Post Author Avatar
Zeynep Senis
Çevirmen/Yazar

Artan sıcaklıklarla beraber sıklaşan orman yangınları; ekologlar, çevreciler ve yerel halk arasında uzun süredir devam eden bir tartışmayı yeniden alevlendirdi: Ciddi bir şekilde yanmış ormanlık alanları yeniden canlandırmak için ağaçlandırma gibi insan müdahaleleri gerekli mi, yoksa bu kömürleşmiş araziler kendi başlarına canlanmaya mı bırakılmalı? 

Amazon gibi bir yağmur ormanlarında, büyük orman yangınları bir felaket anlamına gelir. On binlerce bitki ve hayvan türünün yaşam alanları geri dönülemez biçimde yok olur. Yağmur ormanları yandığında, tüm besinler toprakta değil bitkilerin kendisinde depolandığı için tamamen kaybolur.

Yemyeşil bitki örtüsüne ve eşsiz biyolojik çeşitliliğe rağmen, topraklar oldukça çorak ve besin açısından fakirdir. Yıl boyu süren sıcak ve nemli iklim sayesinde, mantarlar ve bakteriler, düşen yaprakları ve dalları ayrıştırır ve salınan besinler toprak tarafından değil kökler tarafından geri emilir. Bir orman yangınından sonra ince humus tabakası hızla kaybolur ve yangından sonraki üç yıl içinde bitkin toprakta hiçbir şey büyüyemez.

Amazon orman yangınlarından bir görüntü
Amazon orman yangınlarından bir görüntü

Bilim insanları; Amazon, Kongo Havzası ve Güneydoğu Asya'dakiler gibi tropik yağmur ormanlarını "ateşe duyarlı ekosistemler" olarak tanımlıyor. Dünyadaki tüm ekosistemlerin yaklaşık üçte biri yangına duyarlı olarak kabul edilir. Geçmişte; doğal nem, bitki örtüsü ve yapıları nedeniyle şiddetli yangınlar daha az sıklıkta meydana gelme eğilimindeydi. Bununla birlikte, örneğin El Niño iklim fenomeni tarafından tetiklenen uzun süreli bir kuraklık veya büyük ölçekli ağaç kesimi ve plantasyonların oluşturulması için kasıtlı olarak başlatılan yangınlar durumunda, feci yüzey yangınları hızla büyür. Bitkiler ve hayvanlar, yangına direnmek ve yangından kurtulmak için doğal bir yetenekten yoksundur.

Yangına Dirençli Ekosistemler

İnanması oldukça güç olsa da, yağmur ormanlarında ne kadar yıkıcı olursa olsun, doğal fauna ve floranın sadece yangınlar sayesinde geliştiği diğer ekosistemlerin korunması için yangının yıkıcı gücü gereklidir. Düzenli yangınlar, bu ekosistemlere karakteristik yapılarını kazandırır. Bu durum; Sibirya taygası, Afrika savanları, Güney Asya muson ormanları, Kaliforniya iğne yapraklı ormanları, Avustralya okaliptüs ormanları ve Akdeniz bölgesi dahil olmak üzere dünya çapındaki tüm habitatların yaklaşık dörtte üçü için geçerlidir.

Hayvanlar ve bitkiler, genellikle bu tür yangına bağlı ekosistemlerde doğal bir direnç kapasitesine sahiptir. Bununla birlikte, yangınların doğası bölgeden bölgeye değişir. Çayırlarda, savanlarda, bazı ormanlarda ve sulak alanlarda, yalnızca orta şiddette bir zemin yangını meydana gelir. Bu yangınlar açık peyzaj yapısının korunmasını sağlar. Nadir ama çok yoğun yangınlar ise, çalılık arazilerin veya ormanların karakteristiğidir. Yaşlı ve hastalıklı ağaçları tüketirler, yeni yaşam alanları yaratırlar ve ağaç popülasyonunun ekolojik olarak gençleşmesini sağlarlar.

Yerel halkı korumak için küçük ve doğal yangınlara müdahale etmek, ekosistemlere müdahale etmek anlamına gelir ve bu durum ölümcül sonuçlar doğurabilir. Çünkü zamanla daha fazla yanıcı malzeme tabanda birikir. Zararsız yangınlar bile hızla son derece yıkıcı alev duvarlarına dönüşebilir. Bu durum, Avustralya'da veya bir zamanlar çayır olan Amerika Birleşik Devletleri'nin güneybatısındaki yoğun çam ormanlarında tekrar tekrar yaşanmaktadır. Günümüzde, yangına bağlı ekosistemlerde bile, çok sık meydana gelen yangınlara müdahale edilmek zorunda kalınıyor. Örneğin; Sibirya taygasında, nüfustaki artış ve genişleyen kalkınma, geniş orman alanlarını tahrip etmesi ve muazzam miktarda karbondioksit salımı nedeniyle yangınlar giderek daha sık gerçekleşmektedir.

Sibirya taygası
Sibirya taygası

Yeni Bir Hayat Veren Yangınlar

Güney ABD'deki, Akdeniz bölgesindeki veya Avustralya'daki birçok bitkinin hayatta kalabilmek için ateşe ihtiyacı vardır. Kozalaklı bir tür olan Douglas köknarı, çoğu yangından kalın kabuğu sayesinde kurtulur ve yeni sürgünler verir. Kuzey Amerika’da yetişen bir çam türü olan çarpık çam, kozalaklarını açmak ve tohum salmak için ateşin sıcaklığına ihtiyaç duyarken, Avustralya çim ağacının tohum kabuklarını açmak için dumana ihtiyacı vardır.

Hayvanlar da oldukça şaşırtıcı adaptasyonlara sahiptir. Avustralya'da, “Firehawk” adı verilen yırtıcı kuşlar, memelileri ve böcekleri avlamak için pençeleri ve gagalarıyla yanan dalları ve çalıları taşıyarak kasıtlı olarak yangın başlatır ve büyütür. Yer sincapları, kurbağalar ve karıncalar gibi ayakları üzerinde yeterince hızlı olamayanlar, yerin derinliklerine iner veya kayaların ve devrilmiş kütüklerin altına sığınırlar. Diğerleri, yakındaki sulak alanlarda yangınları bekler, hasarı değerlendirmek için geri döner ve güvenli olduğunda ortaya çıkan besinleri tüketir.

 

Görsel: Dick Eussen

Bir yangından sonra, genellikle yoğun ağaç tepeleri (kanopi) olmadan, orman tabanına daha fazla güneş ışığı ulaşır ve fideler diğer bitki türleriyle rekabet etmek zorunda olmadıkları için yeterli besin bulurlar. Sadece taze yanmış odunda gelişebilen Avustralya ateş böceğinin larvaları da dâhil olmak üzere bazı böcek türleri bile hayatta kalmak için ateşe ihtiyaç duyar. Ateş böceği, ısıya duyarlı sensörleri sayesinde yangınları 50 kilometreye kadar uzaktan algılayabilir.

Avrupa'da yaşayan mücevher böceği, yumurtalarını yakın zamanda yanmış olan ormanlara bırakır. Leylekler ve yırtıcı kuşlar ise, bir orman yangınından sonra çıkan dumandan dolayı bitkin düşmüş düşen böcekleri afiyetle tüketir.

Tabii ki hiçbir tür, “ateşte yaşamaya” adapte olmamıştır fakat çoğu, Anka kuşu misali küllerinden yeniden doğmanın yollarını bulmuştur. Canlılar, binlerce yıl boyunca yangın rejimlerine özgü yangın sıklığı ve yoğunluğu gibi özelliklere uyum sağladılar. Ancak arazi yapısının bozulması ve yerleşim gibi insan faaliyetleri ve iklim değişikliği; ekosistemleri dengede tutmaya yardımcı olan normal, düşük-orta menzilli yangınlar yerini, yoluna çıkan her şeyi yok eden yüksek yoğunluklu alevlere bırakmaktadır. 

İklim Değişikliği Katalizör Görevi Görüyor

İklim değişikliği, ortalama küresel sıcaklıkları yükselterek beraberinde daha uzun kuraklıkları getiriyor. Bu sebeple, orman yangını riski, şiddeti ve sıklığı her geçen gün daha da artıyor. Uzmanlara göre, sadece birkaç on yıl içinde, güney Akdeniz bölgesi yıl boyunca orman yangınları riskiyle karşı karşıya kalacak. Kuzey İtalya ve İber Yarımadası'nda orman yangını mevsimi muhtemelen daha erken başlayacak ve daha uzun sürecek. 

İklim değişikliği, biyomu strese soktuğunda ormanların iyileşmesi çok daha zor hâle gelir. Colorado Eyalet Üniversitesi'nde Orman ve Mera Yönetimi bölümünde yardımcı doçent ve eski bir orman itfaiyeci olan Camille Stevens-Rumann’a göre; alçak rakımlarda ağaçsız, geniş çalılıklar yetişecek, iğne yapraklı ormanlar ise oldukça yüksek rakımlara kayacak.

Rumann, ormanların yüksek rakımlara kaymasının sebebini şöyle açıklıyor;

Yüksek rakımlarda daha az ısı stresine maruz kalıyorlar ve daha fazla nem bulunuyor. Bu sebeple, bu rakımlarda daha yüksek yoğunlukta bir ağaç rejenerasyonuyla karşılacağız.”
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir