kanun (Yasa)

"Teoriler daha fazla bilim insanı tarafından kabul edilirse kanun/yasa olurlar"
"Teoriler kanıtlanırsa, kanun/yasa olurlar."

İki cümle de tamamen yanlıştır! Öncelikle bilimsel teori ve bilimsel yasa kavramları birbirlerinden farklı kavramlardır. Bilimsel yasalar; doğal dünyanın bazı özelliklerinin tanımıdır, yani bilimsel yasalar tanımlamalardır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere; teoriler ise doğal dünyanın bazı özelliklerinin açıklamalarıdır. Yani, kanunlar/yasalar tanımlama (description), teoriler ise açıklamadır (explanation). Kanunlar doğal dünyanın bazı özelliklerini tanımlarken, bu özelliklerin açıklamasını ise teoriler yapar. Örneğin, Newton'ın Yerçekimi (Kütleçekimi) Yasası şunu söyler; iki nesne arasındaki çekim kuvveti, bu nesnelerin kütlelerinin çarpımıyla doğru orantılı, aralarındaki uzaklığın karesiyle de ters orantılıdır. Yani yasa; olan durumun ne olduğunu söyler (tanımlar), fakat yerçekiminin neden olduğunu ya da nasıl işlediğini açıklamaz. Oysa, yerçekiminin (kütleçekimi) teorisi ise, örneğin; Einstein'ın Genel Görelilik Teorisi; bu durumun neden/niçin meydana geldiğini açıklar. Astronomideki Hubble Yasası şunu söyler; astronomik nesnelerden gelen -gözlemlenen- kırmızıya kayan ışık; bu nesnelerin Dünya ile arasındaki mesafeyle orantılıdır; Büyük Patlama Teorisi ise; evrenin genişlemekte olduğunu söyleyerek bu gözlemi açıklar. Biyolojideki, Mendel'in Kalıtım Yasaları; özelliklerin (karakterlerin) anne ve babadan yavrulara nasıl geçtiğinin belirli örgülerini tanımlarken, moleküler genetik teorileri; bu gözlemleri, kromozom, gen ve DNA yapılarına dayandırarak açıklar. Yani; teoriler daha fazla delille desteklendiğinde yasa haline gelmezler. Bilakis, teoriler ulaşılabilen "en yüksek" noktadır ve bilimin her alanında teorilere ulaşma gayesi vardır. Eğer ki; bilim, yalnızca yasaların keşfedilmesini içerseydi, bazen aşağılamak için kullanılan bir deyim olan "pul koleksiyonculuğu" aktivitesi olarak kalırdı: Doğal fenomenleri, onları açıklamaya dair herhangi bir çaba göstermeden listele gitsin.

Öte yandan, genellikle bilim insanları tarafından ifade edilmemiş olsa da; yaşayan organizmaların zamanla değiştiğini ifade etmek için "Evrim Yasası" kavramı kullanılabilir. Bu değişim; hem fosil kayıtlarında hem de günümüzde bir jenerasyondan bir diğerine gözlemlenebilir. Evrim Teorisi; bu genel örüntünün yanı sıra, canlı organizmaların rastgele mutasyonlar ve doğal seçilimden kaynaklı olarak farklı üreme başarılarını deneyimlediğini söyleyerek belirli ayrıntıları açıklar. Ve dahası, evrimi destekleyen deliller o kadar güçlüdür ki; biyologlar, evrimi; genellikle sorgulanamaz ve açık bir gerçeklik (Güneş Merkezlilik ya da Yerçekimi gibi ) olarak isimlendirir. Böylece de; evrim hem teori hem de bir gerçek olarak ifade edilir.

Uygulanabilen her testi başarıyla geçmiş, güçlü delillerle desteklenmiş, çok sayıda doğrulanmış tahmin yapabilmede kullanılmış, dünyanın bazı özelliklerinin bir açıklaması: İşte evrimin durumuna dair tutarlı bir tanımlama. Yani evrime karşı bir argüman olarak "yalnızca bir teori" söylemi; evrime karşı değil esasında evrim için bir argümandır. Yalnızca çok güçlü, test edilmiş bilimsel düşünceler bu ünvanı elde ederler.

Son olarak, bu yazımız kapsamında da ifade ettiğimiz gibi; evrimi, "yalnızca bir teori" olarak isimlendirmek geçerli bir itiraz değildir, fakat evrimi daha da saygın yapan bir tanımlamadır. 207. yaş gününde, bir kez daha; iyi ki doğdun Charles Darwin ! Doğal seçilimin bütün aydınlığı ve berraklığıyla evrim yürüyor diyerek bitirelim.

Her bilim dalının olgular, süreçler ve alana ait kavramlar için kendi terminolojisi bulunur. Bir terim bir nesne ya da bireye -mitokondri, kromozom, çekirdek, gri kurt, Japon böceği- işaret ettiğinde, genellikle bir sorun yaratmaz. Ancak daha heterojen olgu ya da süreçler, daha büyük terim sınıflarıyla karşılanırlar. Rekabet, evrim, tür, uyum, niş, melezleşme, varyete gibi terimler biyolojide kullanılanlardan bazılarıdır. Bu terimler bu alanda çalışanlar tarafından aynı şekilde anlaşıldığında yararlı olacaktır ve bunun böyle olması, aslında zorunludur. Ancak, bilim tarihinin çoğunlukla gösterdiği gibi, durum böyle değildir ve sonuç yanlış anlama ve uyuşmazlıklardır. Pratiğin içindeki bilim insanı dille ilgili üç tip sorunla karşılaşmaktadır.

Birincisi, bir terimin anlamı konuyla ilgili bilgi arttıkça değişebilir. Anlamlarda bu gibi değişikliklerin olması şaşırtıcı değildir; çünkü bilimsel terimler genellikle günlük dilden ödünç alınmakta ve günlük kullanımın tüm belirsizlik ve eksikliklerini taşımaktadır. Modern fizikte kullanılan güç, alan, ısı vb. gibi terimler önceki dönemlerde işaret ettiklerinden tamamen farklı anlamlar taşımaktadır. Modern moleküler biyoloğun kullandığı baz çiftleri ya da nükleotitlerin sıralanışı, ekzon ile intron ve diğer ayrıntılarıyla birlikte karmaşık gen, ilk zamanlardaki "ipe dizili boncuklar" olarak ifade edilen gen kavrayışından ve hatta H. J. Müller'in çok daha kapsamlı olan gen kavramından tamamen farklıdır.

Ancak, 1909'da Johannsen tarafından ilk kez ortaya atılan "gen" sözcüğü halen bu birimi tanımlamak için kullanılmaktadır. Hemen hemen tüm bilimsel terimler belirli ölçüde değişiklik geçirdiği için, anlamda küçük farklılık içeren yeni terimlerin ortaya atılması büyük karmaşaya neden olacaktır; bu nedenle yeni terimler gerçekten köklü değişiklikler için kullanılmalıdır. Aslında, teknik terimler yeni bulguları içermeyi mümkün kılacak biçimde, hatırı sayılır ölçüde "açıklık" taşımalıdır.

Pratiğin içindeki bilim insanı için ikinci sorun, belirli bir olgu ya da sürece ait bazı terimlerin farkında olunmadan tamamen farklı bir olgu veya sürece aktarılmasıdır. T. H Morgan'ın De Veries'in "mutasyon" terimini genetik malzemede ortaya çıkan her çeşit ani değişim için kullanımı buna çok güzel bir örnektir. De Veries'e göre mutasyon bir anda yeni bir tür ortaya çıkaran evrimsel bir değişimdi ve genetik değil, evrimsel bir kavramdı. Morgan'ın mutasyonlardan anladığının De Veries'in mutasyonlardan anladığıyla aynı şey olmadığını kavramak, genetikçi olmayanların 30-40 yılını almıştır. Belirli bir şeyi adlandırmada az ya da çok evrensel bir kullanımı olan bir terimin başka bir şey için kullanılMAması, bilim dilinin temel ilkelerinden biridir. Bu kuralın çiğnenmesi daima karışıklığa yol açar.

Belki de en çok kafa karıştıran ve en sık rastlanan durum, farklı birçok olgu için aynı terimin kullanılmasıdır. Felsefe literatüründe çok sık rastlanan bir şey, bazı terimlerin incelenmesinde fazlasıyla mantıksal bilgiçlik yapılması, ancak bir terimin olası heterojenliği üzerinde şaşırtıcı biçimde çok az durulmasıdır. Örnek olarak, en az dört tane tümüyle farklı süreç için kullanılan "teleolojik" terimi, yine dört ayrı olayı anlatan "grup" terimi, çok farklı üç süreç ya da kavram için kullanılan "evrim" terimi ve anlamı sürekli değişen "Darwincilik" terimi verilebilir.

Terminolojik belirsizlik, biyoloji tarihinde zaman zaman vahim sonuçlar doğurmuştur. "Varyete" teriminin zoologlar ve botanikçilerce farklı anlamlarda kullanılışını fark etmemesi Darwin'i, tür ve türleşmenin niteliğiyle ilgili tümüyle yanılgıya düşürdü. Benzer bir yazgıyı Gregor Mendel de yaşadı. Çaprazladığı bezelye türlerinin doğasından emin değildi ve o da, birçok bitki ıslahçısı gibi heterozigotlara "melezler" dedi. Bulduğu yasaları gerçekte asıl tür melezleri olan "başka" melezleri kullanarak doğrulamayı denediğinde başarısız oldu.

Sonuç olarak, birbirinden tümüyle farklı iki biyolojik olgu için aynı "melez" teriminin kullanımı, Mendel'in sonraki araştırma çabalarına engel olmuştur. Anlamları farklı olduğu halde söylenişi aynı olan bu gibi terimlere getirilen en pratik çözüm, farklı öğeler için farklı terimlerin benimsenmesidir. Terimlerde iki anlamlılığın karışıklık yaratma olasılığının bulunduğu her durumda söz konusu her bir terim için kesin tanımlar önerilmelidir. Adlandırılan kavram ya da olgu anlam değişikliğine uğrarsa tanım gerektiği biçimde yeniden düzeltilmelidir.

Bilimde kullanılan birçok terimin tanımı, bilginin artışına bağlı olarak sürekli değişikliğe uğramaktadır. Örneğin fiziki bilimlerdeki hemen hemen her temel terim tekrar tekrar tanımlanmıştır. Çoğu felsefeci tanım getirme konusunda oldukça isteksiz görünmektedir ve belki de bu, felsefe literatüründe çok sayıda iki anlamlı terim bulunmasını açıklar. Bu isteksizliğin nedeni, "tanımlama" (definition) teriminin klasik felsefe literatüründe, skolastik gelenekten kalan ve özcülüğün ilkeleriyle temellenen özgül bir anlama sahip olmasıydı.

Öyle görünüyor ki pek çok felsefeci "izah" terimini pratiğin içindeki bir bilim insanının tanımlama dediği şey için kullanmaktadır. Açık tanımlamalara gereksinim öyle belirgindir ki, çok sayıda felsefecinin tanım yapmaya niçin bu kadar karşı olduğunu anlamış değilim. Tanım yapmaya en fazla karşı olanlardan biri olan Popper, Unended Guest (1974) (Bir Entelektüelin Yaşamöyküsü: Bitmeyen Arayış) adlı özyaşam öyküsünde, niçin bu görüşe sahip olduğuna açıklık getirdi. Gençliğinde çok erken bir dönemde, "sözcükler ve onların anlamları konusunda asla tartışmaya girmemek gerektiğini, çünkü bu gibi tartışmaların yanıltıcı ve anlamsız olduğunu" öğrendiğini söyler. Sonraki okumalarında "sözcüklerin, özellikle de tanımların önemine inanmanın neredeyse evrensel olduğunu" keşfettiğinde ise hayrete düştüğünü ifade eder. Popper bunun özcülüğün gücünün bir sonucu olduğunu belirtir.

Spinoza'nın yazılarını okuduğunda ise bunları, "öznel, anlamsız ve dolambaçlı tanımlarla dolu" bulduğunu dile getirir. Popper bu noktada, karşı olduğu şeyi açıkça ortaya koymaktadır. Sözcüklerin tanımlarını ortaya serip bunları mantık kıyaslamalarında kullanmak, mantıkçıların oynadığı bir oyundur. Popper, bilim insanının açık bir tanım talep ettiğinde tamamen farklı bir şeyden söz ediyor olduğunu gözden kaçırmaktadır. Bilim insanı, iki anlamlı sözcüklerin ayıklanmasını ister. Daha ileri bilimsel gelişmeler bir kavram ya da sürecin tanımının eksik veya yanlış olduğunu gösterirse bu tanım değişmek zorundadır ve değiştirilecektir. Bununla birlikte her zaman açık ve net tanımlar olmaksızın, kavram ve kuramların açıklığa kavuşmasında herhangi bir ilerleme mümkün değildir. Pratiğin içindeki bir bilim insanı olarak, felsefecilerin tanımlamalara duydukları nefreti bırakıp, kullandıkları terimlerin sadece bir nesneyi mi yoksa heterojen bir karışımı mı ifade ettiğini kusursuz tanımlarla sınamaları gerektiğini düşünüyorum. Bu, felsefe literatüründe mevcut çok sayıda çelişkiye son verecektir.

- Ernst Mayr (Biyoloji Budur)

Kaynak ve İleri Okuma
  • Rhodes, G. and Schaible (1989). Fact, law, and theory: Ways of thinking in science and literature. Journal of College Science Teaching, 18(4), 228-232 & 288
  • Horner, J. K. & Rubba, P.A. (1978) The myth of absolute truth. The Science Teacher, 45 (1), 29-30.
  • Horner, J. K. & Rubba, P.A. (1979) The laws are mature theories fable. The Science Teacher, 46 (2), 31.
  • American Association for the Advancement of Science (1993). Benchmarks for science literacy. New York: Oxford University Press
  • Camphell, J. (1968). What is science? New York: Dover Publications.
  • Carey, S. S. (1994). A beginners guide to scientific method Belmont, CA: Wadsworth Publishing Company.
  • Pearson,. K. (1937). The grammar of science. London: Dutton.
  • Sonleitner, F. J. (1989, Nov/Dec). Theories, laws and all that. National Center for Science Education, Newsletter, 9(6), 3-4.
  • Galus, P. J. 2003. A testable prediction. The Science Teacher, 70(5):10.
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir