Bilim insanları, bağırsaklarımızda yaşayan bakterilerin kendilerine özgü bileşimlerinden yola çıkarak, hangi diyet tipinin en iyi şekilde kilo vermemize yardımcı olacağını ve hangi diyet tipinin hastalık riskini minimal düzeye indirebileceğini tanımlayabilen matematiksel bir formül geliştirdiler.

Son birkaç yıl içerisinde, bağırsaklarımızda yaşayan bakterilerin sağlıklı kalmamız ve yediğimiz besinleri sindirmemiz konusunda oldukça büyük bir rol üstlendikleri daha belirgin bir hal aldı. Fakat, haberimize konu olan çalışma,  metabolik faaliyetler esnasında bahsi geçen bakterilerin birbirleri ile nasıl etkileştiklerini detaylı olarak göstermek amacıyla bilim insanları tarafından yürütülmüş olan ilk örnek. Arastırmanın, doktorların kişisel diyet tavsiyeleri vermelerine olanak sağlayabileceği ve gelecekte, bazı bağırsak florası* elemanlarına ekleme ve uzaklaştırma gibi çeşitli müdahaleler yaparak hastalıkların tedavi edilmesini mümkün kılabileceği düşünülüyor.

Peki, bağırsaklarımızda yaşayan bakteriler kilo kontrolünü nasıl sağlıyorlar? Pek çok insan bunun doğrudan doğruya tükettiğimiz besinlerde bulunan kalori miktarı ile ilgili olduğunu düşünse bile, gerçek durum herkesin yediği besinleri, bazı insanların çizburgerler tüketerek kilo kaybetmesi ve bazılarının da yalnızca hafif diyet ürünleri tüketmelerine ragmen hızlı bir biçimde kilo alması örneklerinde olduğu gibi, aynı şekilde sindirmiyor oluşudur. Ve yapılan araştırmalar, bu tip sindirim farklılığının bağırsaklarımızda bulunan bakterilerden kaynaklandığını gösteriyor.

İsveç’te bulunan Chalmers Teknoloji Üniversitesi tarafından yürütülmüş olan yeni araştırmalar ise, bu hususta yapılan çalışmaları bir basamak daha ileri taşıyarak bağırsaklarımızda bulunan her mikroorganizma tipinin; yiyecekler, vücudumuz, ve kendileri ile olan etkileşimlerinin tam olarak ve ayrıntılı bir biçimde anlaşılmasını sağladı. Yapılan araştırma aynı zamanda bilim insanlarının, hastaların özel diyetlere karşı ne ölçüde tepki gösterebileceklerini öngören bir matematiksel formül yaratmalarına da olanak tanıdı.

Çalışmalara öncülük eden araştırmacı Jens Neilsen'in bir basın duyurusunda belirttiğine göre: ‘’Bu metod, bizlere bağırsaklarımızda bulunan her mikroorganizma tipinin metabolizmasını tanıma ve böylece metabolizmamızda oluşan basit süreçlerle dahi başa çıkma imkanı sunuyor.’’ 

Çalışmada, ilk olarak obez/aşırı kilolu olan 45 gönüllünün bağırsaklarında bulunan bakterilerin çeşitliliği ve çokluğu hesaplandı. Ardından açığa çıkan değerler test edildi. Araştırmacılar, gönüllülerden 18’inin bağırsaklarında bulunan bakteri çeşitliliğinin az olduğunu, geri kalan 27 gönüllünün ise bağırsaklarında yüksek bir bakteri çeşitliliği olduğunu saptadı. Sonraki evrelerde bilim insanları, tüm gönüllüleri düşük kalorili ve yüksek proteinli bir diyete tabi tuttu.

6 haftalık bir sürecin sonunda, gönüllülerin tamamı kilo kaybetmişti. Fakat bağırsak florasının çeşitliliği düşük düzeyde olan gönüllülerin,  kalp rahatsızlıkları ve tip 2 diyabet riskini başarılı bir şekilde azaltarak metabolik açıdan daha belirgin bir ilerleme kat ettikleri görüldü. Buna karşın aynı etki bağırsak florası çeşitliliği yüksek olan gönüllülerde görülmedi.

Çalışmanın sonuçlarının buraya kadar çığır açmadığı biliniyorken, kayda değer esas durum bilim insanlarının uyguladıkları formülün (düşük kalorili, yüksek proteinli bir diyet tipi) bağırsak florasının çeşitliliği daha az olan insanlarda, tam olarak öngörüldüğü gibi sonuçlar vermiş olmasıydı. Bu bulgular, bağırsak florası dikkate alınarak kişisel diyet tavsiyelerinin hazırlanması hususunda, bilim insanlarının benzer hesaplamaları kullanabileceği anlamına geliyor.

Çalışmanın en büyük yararı, kalp rahatsızlıkları ve tip 2 diyabet riski yüksek olan hastalar üzerinedir. Fakat, kilo vermek ya da  metabolik açıdan daha sağlıklı olmak isteyen herkes araştırmadan faydalanabilir.

Yardımcı araştırmacı Karine Clement'in belirttiğine göre: ‘’Uzun vadede metabolizmaları düzgün bir şekilde işlemeyen hastaların bağırsaklarına, tedavi amacıyla bakteriler eklememiz mümkün olabilir.’’ 

Araştırmayı yürüten ekip,  tedaviyi gerçek hastalar üzerinde test etmek için sıradaki deneyleri dizayn etmeye çoktan başladı. Ek olarak ekip, üniversite bünyesinde bu konuda yardımcı olabileceklerine inandıkları ürünler geliştiren ikincil bir şirket de kurdu.

Son olarak, araştırmanın yararlarının yalnızca kilo kaybı ile sınırlı olmadığını ifade edelim. Öyle ki, bağırsak florası  hem depresyon ve anksiyete* gibi hastalıklar hem de insanların kanser tedavilerine göstermiş oldukları tepkiler ile de ilişkilendiriliyor. Şayet bahsettiğimiz ekip, belirtilen bu rahatsızlık tiplerinin bağırsak florası ile ilişkilendirilmesi hususunda kayda değer bir aşama kat edebilirse, doktorlar mümkün olan en iyi sonuçların alındığı tedaviler geliştirebilirler.

  • Bağırsak Florası : Sindirim sisteminde yaşayıp, konak organizmanın sindirimi ile ilgili çeşitli yararlı işlevler gören mikroorganizmalardır. Ortalama bir insan vücudunda 10^13(10 üzeri 13) hücre varken sindirim sisteminin içindeki mikroorganizma sayısı bunun on katı kadardır. Bakteriler kalın bağırsaktaki floranın çoğunu, dışkının ise  %60'ını oluştururlar. Sindirim kanalında yaşayan tür sayısı tahminen 300 ila 1000 arasında olup, çoğu uzmanın görüşü bunun 500 dolayında olduğudur.  Bağırsak florasını oluşturan canlılar arasında maya  türleri de vardır. ( Vikipedi)

  • Anksiyete: Canlılarca deneyimlenen kaygı, korku, gerilim ve sıkıntı  halidir. Nedeni belli olmayan tedirginlik hali olarak da açıklanabilir. ( Vikipedi)


 




 

Makale DOI: http://dx.doi.org/10.1016/j.cmet.2015.07.001




 
Kaynak ve İleri Okuma
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir