Bakteri ya da mikrop dediğimizde herkes bir irkilir, uzak durur. Aslında gerçek o kadar da korkutucu değil. Bakterilerden bazıları sağlığımız için gayet yararlı aslında. Sağlıklı bir vücut için bakteriler ile zorunlu bir ilişkimiz de söz konusudur. Peki ya bakteriler ile ilk temasımızı aslında onlardan bizi korumak için çabalayan annelerimizle yaşadığımızı söylesem? Araştırmacılar, bebeklerin süt emmeleri ile ilk bakteri kaynaşmalarını yaşadıklarını belirtiyorlar ve anne sütünde beklendiğinden daha fazla; 700 çeşit/tür bakteri ile karşılaştıklarını ifade ediyorlar.

Bakterilerin gerçek rolü bu aşamada hala tam olarak belirgin değildir, fakat mikrobiyal çeşitliliğin bebeklerin anne sütünü sindiriminde ya da bağışıklık sistemlerini güçlendirmek gibi görevlerinin olabileceği düşünülmektedir. Anne sütündeki mikrobiyotik çeşitlik bir tür haritalama yöntemi olarak kabul edilebilecek,  DNA sekanslama tekniği ile çeşitli saptamalar yapılabilecek. Çalışmada hem bebeklerin ağzından hem de anne sütünden (1-6 ay boyunca) örnekler alındı. Daha sonra alınan ağız örneklerinde ise Veillonella, Leptotrichia ve Prevotella gibi bakteri türleri saptanmıştır. Araştırmacılardan Maria Carmen Collado ve Alex Mira, ağızda bulunan (kolonize olan) tüm bakterilerin saptanmasının mümkün olmadığını, fakat anne sütü ile beslenen bebeklerde sindirimi büyük ölçüde kolaylaştırdıklarını saptadıklarını söylüyorlar.
Bekçilerin işsiz olduğu tek dönem, hayatımızın mikrobiyolojik açıdan boş sayfa olduğu başlangıç dönemidir. İlk mikropların yenidoğanın vücudunda kolonileşmesini sağlamak için özel bir bağışıklık hücresi sınıfı, vücut savunmasının geri kalanını baskılar. Bu yüzden bebekler, hayatın ilk altı ayında enfeksiyonlara karşı savunmasızdır. Hassas olmalarının nedeni, yaygın kanının tersine, BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN HENÜZ OLGUNLAŞMAMIŞ OLMASI DEĞİL, mikroplara serbest geçiş izni verdiği bu dönemde KENDİ KENDİNİ BASKILAMASIDIR. (...)

Süt, memelilerin mikroplarını kontrol etmesini sağlayan en şaşırtıcı yollardan biridir. (…) Her memeli anne, bebeğini, kelimenin tam anlamıyla KENDİ VÜCUDUNU ERİTEREK yaptığı ve meme başından salgıladığı beyaz sıvıyla besler. (…) İSO’lar (insan sütü oligosakkaritleri), laktoz ve yağların ardından insan sütünün en büyük üçüncü bileşenidir ve zengin bir enerji kaynağıdır. FAKAT BEBEKLER ONLARI SİNDİREMEZ. (…) Bu şekerler, mide ve bağırsaklardan zarar görmeksizin geçip, bakterilerimizin çoğunun yaşadığı kalınbağırsaklarımıza ulaşır. Bunlar ya aslında bebekler için değil de, mikroplar için besin kaynağıysa? (…)

Ekip 2006’da şekerlerin seçici olarak B.infantis denen belli bir alt türü beslediğini buldu. Bu bakteri, onu İSO’larla beslediğiniz sürece, diğer bağırsak bakterilerine üstün gelecektir. (…) B.infantis boğaz tokluğuna çalışır. İSO’ları sindirirken, bebeğin bağırsak hücrelerini besleyen kısa zincirli serbest yağ asitlerini açığa çıkarır. Dolayısıyla ANNELER MİKROBU, MİKROP DA BUNUN KARŞILIĞINDA BEBEĞİ BESLER. Ayrıca B.infantis doğrudan temas yoluyla bağırsak hücrelerini, hücreler arasındaki boşlukları mühürleyen yapıştırıcı proteinler ve bağışıklık sistemini kalibre eden iltihap karşıtı moleküller yapmaya teşvik eder. Bu değişiklikler sadece ortamda İSO’lar varsa gerçekleşir; onun yerini laktoz alırsa, bakteri hayatta kalır ama bebeğin hücreleriyle herhangi bir diyaloğa girmez. POTANSİYEL FAYDASININ TAMAMINI YALNIZCA ANNE SÜTÜYLE BESLENDİĞİNDE SERGİLER. BENZER ŞEKİLDE, ÇOCUĞUN SÜTÜN SUNDUĞU NİMETLERDEN TAM ANLAMIYLA FAYDALANABİLMESİ İÇİN ORTAMDA B.INFANTIS BULUNMALIDIR. O nedenle, David Mills, B.infantis’i memede yapılmamasına rağmen sütün bir parçası olarak görüyor.

İnsan sütü, diğer memelilerin sütünden farklılığıyla dikkat çeker; içerdiği İSO tipleri inek sütündekinden beş kat, miktarıysa yüzlerce kat fazladır. Şempanze sütü bile, insan sütünün yanında fakir kalır. Bu farkın nereden kaynaklandığını kimse bilmiyor ama Mills’in birkaç iyi tahmini var. Bunlardan biri, bizim boyutlarımızdaki bir primat için büyüklüğüyle nam salmış, yaşamın ilk yılında olağanüstü hızla büyüyen beynimizle ilgili. Bu hızlı büyüme kısmen, İSO’larla beslenen B.infantis’in salıverdiği kimyasallardan biri olan siyalik asit adlı besleyici maddeye bağlıdır. Bu bakteriyi iyi besleyerek, annelerin daha zeki bebekler yetiştirmesi mümkün.

- Ed Yong (Mikrobiyota)

Ayrıca çalışmada, aşırı kilolu anneler ve sezaryen ile doğum yapmayı planlayan anneler, normal doğum (vajinal doğum) yapan ve standart kilolu anneler ile karşılaştırılmıştır. Aşırı kilolu ve sezaryen doğum yapan annelerin bakteri çeşitliliği daha düşük saptanmıştır. Fakat bazı nedenlerden ötürü normal doğum (vajinal doğum) yerine sezaryen yapanlardaki bakteri çeşitliliğinin benzer olduğu belirtilmiştir. Ayrıca çalışma ile anne sütünün içerdiği bakterilerin bebeğin bağışıklık sisteminin gelişimini olumlu yönde etkilediği; alerji, astım ve otoimmün hastalıkların oluşma oranını düşürdüğü araştırmacılar tarafından saptanmıştır.

Not: Yazıda geçen normal doğuma hazırlanacakken aniden sezaryen yapan anneler, keyfi doktor tercihi ile değil de tansiyon yükselmesi, bebeğin ters gelmesi vs. gibi tıbbi müdahale gerekliliği olan doğumları kapsamaktadır.
Kaynak ve İleri Okuma
  • The American Journal of Clinical Nutrition
  • Mikrobiyota - Ed Yong (ISBN: 9786051980386)
Etiket

Projelerimizde bize destek olmak ister misiniz?

Dilediğiniz miktarda aylık veya tek seferlik bağış yapabilirsiniz.

Destek Ol

Yorum Yap (0)

Bunlar da İlginizi Çekebilir