Post Author Avatar
Gürkan Akçay
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör

Vücudumuz, yiyeceklere, mideye ulaşmalarına daha çok varken dahi tepki verebilir. Tat, koku, hatta yiyeceklerin görülmesi bile, fizyolojik bir tepkiyi tetikleyerek, besin maddelerinin sindirimini ve emilimini sağlamak için gerekli olan çeşitli enzimleri uyararak bağırsaklarımıza bir "yemlemede" bulunabilir. Bu durum, "sefalik tepki" olarak isimlendirilir ve sinir sisteminin genellikle bilinç kontrolünde olmayan (otonom sinir sistemi) bir parçası tarafından yönlendirilir. Yani, bu refleksi tetiklemek için besinlerin gerçekten tüketilmesine gerek yoktur.

Tahmin edeceğiniz üzere; çiğneme ve besinleri tükürme davranışı da, kişinin metabolizma hızını değiştirmesinin yanı sıra sindirim enzimleri, insülin ve mide asidi salgısını arttırarak bu tepkiyi aktifleştirir. O halde birkaç soru soralım: Örneğin; sefalik tepki sırasında vücudumuzda ne gibi değişiklikler meydana gelir? Yeme bozukluğu bulunan --çiğneme ve tükürme davranışı gösteren-- insanlarda bu tepkiler değişmiş durumda mıdır? Eğer değişiyorsa, nasıl? Çiğneyip tükürmeyi bir davranış haline getirmenin uzun vadede herhangi bir etkisi var mıdır?

Elbette ki, bu sorular son derece geniş ve kapsamlı cevaplar gerektirir. Çerçeveyi biraz daha daraltmak adına, iştah kontrolünden sorumlu iki hormonu yakından inceleyelim: Ghrelin ve obestatin. Ghrelin ve obestatin, her ikisi de (büyük oranda) midemiz tarafından salgılanan ve beynimizi etkileyen hormonlardır. Ghrelinin, birçok nörolojik fonksiyonu (örneğin; stresten kaynaklı depresyona karşı tamponlama görevi gibi) olmasına karşın, asıl olarak bize "acıktım, hadi bir şeyler yiyelim" dedirten hormondur. Sefalik evrede salgılanan ghrelin hormonu, beslenmeyi çeşitli şekillerde teşvik edebilir.

Ghrelin hormonu, kan yoluyla beynimizin beslenme düzeninden sorumlu sorumlu bölgelerine taşınır. Hormon, beynin bu bölgelerinde açlığı tetikleyen ve yiyecek arama davranışlarını ortaya çıkaran özel reseptörlere doğrudan etki eder. Yani, insanlara suni ghrelin verilmesi, yoğun bir açlık hissi uyandırılması için yeterlidir. Ghrelin hormonu, aynı zamanda yiyecekleri daha çekici bir hale sokabilir. Bunu da şu şekilde gerçekleştirir; yiyeceklerin kokusu, tadı ve görülmesi sonucu beynimizin ödül merkezini uyararak dopamin salgılanmasına neden olabilir. Böylece, yüksek kalorili "ödül" yiyeceklerin zevkini arttırmada merkezi bir rol üstlenebilir. Sonuç olarak, ghrelin, sindirim yolu üzerinde doğrudan bir etki bırakarak, midenin "doluluk" sinyalini bastırıp aşırı yemek yemeyi teşvik edebilir.

Öte yandan ikinci hormonumuz, obestatin ise görece yeni keşdefildiğinden üzerine pek fazla araştırma yoktur. Ancak, obestatin --çok basit bir ifadeyle--, ghrelinin yiyecek alımı konusundaki etkisine, açlık hissini "frenleyen" bir yöntemle zıt biçimde etkiler oluşturur.

2008 yılında, Biological psychiatry'de yayımlanan bir çalışmada, anoreksiya nevroza (AN) --yeme bozukluğu-- olan hastaların; yiyecekleri çiğneme, tatma ve tükürmelerine izin verildiğinde gizli ghrelin ve/veya obestatin seviyelerinin kontrol grubundan farklı olup olmadığına odaklanıldı. Bunu test edebilmek için de, araştırmacılar, anoreksiya nevroza sahibi 8 kadın ile aynı yaş grubundan 8 sağlıklı kadını deneylerine dahil ettiler. Aç geçirilen bir gecenin ve standardize bir kahvaltının ardından, araştırma ekibi, katılımcılara %67 oranında karbonhidrat, %13 oranında protein ve %20 oranında yağ içeren bir öğle yemeği sundular. Çiğneme ve kontrollü bir biçimde tükürmenin sağlandığı bir ortamda, katılımcı kadınlardan; çiğnemeden ve tükürmeden önce 5 dakika boyunca yiyeceklere bakmaları ve koklamaları istendi. Analiz için, her bir katılımcıdan, yiyecekleri çiğneyip-tükürmeden önce ve sonra kan örneği alındı ve katılımcılardan, yeme davranışlarını ölçen bir ölçeği "Three Faktor Eating Questionnare -(TFEQ)" doldurmaları istendi.

Araştırma Sonuçları

  1. Anoreksiya nevroza sahibi insanlar, kontrol grubuna kıyasla çiğneme ve tükürmeden önce ve sonra daha yüksek bir ghrelin seviyesine sahip. Her iki grup da, 30 dakikalık bir çiğneme ve tükürme davranışında ghrelin seviyesinde ani bir artış sergiledi, ancak anoreksiya nevroza sahibi kadınlar, ghrelin seviyesinde kontrol grubuna kıyasla çok daha yüksek bir seviyeye ulaştı.
  2. Anoreksiya nevroza sahibi kadınlar, kontrol grubundaki kadınlara kıyasla daha yüksek bir obestatin seviyesine sahip ve çiğneme ve tükürmeden sonraki 30 dakikada kanlarındaki obestatin seviyesinde daha keskin bir düşüş gösterdiler.
  3. Kan şekeri seviyeleri, çiğneme ve tükürmenin ardından belirgin bir farklılık göstermedi. Öte yandan anoreksiya nevroza sahibi kadınlar ve kontrol grubundaki kadınlar arasında çiğneme ve tükürmenin öncesi ve sonrasında kan şekeri seviyesinde bir farklılık görülmedi.
  4. Çiğneme ve tükürmenin sonrasındaki ghrelin seviyeleri, tüm kadınlarda TFEQ 2 faktörüyle, anoreksiya nevroza sahibi kadınlarda ise TFEQ 3 faktörüyle korelasyon gösterdi.

Peki Bu Ne Anlama Geliyor?

Sağlıklı kadınlarda, çiğneme ve tükürme, ghrelin seviyesinde bir artışa, obestati seviyesinde ise eş zamanlı bir düşüşe neden olabilir. Yukarıda da bahsettiğimiz üzere; ghrelin, açlık ve yiyecek arayışını teşvik ederken, obestatin ise tam tersi etkiler oluşturur. Bu hormonal değişimler, yiyecek alımının başlamasını teşvik ederek hoşa giden gıdaların varlığında vücudun normal tepkisini ortaya koyuyor olabilir. Bu düşünce de, artan ghrelin seviyelerinin, yemek yeme kontrolünü kaybetme eğilimini ölçen TFEQ 2 faktörüyle ilişkili olmasıyla destekleniyor.

Anoreksiya nevroza sahibi kişilerde, her iki hormonun (ghrelin ve obestatin) temel seviyeleri de artış göstermiş ve çiğneme ve tükürmeye dair hormonal tepkiler önemli oranda artmıştır. Ghrelin artışının ve obestatin düşüşünün bu güçlenmesi, çiğneme ve tükürmenin sonrasındaki en az 30 dakikalık açlık sinyalinin bir sonucu olabilir. Bu da, anoreksiya nevroza sahibi kadınlarda, açlığı ölçen TFEQ 3 faktörü ile gelişmiş ghrelin seviyeleri arasında bir korelasyon gösteren yeme davranışı verileri tarafından desteklenmektedir. Dolayısıyla, çiğneme ve tükürme davranışının, anoreksiya nevroza sahibi kadınlarda açlık seviyelerini arttırıyor olabileceğini ve bunun da yeme üzerindeki kontrol yetersizliğine yol açabileceğini söyleyebiliriz. Bu durum, hastaların gıda alımı üzerindeki sıkı kontrolünü engelleyebilir ve daha fazla çiğneme ve tükürme (veya aşırı yeme) davranışını geliştirebilir ve bu da aşağıya doğru sürekli bir düşüşle sonuçlanabilir.

Araştırma ilginç sonuçlar ortaya koyuyor olsa da, bazı problemler olduğunu söylemekte fayda var. Öncelikle, katılımcılar, yiyecekleri bilinçsiz bir biçimde yutmuş olabilir --deney sırasında bir hemşire çiğneme ve tükürme oturumunu izlemiştir--, ancak beslenme sırasında artış gösteren fakat çiğneme ve tükürme sırasında stabil kalan --ince bağırsak tarafından salgılanan-- kolesistokinin seviyelerine de bakılması, daha subjektif bir ölçümü mümkün kılabilirdi. İkinci olarak, katılımcı sayısı oldukça düşüktür, dolayısıyla, büyük bir toplama ilişkin genelleme yapabilmek adına yeterli midir, işte bu kısım tartışmalıdır. Ve son olarak, araştırmanın kontrollü bir ortamda çiğneme ve tükürme davranışı gösteren anoreksiya nevroza sahibi insanlara baktığını da söylemeliyiz; bu hastalara deney dışında çiğneme ve tükürme davranışını yapıp yapmadıkları araştırmacılar tarafından sorulmamıştır. Ancak şunu güvenle söyleyebiliriz ki; kronik çiğneme ve tükürme davranışı, vücudun tepkisini bir şekilde değiştirebilir.

Sonuç itibariyle, araştırma, anoreksiya nevroza sahibi insanların çiğneme ve tükürme sonrasındaki ghrelin ve obestatin tepkilerinde güçlenme görüldüğünü ve bunun da açlık ve yeme üzerindeki kontrolü kaybetme konusunda güçlü bir faktör olabileceğini, nihayetinde de daha fazla çiğneme ve daha fazla tükürme ve/veya doldur boşalt davranışına yol açabileceğini ortaya koyuyor.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir