Post Author Avatar
Gürkan Akçay
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör

"Birileri bugün tersinden uyanmış."

Gün içerisinde bazen bizzat öznesi, bazen muhatabı, bazen de tanığı olduğunuz bu iğneleyici yorumu muhtemelen duymuşsunuzdur. Davranışların kabalığını tanımlayan bu cümle ile aslında kişinin moduna yani duygudurumuna dair bir göndermede bulunulur.

Modumuz, nasıl düşündüğümüzü ve çevremizi nasıl yorumladığımızı etkileyen bir zihnimizin kısa süreli bir "düzenidir."Duygusal atmosferimizi etkileyen her şey, davranışlarımızı da etkileyebilir. Günlük yaşamımızda pek çok olay modumuzda değişimler meydana getirebilir. Uykumuz, hormonlarımız, soluk alış-verişimiz, dahası hava durumu bile modumuz üzerinde etkilerde bulunur. Peki modumuzun şekillenmesinde beyin ne gibi bir rol üstleniyor?

Limbik Sistem

Duygudurumumuzdan sorumlu birçok bölge, beynin en ilkel parçalarına yani insan türünün ilk geliştirdiği yapılara kadar uzanmaktadır. Dolayısıyla, duygudurum; evrimsel olarak önemlidir.

Örneğin, somurtkan bir ifade takınmak avantajlı olabilir ve detayları görebilmek için görüşümüzü keskinleştirdiği de ortaya konulmuştur. Ancak, görünüşe göre, beyin; genel olarak hafif derecede olumlu bir zihin çerçevesi sağlamaya yönelik çalışıyor. İyi bir duygudurum halinde olmak, bizi yeni deneyimler aramaya daha yatkın kılarken, yaratıcı, planlı, üretken olmaya uygun ve değişen koşullara uyum sağlayabilir bir hale sokuyor.

Dış dünyayı anlamlı kılmak ve işlemek için bir araya gelip çalışan bölgeler ağından oluşan limbik sistem, modu destekleyen en ilkel ve başlıca beyin ağlarındandır.

Nörotransmitterler, örneğin; serotonin ve dopamin gibi, beyin ağı boyunca sinyaller götüren "kimyasal kuryeler" gibi kullanılır. Beyin bögeleri, bu sinyalleri alır ve bizim; nesneleri ve durumları tanımamıza, davranışa rehber görevi üstlenen duygusal bir değer atamamıza ve anlık risk ya da ödül değerlendirmeleri yapmamıza neden olur.

Limbik sistem, beynin alt kısmında (en geniş ve en yeni kısmı) bulunan, duygularımızı kontrol eden ve düzenleyen bir yapıdır. Hipotalamus, hipokampus ve amigdala gibi parçalardan oluşur.

Badem şeklindeki amigdala, olaylara ve hafızalara duygusal önem bağlamakta görev alır. Amigdalanın duygularla ilişkisi, 1939 yılında, maymunlarda yapılan bir deneyde amigdalası çıkarılmış maymunların tuhaf davranış örgüleri göstermesiyle fark edilmiştir. Amigdalası çıkarılan maymunlar, korkusuz davranmaya başlamış, hiperseksüel davranışlar sergilemiş ve duygularından arınmıştır.

Hipokampus ise, davranışlarımızın duygularımızla uyumlu olduğunu hatırlatır. Beynimizde bilgi depolamak için, kritik bir beyin bölgesi olan hipokampusümüze dayalı haldeyizdir. Hipokampus olmaksızın, geçmişi olmayan boş bir sayfa gibiyizdir.

Beynin bu C-şeklindeki bölgesi, amigdalaya son derece bağlı haldedir. Bir deneyim sırasında, bu iki beyin bölgesi birlikte çalışır ve farklı duyularımızdan gelen bilgileri birleştirir. Sonuç olarak da, deneyimler, duygularla iç içe geçer. Bu yüzden, son derece duygusal bir olay meydana geldiğinde, amigdalanız, bu duygusal içeriği algılamanıza yardımcı olur ve hipokampusünüz de yaşanan olaydaki bütün detayları işler. Sonradan bu kadar fazla detayı muhtemelen hatırlamazsınız, ancak ne kadar güzel bir zaman geçirdiğiniz konusunda hislere kapılırsınız. Örneğin, eğer çok iyi hissederseniz, çiçeklerle kuşanmış bir yolda koşmak isteyebilirsiniz. Eğer kötü hissederseniz de, melankolik müzikler eşliğinde ızdırabınızı yaşayabilirsiniz. Hipokampusün, kronik depresyon hali yaşayan insanlarda daha küçük olduğu ortaya konulmuştur.

Limbik sistem, aynı zamanda da, modumuzla paralel biçimde biyolojik fonksiyonlarımızı da düzenler. Örneğin, kalp atışlarının hızlanması, seksüel isteğe bağlı olarak terleme hali gibi pek çok biyolojik tepkimiz, modumuzdan etkilenir. Oldukça eski ve ilkel olmasına rağmen, limbik sistem, günlük yaşamda, düşünce ve davranışımızı koordine eden bazı yeni ağlar tarafından kontrol edilir.

Rakip Ağlar

Araştırmacılar, görece daha yeni beyin ağlarına dair incelemeler yürüterek beynin modu nasıl kontrol ettiğini anlamaya yönelik çalışmalarını sürdürüyorlar. Yapılan pek çok çalışma ise, iki özel ağ yapısını ortaya koyuyor: Otobiyografik Hafıza Ağı ve Bilişsel Kontrol Ağı.

Otobiyografik hafıza ağı, kişisel hafızalar ve kendi üzerine düşünmeyi de içeren kendimizle ilgili bilgiyi işler. Bu ağdaki kilit merkezler; beynin ön kısmında bulunan prefrontal korteksin içindeki beyin bölgelerini, hipokampusü, limbik lobun üst kısmı olan arka singulat korteksi ve frontal lobun arkasında bulunan ve mental imgelemler için önemli olan paryetal bölgeleri içerir.

Bilişsel kontrol ağı ise, dikkatimizi ve konsantrasyonumuzu koordine eden ve böylelikle üzerinde olduğumuz görevleri tamamlamamızı sağlayan bölgeleri bağlar. Bu ağ sistemi; soğuk, duygusuz, rasyonal düşünce için özelleşmiş singulat korteksin ön bölgesi ve dorsolateral prefrontal korteksten oluşan bir devreyi içerir.

Bu iki ağ yapısı arasında "gergin bir ilişki" vardır. Otobiyografik hafıza ağınız, kendinizle ilgili düşüncelere daldığınızda devreye girer. Bu durum, görev odaklı bilişsel kontrol ağınızın devre dışı olmasına neden olur, böylelikle de odaklandığınız iş her ne olursa olsun tamamlama yetiniz azalır. Bu yüzden önemli bir iş üstündeyken dalgınlıklar yaşamanın işin aksamasına ve/veya başarısız olmasına yol açmasının nedeni budur.

Tersi biçimde, bilişsel hafıza ağı devreye girip, elinizdeki işe dikkatinizi verdiğinizde ise otobiyografik hafıza ağınız baskılanır. Bu durumu gündelik hayatımızda bazen kendi cümlelerimizle de ifade ederiz. Örneğin; her ne kadar söz konusu halin sinirbilimini bilmiyor olsak bile, bir işe tamamen odaklandığımızda; dikkatimizin yoğunluğunu betimlemek için "kendimi kaybettim" şeklinde yorumlarda bulunuruz. Bu durum otobiyografik hafızamızın baskılandığının, bilişsel kontrol hafızamızın ise devrede olduğunun edebi ifadelerinden birisidir.

Birbirine "rakip" gibi çalışan bu ağlar, düzgün biçimde çalışmadığında; psikiyatristlerin duygudurum bozuklukları olarak tanımladıkları durumlar ortaya çıkar.

Duygudurum Bozuklukları 

Duygudurum bozukluklarının başlıca iki tipi; sürekli mod düşüklüğü olarak karakterize edilen depresif bozukluklar ve aşırı duygusal veya duygusal düşüklük periyoduyla değişimli biçimde manik hal olarak ifade edilen bipolar bozukluklardır.

Depresif bozukluklarda, otobiyografik hafıza ağı, sıkışıp kalır. Bu durum, kişinin kendisi hakkında çok fazla düşünmesine --örneğin, aynı konu üzerinde düşünüp durmak, kendinden nefret etmek ve aşırı düşünceli olma durumları-- neden olur. Otobiyografik hafıza ağının bu denli yoğun çalışması, bilişsel kontrol ağında da kaçınılmaz baskılanmaya neden olur ve konsantrasyon eksikliği, kararsızlık ve uyuşuk düşünme halini ortaya çıkarır.

Depresif bozuklukların tedavisinde, transkranyal manyetik stimulasyon gibi bilişsel kontrol ağının daha iyi çalışmasını uyarmayı içeren teknikler kullanılır. Mevcut tedaviler, iki ağ sistemi ve limbik sistem arasındaki iletişimde nörokimyasalların normal seviyelere çekilmesini hedefler.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir