Post Author Avatar
Yusuf Cem Durakcan
Boğaziçi Üniversitesi - Çevirmen/Yazar

Yaklaşık 3.8 milyar yıl sürdü ama sonunda bu günlere gelebildik. Dünya üzerinde yaşam tarihinin büyük bir kısmı oldukça sıkıcıydı. Daha sonra insanlar ortaya çıktı ve her şey daha da ilginç bir hâl aldı.

Bizim türümüzü tanımlayan özelliklerden bir tanesi de bağlantı kurabilme yeteneğimizdir. Doğumundan itibaren insan, etrafında gördüğü her şeyi algılayıp yorumlar. Bazen bunlar basit olarak sesleri ve ışığı algılamak aşamasında kalırken bazen de kurduğu bağlantılarla Dünya'nın işleme kanunlarının çıkarımını yapabilir - gündüz ve gecenin birbirini takip etmesi, havaya atılan nesnelerin yere düşmesi gibi. Bu çıkarımlar arasında kurduğu bağlantılarla da olayları daha da anlamlı hâle getirir; taş havaya atıldığında yere düşüyorsa elma da havaya atıldığında yere düşer gibi.

Bilim tarihi de bizim bağlantı kurma yeteneğimizle bağdaştırılabilir. Bilim tarihi, alâkasız gibi görünen olaylar arasındaki derin bağlantıların kurulması tarihidir. Newton'un yere düşen elmayı fark etmesi ve bu durumun Ay ile olan bağlantısını kurması örneği üzerinden bu durumu düşünebilirsiniz. Newton'un fark ettiği şey; elmanın yere düşmesini sağlayan kuvvet ile Ay'ın yörüngede kalmasını sağlayan kuvvetin aynı oluşuydu: kütleçekim. Faraday ve Maxwell de benzer bir bağlantı sistematiği kullandılar ve elektrik ile manyetizmanın aslında birbirlerinden farklı görünseler de yakından ilişkili olduklarını gösterdiler. Elektromanyetizma daha sonra beta bozunması gibi şeylerden sorumlu zayıf nükleer kuvvet ile birleştirildi.

Bütün bu birleştirimler, evreni anlamamız için farklı fiziksel teorilerin sayısının azalmasını sağlıyor. Belki de, bir gün bütün teorilerin tek bir teoride, her şeyin teorisinde toplanması da mümkün olabilir.

Her Şeyin Teorisi, Gerçekçi Bir Arayış mı?

İlk olarak Afrika savanalarında hayatta kalmak için evrimleşmiş bir beynimiz olduğunu biliyoruz. Peki gerçekten de beynimiz bütün bir evreni anlamamızı sağlayacak tek bir teori geliştirebilecek mi?

California Institute of Technology'den Sean Carroll'a göre; evrenin ve Dünya'nın yaşı göz önüne alındığında gerçekten de insanlar kısa bir süre içerisinde Dünya'nın işleyişi hakkında büyük miktarda bilgi toplayabildiler. Bundan yalnızca bir yüzyıl önce, başka galaksilerin var olduğunu ya da evrenin genişlemekte olduğunu bilmiyorduk. Tabii ki yalnızca bunlarla da sınırlı değil. Kuantum mekaniği ile ilgili bildiklerimizin çok büyük bir bölümünü geçtiğimiz 100 yıl içerisinde keşfettik ve evrenin işleyişi ilgili oldukça isabetli teoriler ürettik. Bilginin şu andaki birikme hızı göz önüne alındığında da Carroll'a göre, bir gün bütün bir sistemin nasıl işlediğini tam olarak anlayabiliriz.

Belki de anlayamayız...

Örneğin, şempanzeleri düşünelim; kaplumbağalardan çok daha zekiler fakat hiçbir zaman kuantum teorisini kavrayamayacaklar ya da böyle bir teoriye ihtiyaçları olduğunu belki de hiç fark etmeyecekler. Şimdi de kendimizi şempanzelerin yerine koyup, şempanzeleri de kaplumbağalar gibi düşünelim. Yani, şempanzelerden daha zeki olmamıza rağmen, hiçbir zaman anlayamayacağımız derecede karmaşık şeyler olabilir mi? Kendi beynimizin işleyişini bile bilgisayar modellemeleri yardımıyla anlamlandırmaya çalıştığımız düşünülürse aslında bu sorunun yerinde olduğu ortaya çıkıyor.

Her şeyi anlayabilecek kapasitede olduğumuzu düşünsek bile, önümüzde yapacak çok işimiz var. En başarılı iki fizik teorimiz; oldukça büyük nesneler ile uğraşan genel görelilik ve oldukça küçük olanlarla uğraşan kuantum mekaniği. Bu iki teorinin tek bir teoride birleştirilmesi şu anda oldukça zor gibi görünüyor.

Benzer bir şekilde, dört temel fiziksel kuvveti tanımlamış durumdayız: elektromanyetik, zayıf nükleer, güçlü nükleer ve yerçekimi(kütleçekim). Bu kuvvetlerden üç tanesi temel parçacıkların ilişkisinin en iyi açıklandığı standart model içerisinde değerlendirilebilir. Fakat kütleçekim standart model içerisinde değerlendirilemiyor. Kütleçekim ve standart modeli birleştirmek her şeyin teorisine ulaşmamızda büyük bir adım olabilir. Yakın zamanda ise bizi her şeyin teorisine götürecek en iyi atışımızın, küçük titreyen yayların birbirleriyle ilişkisini yeniden biçimlendiren sicim kuramının olduğunu söyleyebiliriz. Fakat buradaki sorun da; henüz sicim kuramını test etmek için iyi bir yöntemimiz yok. Peki, deneyle test edemeden nasıl bu kuramı gerçekten anladığımızı iddia edebiliriz?

Yine de, Columbia University'den matematikçi Peter Woit'in de söylediği gibi; nihayetinde bir gün bütün teorilerimizi test edip evreni anlayabileceğimizi söylemememiz için hiçbir sebep yok.

Peki, kozmosu tamamen anladığımız zaman ne olacak? Eğer bilgi güç demek ise bu bilgi bizi ne kadar güçlü yapacak? Belki de bu bilgi bizi solucan deliklerini kullanarak yolculuk yapabildiğimiz, istediğimiz yere ışınlanabildiğimiz bilim kurgu filmlerindeki gibi bir geleceğe doğru götürecek.

Tabii ki işin bir de kültürel boyutu var. Her şeyin teorisi aynı zamanda kültürel bir şoku da beraberinde getirip belki de ne olduğumuz hakkında bize kesin bir şey söyleyebilir. Belki de evrenin merkezindeyizdir ya da evrenin kıyısındayızdır ve gördüklerimiz holografik yansımalardır. Öğrendiklerimiz bizi bambaşka çözümlemelere de götürebilir tabii ki. Ama kesin olarak şunu bilebiliriz; biz evreni anlamak için çaba sarfetmeye devam edeceğiz. Carroll'un söylediği gibi, ''Her şeyin teorisini araştırmadaki önemli nokta bir şeyler yapıyor olmak değildir, Dünya'nın nasıl işlediğini anlamaktır. Keşifin zaten kendisi bir ödüldür.''
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir