Post Author Avatar
Sevkan Uzel
Yıldız Teknik Üniversitesi - Çevirmen/Editör

Aşırı derecede şişmiş bir atomik çekirdek, kendini oluşturan parçaları bir arada tutamaz duruma gelebilir.  Bir atom çok fazla protona ya da nötrona sahip olduğunda, içsel olarak kararsızlaşır. Bir süreliğine dağılmadan kalabilse de, sonuçta kendiliğinden bozunum gerçekleşir ve dışarıya dalga ya da parçacık biçiminde enerji fırlatır.

Bozunum sonucu ortaya daha kararlı bir çekirdek çıkar. Fırlatılmış dalga ya da parçacıklar radyasyon (ışıma) olarak adlandırılır. Işıma üreten çekirdeksel bozunum sürecine ise radyoaktiflik denir.

Radyoaktiflik yaşamımızın bir parçasıdır. Radyoaktif elementler her gün karşılaştığımız malzemelerin çoğunda zaten var ve sürekli radyasyon salınımı yapıyorlar. Bilimciler insan bedenine zararlı olabilecek radyasyon dozundan söz ederken milirem birimini kullanıyor. Buna göre her birimiz yılda ortalama 620 milirem dozunda radyasyon alıyoruz. Bu da hemen hemen 10 röntgen çektirmeye eşdeğer.

Peki bu dozdaki radyasyon tam olarak nereden geliyor? Kaynaklara baktığımızda dozajı iki ana bölümde düşünebiliriz: Doğal arka plan radyasyonu ve insan yapımı kaynaklar. Bu ikisi yaklaşık yarı yarıya yıllık radyasyon dozumuza katkıda bulunuyor.

yasantimiz-ne-kadar-radyoaktif
Görsel: Sandbox Studio, Chicago with Ana Kova

Doğal arka plan radyasyonu dış uzaydan, atmosferden, yerden ve kendi bedenlerimizden kaynaklanır. Soluduğumuz havada radon, içtiğimiz suda radyum ve yediğimiz yiyeceklerde daha başka radyoaktif elementler bulunur. Bunlardan bazıları pek etki etmeden vücudumuzdan geçip gider; fakat bir bölümü moleküllerimizle bütünleşebilir. Çekirdek bozunduğunda da, kendi bedenlerimiz bizi ufak dozda radyasyona maruz bırakmış olur.

"Hoşumuza gitse de gitmese de arka plan ışınımına maruz kalacağız. Ne yaparsak yapalım bu varolacak. Böyle bir öğüt vermemem gerekirdi ama yine de diş röntgeni çektirmekten uzak durulmasını söyleyeceğim. Yeryüzü kaynaklı radyasyona maruz kalmamayı seçme şansımız ise yok," diyor SLAC Ulusal Hızlandırıcı Laboratuvarı'nda radyasyon güvenliği uzmanı olarak çalışan Sayed Rokni. Ama paniğe gerek yok. Rokni sözlerine şöyle devam ediyor: "İnsan türü ve çevremizdeki her şey, çağlar boyunca doğal kaynaklardan radyasyon alarak evrildi. Radyasyon bizi dönüştürdü. Dolayısıyla kabul edilebilir bir radyasyon düzeyi olduğuna kuşku yok."

Arka plandan gelmeyen her türlü radyasyonun kaynağı insanlar tarafından yapılmıştır. Büyük ölçüde de tanı ve tedavi amaçlı medikal işlemler dolayısıyla maruz kalınır. 1980'lerin başında bu tür işlemler ortalama bir insanın aldığı dozun %15'inden sorumluyken, bugün bu oran %48 dolaylarındadır. Kişilerin yıllık aldığı doz o yıllardan bu yana 360 miliremden 620 milireme bu nedenle çıkmıştır. Geriye kalan %2'lik radyasyon miktarı ise çeşitli tüketim ürünlerinden geliyor. Bunların çoğu muhtemelen hepimizin evinde var. Elinizde bir Geiger sayacıyla mutfağınıza girseniz, büyük olasılıkla hem insan yapımı ürünlerden, hem de doğal yiyeceklerden kaynaklanmakta olan radyasyonu ölçebilirsiniz.

Eğer dolapta Brezilya fındığı varsa en radyoaktif yiyeceklerden birine sahipsiniz demektir. Brezilya fındığı ağaçlarının kökleri toprağın çok derinlerine uzanır ve oradaki radyumu emer. Bu da fındıklarına geçer. Ayrıca doğal radyoaktif izotop potasyum-40 da dahil olma üzere potasyum elementi içerir.

Yediğimiz yiyeceklerde en bol bulunan radyoaktif element potasyum-40 olup, özellikle muzda epey vardır. Öyle ki, muzun radyoaktiflik değeri resmi olmayan bir radyasyon ölçeği olarak kullanılır. Buna Muz Eşdeğer Dozu (İng. Banana Equivalent Dose - BED) denir ve 0,01 milirem değerindedir. Tipik bir göğüs filmi 200-1000 arası Muz Eşdeğer Dozu yayar. Bir seferde ölümcül olabilecek doz 50 milyon BED'dir. Potasyum-40 içeren diğer besinlere örnek olarak havuç, patates, bazı fasulye türleri ve kırmızı et sayılabilir. Sadece yiyecek ve su ile insan vücuduna giren doz 30 miliremdir; yani 3000 muz!

Yemeğinizi yediğiniz tabak bile bir miktar radyasyon salar. Eski seramiklerden bazılarının kaplamaları uranyum, toryum ve tabi potasyum-40 içerir; özellikle de 1960 öncesinden kalma kırmızı-turuncu olanlar. Bazı antika cam eşyalardan sarı ve yeşil tonlarındakiler de renklendirme amaçlı uranyum taşır. Bu sofra takımları Geiger sayacında tıklamaya neden olabilse de, yine de güvenlidir. Ayrıca duvarınızda bulunma olasılığı olan yangın dedektörü de radyoaktiftir. Bu sayede binayı yangından korur: Cihazda bulunan az miktardaki amerikyum-241 elementi, havadaki dumanı algılamaya yarar.

yasantimiz-ne-kadar-radyoaktif-bilimfilicom
Yüksek Çözünürlükte Görmek için Tıklayınız!
Granit mutfak tezgahları da ayrıca uranyum ve toryum içerir. Radon gazına bozunum olduğunda, gazın büyük bölümü tezgahta kalır ama küçük bir miktar salınarak, zaten topraktan gelmekte olan evdeki radona katkıda bulunabilir. Tabi granit sadece tezgahlarda bulunmuyor. Granit kayalıklar üzerinde bulunan yerleşim yerlerindeki insanlar bu nedenle biraz daha fazla radyasyona maruz kalıyor. İnsanların yaşadıkları yerin deniz düzeyinden yüksekliği de alınan dozda önemli rol oynar. Yüksek irtifada yaşan insanlar daha fazla miktarda uzay kaynaklı radyasyona maruz kalır. Yine de tüm bu artış oranları, insanlar için risk oluşturmayan ölçeklerde kalır.
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir