Post Author Avatar
Gürkan Akçay
Boğaziçi Üniversitesi - Yazar / Editör

İnsanlar, adalet duygusuna dair oldukça donanımlı canlılardır. Bu duygu; mümkün olduğunca, ailemiz ve kendimiz için avantajlı olabilecek şeyler aramaya yatkın olduğumuzu düşündüğünüzde; evrimsel açıdan oldukça şaşırtıcıdır. Fakat esasında, adalet hissi insanları sosyal açıdan birbirine bağlama noktasında oldukça yardımcı bir işleve sahiptir. İnsan işbirliği, karşılıklı özgecilik üzerine kuruludur; dolayısıyla adaletli davranmak durumundayız, çünkü bir gün o adalete bizim de ihtiyacımız olacaktır.

"Dava" isimli kurgu romanında Kafka; öldüğü güne dek ısrarla hukukun kapısını zorlayan, ama her defasında büyük kapılar, iri bekçilerce durdurulan adalet arayışındaki bir adamdan bahseder. Romanın kahramanı Josef K., öleceği gün; “Peki ama neden benden başka kimse bu kapıyı zorlamıyor?” der. Artık tanış olduğu bekçi, K.'ya; “Çünkü bu kapı senin için yapıldı. Sen buraya giremeyesin diye. Sen ölünce ben de çekip gideceğim," der.

Kafka’nın 1924'te kurguladığı “Dava” bugün için de güncelliğini koruyor. Aradan geçen yaklaşık doksan beş yıla karşın günümüzde de mahkemelerden,  beklenen adaletin gerçekleşmediği durumlar,  bize “adalet”’ le olan “dava”mızın hala sürmekte olduğunu işaret ediyor.

Peki adalet arayışı yalnızca türümüze özgü bir durum mudur? Diğer hayvanlarda da böylesi bir duygu evrilmiş midir? Diğer hayvanlar da tıpkı Kafka'nın romanındaki K. gibi "o kapıyı" zorlar mı?

Her ne kadar hayvanlarda adalet duygusunu gözlemleyebilmek zor olsa da, kurgulanan bazı deneyler; hayvanlar arasında adalet beklentisinin var olup olmadığına dair ipuçları sunma noktasında bizlere yardımcı oluyor. Bu deneylerden birisi de; "eşitsizlikten kaçınma deneyi"dir. Söz konusu bu deneyde, deneklerden birisi görevi başarıyla tamamladığı için ödüllendirilirken, diğer denek görevi başarıyla tamamladığında kendisine sevmediği bir "ödül" veriliyor.

Eşitsizlikten kaçınma deneyi için test edilen türlerden ilki kahverengi kapuçin maymunlarıydı. Maymunların bir jeton vererek ödül aldıkları deneyde, deneklerden birisine verdiği jeton karşılığında bir dilim salatalık verilirken, deneyin odak noktası olmayan diğer maymuna ise aynı görevde bir jeton karşılığında üzüm veriliyor. Kapuçin maymunları söz konusu salatalık ve üzüm olduğunda üzümü seçerler. Sürekli olarak salatalıkla "ödüllendirilen" maymun, diğer maymuna üzüm verildiğini fark edince elindeki her şeyi deneyi yürüten araştırmacıya atıyor ve kafesin demirlerine vurarak bir "protesto" uyguluyor.

Kapuçin maymunları, bir ödül elde etmek için göstermeleri gereken çaba miktarına dair herhangi bir haksızlık durumu söz konusu ise buna da çok hassastırlar. Ödül için "çalışmak" zorunda kaldıklarında ve deney ortaklarının, ödülü bir "hediye" olarak aldığını görebildikleri zaman, göreve katılmayı bırakırlar. Yani ortada bir adaletsizlik var ise, kapuçin maymunları "oyundan" çekilirler.

Şempanzeler, resus makakları ve uzun-kuyruklu makaklar da dahil olmak üzere diğer bir dizi primat türü de; eşitsizliğe karşı bazı davranışsal tepkiler sergiler. Primatlar dışında, oldukça sosyal olan iki memeli türü; köpekler ve farelerin de adaletsizliğe karşı hassas davranışlar sergilediği ortaya konulmuştu.

Adalet Yoksa, Oyuna Katılmaya da Gerek Yok

Peki ya memeli olmayan türler için ne söyleyebiliyoruz? Son yıllarda, kuşlarda yürütülen biliş çalışmalarında, kargagiller, genellikle birincil modellerdendir. Oldukça sosyal ve esnek bir sisteme sahip olan kargagiller; kuzgun, saksağan, kestane kargası gibi 120'den fazla türü içerisinde barındıran oldukça geniş bir ailedir. Örneğin; yetişkin kuzgunlar; bölgesel eşler halinde yaşarken, küçük kargalar; geniş topluluk halindeki gruplarda yaşar. Bazı türlerde, örneğin; leş kargalarında, sosyallik çevreye dayalıdır. Bazı çevrelerde erkek-dişi çiftleri halinde üreyebilirken, diğer bölgelerde kooperatif gruplar halinde üreyebilirler.

Farklı karga türlerinde, doğal işbirliğinin çeşitli formları gözlemlenebilir. Saldırı gibi durumlarda birbirlerine yardım eden kargalar ; yiyecek gibi bazı kaynakları ve avcıları hakkındaki bilgileri de birbirleriyle paylaşabilirler. Bu yüzden, kargagillerin vahşi doğada işbirliği yaptıkları göz önüne alındığında, aralarında bir adalet ya da adaletsizlik duygusunun da görülmesini bekleriz.

Bu durumu gözlemlemek amacıyla, araştırmacılar, primatlarla yürüttükleri aynı testi kargalar arasında da yürüttü. Denek olarak, 4 kuzgun ve 6 leş kargası seçildi. Kargalara ödül olarak bir dilim peynir verilirken (kargalar peyniri sever), teselli ödülü olarak da üzüm verildi. Deneylerin birinde, her iki deneğe de bir jeton karşılığında araştırmacı tarafından aynı yiyecek ödülü verildi. Diğer deneyde ise, kargalardan birisine jeton karşılığında yalnızca üzüm verilirken, diğer kargaya peynir verildi. Ayrıca deneklerin, bir peynir veya bir üzüm parçası için jetonları değiştirmeleri gereken bir "efor kontrolü" deneyi de uygulandı. Fakat bu deneyde, diğer kuşa da aynı ödül verildi ve kuş bu ödülü bir karşılığı olmaksızın bir hediye olarak aldı.

Eşitsizlik durumunda, adil davranılmayan karganın ikincil ödülü (üzüm) almayı bıraktığı görüldü. "Efor kontrolü" deneyinde, kargalar diğer karganın herhangi bir çaba göstermeksizin ödülü aldığını görünce, ödül için jeton vermeye son verdiler. Her iki durumda da kargaların, haksız muamele gördüklerini fark ettikleri ve işbirliği yapmamaya karar verdikleri gözlemlendi.

Bu açıdan bakınca, kargalar da tıpkı diğer bazı memeliler gibi davranabiliyor. Dolayısıyla bazı hayvanlar için, işbirliğindeki karmaşıklık ve esneklik, neyin adil neyin adil olmadığını ayırt etme noktasında adalet beklentisinin evrimine neden olmuş olabilir. Eşitsizlikten kaçınma gerçeği, yalnızca bir dizi primat türü için değil, aynı zamanda kargagiller için de, bu adalet ve işbirliği fikrinin, onlarda da sosyalliğin evrimleşmesine imkân tanıyan bir şey olduğunu ortaya koymaktadır.

Komşusuna üzüm verildiği anda bir maymunun salatalığı reddettiğini ispat ettikten sonra, gazeteler bulgularımızı daha eşitlikçi bir toplum çağrısı yapmak için kullandılar. "Maymunlar adaletsiz muameleden nefret ediyorsa biz neden etmeyelim?" diye soruyordu bir köşe yazarı. Bu yazı ilginç tepkileri tetikledi; bizi komünistlikle suçlayan e-postalar gibi. Yazar, görünüşe göre adaletle pek işi olmayan kapitalizmi yermeye çalıştığımızı hissetmişti. Ancak gözünden kaçan, bizim maymunların tepkilerinin, serbest piyasayla paralel oluşuydu. Kendi aldığın şeyi başkasının aldığıyla kıyaslamaktan ve fıyat farklıysa şikayet etmekten daha kapitalist ne olabilir?
(...)
1879'da Amerikalı iktisatçı Francis Walker, bu meslek erbabının "gerçek insanlar arasında neden kötü tanındığını" açıklamaya çalışmıştı. İnsan davranışının neden iktisat teorisiyle örtüşmediğini anlayamamakla suçlamıştı onları. Her zaman iktisatçıların bizden beklediği şekilde hareket etmeyiz, bunun sebebi de iktisatçıların sandığından daha az bencil ve daha az rasyonel olmamızdır. İktisatçılar, insan doğasının karton bir maketine şartlanır ve bunun doğruluğuna o kadar inanırlar ki, zamanla kendi davranışları ona benzemeye başlar. Psikoloji testleri, iktisat son sınıfta okuyan öğrencilerin, ortalama üniversite öğrencilerine göre daha bencil olduğunu ortaya çıkarmıştır. Her derste kapitalist özçıkar modeline maruz kalan öğrencilerin, en baştaki prososyal eğilimleri de ölüp gidiyor anlaşılan. Başkalarına güvenmeyi bırakıyorlar ve bunun karşılığında başkaları da onlara güvenmez oluyor. Kötü tanınmaları da buradan geliyor.
(...)
Sosyal memeliler, aksine, güven, sadakat ve dayanışma nedir bilir. Ta'i Milli Parkı'ndaki şempanzeler gibi, şanssızları geride bırakmazlar. Dahası olası çıkarcılarla baş etme yöntemleri vardır, kendileriyle işbirliği yapmayanlarla işbirliği yapmamak gibi. Karşılıklılık, pek çok iktisatçının imkansız bulduğu bir destek sistemini inşa etmelerine imkan sağlar. Yakın akrabalarımızın grup hayatında, hem kapitalizmin rekabetçi ruhunu hem de çok iyi gelişmiş bir cemaat ruhunu görmek zor değildir. Bu yüzden de bize en uygun siyasi sistemin bu ikisini dengelemesi gerekir.
(...)
Toplumlarımız, atalarımızın küçük ölçekli cemaatlerini olabildiğince taklit ettiklerinde, muhtemelen daha iyi işleyeceklerdir. Gittiğimiz her yerde yabancılarla burun buruna geldiğimiz, karanlık sokaklarda onlar tarafından tehdit edildiğimiz, otobüste yanlarına oturduğumuz, trafikte hareket çektiğimiz milyonluk şehirlerde yaşamak üzere evrimleşmediğimiz kesin. Birbirine bağlı cemaatlerde yaşayan bonobolar gibi bizim atalarımız da tanıdıkları ve her gün karşılaştıkları insanlarla çevriliydi. Toplumlarımızın bu haliyle de düzenli, üretken ve görece emniyetli olması kayda değer. Ama şehir planlamacıları, herkesin her çocuğun adını ve adresini bildiği eski hayat tarzına daha yakın planlar yapabilir, yapmalıdır da.
- Frans de Waal (İçimizdeki Maymun)

Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (2)
  • User Avatar
    Özge Yılmaz 3 yıldan fazla önce
    Hem bilimsel hem sosyokültürel bir yazı olması sebebiyle ilgiyle okudum ve farkettim ki bütün igimi çeken başlıklarla örtüşen içerikler aynı yazara ait, kelaminiz şahane..
    • User Avatar
      Gürkan Akçay 3 yıldan fazla önce
      Merhaba Özge Hanım, çok teşekkür ederim güzel yorumunuz için :)

Bunlar da İlginizi Çekebilir